xxx65
Prof. Celal Şengör bunu hep yapıyor
Cumhuriyet gazetesinin 'Bilim Teknik' ilavesindeki yazısında, " Rektör atamaları konusunda, iki cumhurbaşkanı arasında 'nitelik' farkı yok; ikisi de bilimsel açıdan yetersiz kişileri atıyor " diyor Prof. Celal Şengör.
Sonra da ekliyor: " Tek fark: Ahmet Necdet Sezer solcuları atıyordu, Abdullah Gül ise dincileri atıyor. Ama neticede ikisi de üniversiteye zarar veriyor. "
'Bilimsel yeterlilik' derken neyi kastettiğini ise şu örnekle açıklıyor: "Sezer'in YÖK Başkanı yaptığı Prof. Erdoğan Teziç ile Gül'ün YÖK'ün başına getirdiği Prof. Yusuf Ziya Özcan arasında bilimsel yeterlilik açısından ne fark var? Uluslararası standartlarda kaç makale yazmışlar ve bu makaleler kaç atıf almış? İki cumhurbaşkanı da ' bilimsel ' kıstas değil, ' politik ' kıstas kullanıyor. "
İlavenin yöneticisi Orhan Bursalı yazıyı yayınlamış ama kınamadan da edememiş. " Şengör Hoca'nın bu yaptığı ayıptır " diyor ve tahmin edeceğiniz gibi Sezer'i savunuyor.
Sonra da ekliyor: " Tek fark: Ahmet Necdet Sezer solcuları atıyordu, Abdullah Gül ise dincileri atıyor. Ama neticede ikisi de üniversiteye zarar veriyor. "
'Bilimsel yeterlilik' derken neyi kastettiğini ise şu örnekle açıklıyor: "Sezer'in YÖK Başkanı yaptığı Prof. Erdoğan Teziç ile Gül'ün YÖK'ün başına getirdiği Prof. Yusuf Ziya Özcan arasında bilimsel yeterlilik açısından ne fark var? Uluslararası standartlarda kaç makale yazmışlar ve bu makaleler kaç atıf almış? İki cumhurbaşkanı da ' bilimsel ' kıstas değil, ' politik ' kıstas kullanıyor. "
İlavenin yöneticisi Orhan Bursalı yazıyı yayınlamış ama kınamadan da edememiş. " Şengör Hoca'nın bu yaptığı ayıptır " diyor ve tahmin edeceğiniz gibi Sezer'i savunuyor.
Prof. Şengör haklı ama tam da haklı olduğu için yanılıyor!
Haklı: Dediği gibi, bizde üniversite rektörleri 'bilimsel yeterlilik' ölçütüyle atanmıyor.
Yanılıyor: Sadece Türkiye'de değil; dünyanın hiçbir yerinde bir rektör, 'bilimsel yeterlilik' kıstasıyla atanmaz.
Çünkü atansa da, seçilse de, rektör adayı " yüksek kalitede bir bilimci olduğu için " o makama getirilmez .
Hiçbir rektör atamasında (ya da seçiminde), kişinin yazdığı makalelere ve bu makalelerin uluslararası düzeyde kaç atıf aldığına bakılmaz.
Niye? Cevabı çok basit:
Çünkü mesele o değil!
Bir rektör atanırken ya da seçilirken, " Bu kişi üniversiteyi iyi yönetir mi " diye düşünülür.
Tabii "iyi yöneticilik" de bakış açısına göre değişir. Kimine göre iyi yönetici olacak bir rektör, başkasına göre kötü yöneticidir.
Bir akademisyenin, dünya çapında kitap ve makaleler yazması, onun " iyi yönetici " olacağı anlamına gelmez .
Eğer öyle olsaydı, özellikle doğa bilimleri alanında Nobel Ödülü kazanmış her bilimciyi rektör yaparlardı.
Nasıl futbolda, "teknik direktör" aranırken, "acaba eskiden iyi topçu muydu" diye sorulmuyorsa, rektör atamasında da " acaba bilimsel faaliyeti üst düzeyde mi " diye bakılmaz.
Haklı: Dediği gibi, bizde üniversite rektörleri 'bilimsel yeterlilik' ölçütüyle atanmıyor.
Yanılıyor: Sadece Türkiye'de değil; dünyanın hiçbir yerinde bir rektör, 'bilimsel yeterlilik' kıstasıyla atanmaz.
Çünkü atansa da, seçilse de, rektör adayı " yüksek kalitede bir bilimci olduğu için " o makama getirilmez .
Hiçbir rektör atamasında (ya da seçiminde), kişinin yazdığı makalelere ve bu makalelerin uluslararası düzeyde kaç atıf aldığına bakılmaz.
Niye? Cevabı çok basit:
Çünkü mesele o değil!
Bir rektör atanırken ya da seçilirken, " Bu kişi üniversiteyi iyi yönetir mi " diye düşünülür.
Tabii "iyi yöneticilik" de bakış açısına göre değişir. Kimine göre iyi yönetici olacak bir rektör, başkasına göre kötü yöneticidir.
Bir akademisyenin, dünya çapında kitap ve makaleler yazması, onun " iyi yönetici " olacağı anlamına gelmez .
Eğer öyle olsaydı, özellikle doğa bilimleri alanında Nobel Ödülü kazanmış her bilimciyi rektör yaparlardı.
Nasıl futbolda, "teknik direktör" aranırken, "acaba eskiden iyi topçu muydu" diye sorulmuyorsa, rektör atamasında da " acaba bilimsel faaliyeti üst düzeyde mi " diye bakılmaz.
Yani Prof. Celal Şengör, farklı kategorileri, farklı ölçütleri, farklı alanları birbirine karıştırıyor.
Ama bunu ilk kez yapmıyor.
Gelin hatırlayalım:
Ekim 2006'da, Harp Akademileri'nde yeni öğretim dönemi ilk dersini Prof. Şengör vermişti.
Eğer, dünya çapında bir jeolog olan Şengör'ün, o derste uzmanı olduğu 'deprem' konusunu işlediğini sanıyorsanız, aldanırsınız.
Ne anlattı biliyor musunuz?
Atatürk'ün eğitim anlayışını!
Akademi'den teklif geldiğinde, " Benim alanım jeoloji; Atatürk'ün eğitim anlayışını konunun uzmanı olan birisi anlatsın " dedi mi?
Hayır demedi!
Askerlerden telefon geldiğinde 'esas duruşa geçerek' konuştuğunu söyleyen Prof. Şengör, 'ricayı emir telakki ederek' o dersi verdi.
Halbuki uzmanlığı gerçekten önemseseydi, o dersi vermeyi, " Atatürk'ün eğitim anlayışı üzerine makale yazmış " bir akademisyene bırakırdı.
Bilimde şahin olanların, siyasette kukumav kuşuna dönüştüğüne sıkça şahit olduğumuz için artık şaşırmıyoruz.