xxxx111
'Pop sosyolog' her zaman doğrudur
'Pop sosyolog' dediğimde kendisini küçümsediğini sananlara bir defa daha hatırlatıyorum: Adama gün geçtikçe daha da büyüyen bir hayranlık duyuyorum... Bütün dünyada yayın yönetmenlerinin ömrü ortalama beş yılla sınırlıyken, Hürriyet gibi bir gazetenin başında neredeyse 20 yıldır yönetici kalmak başlı başına bir hayranlık konusu... Dün hayranlığımı tepeye vurduran özgüven dolu yeni bir yazısını okudum: Birkaç gün önce önemli olayların sandığa yüzde sekizlik bir oy olarak yansıdığı “Gurur oylarının getirisi yüzde 8” tezini işleyen bir yazı yazmıştı. Verdiği örneklerden biri 1999'da Öcalan'ın Türkiye'ye tesliminin Ecevit'in DSP'sinde yüzde sekizlik bir artışa yol açmasıydı; diğeri de 2007 seçimi öncesindeki 'e-muhtıra'.... Gerçekler farklıydı oysa: Seçim öncesi yapılan kamuoyu yoklamalarında artış görüldüğü halde, sandıkta kımıldama olmamıştı 1999'da... 'Pop sosyolog' DSP'den milletvekilliği de yapan gazeteci Uluç Gürkan'ın bu ve kamuoyu araştırmacısı Adil Gür'ün 27 Nisan e-muhtırasıyla ilgili uyarılarını, dün, koskoca bir yazı konusu yaptığı tezini daha da güçlendirir gibi sunuyordu... Ben bu adama şapka çıkarmam da ne yaparım? 'Sosyolog' olması kamuoyu araştırmalarını doğru okumasını, seçim sonuçlarını iyi hatırlamıyorsa bile tezini başkalarıyla paylaşmadan “Acaba doğru mu?” diye bir kez daha araştırmasını getirirdi. Sosyologun 'pop' sıfatlısının ihtiyatlı olması gerekmiyor; yeter ki çok satan bir gazetenin başında bulunsun... Yeter ki, arkasında, “Yazarların yazdığına karışılmaz, yaptıkları ayıpsa kendi ayıpları” tesellisine inandırılmış Aydın Doğan gibi bir patron bulunsun... Gazeteyi hergün maliyetinin çok çok altında bir fiyatla tezgâha koyarak, sürekli promosyon kampanyaları düzenleyerek 400 bin satış sınırının altına düşürmüyor ya; 'pop sosyolog' yönetici için önemli olan bu. Patronun cebi bütün masrafları karşılayacak kadar derinse, ona ne! Dün yeni bir tez ile daha okur karşısına çıktı her harfi altınla kaplanmayı hak eden satırların yazarı... Bana dönüp “Gazetenin satışı kadar konuş” diyor. Onun gazetesi 500 bin satıyormuş, benimki tezgâhta ancak 20 bin... “Halkın hissiyatına hangisi tercüman oldu?” sorusunun cevabını, zihninde, “Elbette 500 bin satan” diye verdiği o kadar belli ki! Ertesi gün bilenlerce yanlışlansa dahi her yazısında en az bir tezi seslendirmesiyle ünlü 'pop sosyolog' dünkü yazısına pek çok tez sığdırmış... En önemlisi şuydu: “Bir gazete her konuda halkın hissiyatına yüzde 100 uyan bir tavır alacak diye bir şey yok.” Tezini şöyle geliştirmiş: “Gazeteler bazen, halkın tam aksi istikametinde de yürüyebilir, yürüme cesaretine sahip olmalıdır. / Böyle olmasaydı, hangi ülkede idam cezası kaldırılabilirdi? / Öcalan hâlâ İmralı'da yatıyor mu olurdu, yoksa çoktan idam mı edilmişti? / Aşiret gazetesi ile demokratik ülke gazetesi arasındaki fark işte budur. / Özgür gazete bazen halkın, okurunun aksine tavır alabilir. / Ama aşiret gazetesi, aşiretinin veya cemaatinin aksine asla...” Bu değerli tezdeki 'aşiret gazetesi' Yeni Şafak oluyor... Sevgili 'pop sosyolog' acaba gazete okumuyor mu? Bu ülkede meydana gelen hemen her köklü değişim Yeni Şafak'ın genel yayın politikası ve belli başlı yazarlarının desteğiyle gerçekleşti. Verdiği 'idam' örneğinde bu bir gerçek olduğu gibi, burada sayılabilecek nice başka cesur adım da bizler destek verdiğimiz için gerçekleşti. Yeni Şafak'ı Aydın Bey okusun yeter, 'pop sosyolog' kendi gazetesini dikkatle okusa, özellikle şahsen önem verdiği yazarların hepsinin zamanında idam cezasına karşı çıktığını unutmayacaktı. Benim tezim şu: Türkiye'yi modern, çağdaş, ileri, demokrat hale getiren hemen her yeni adımda bizlerin katkımız var; Hürriyet gazetesi ve yazarlarının ayak sürümesine rağmen modern, çağdaş, ileri ve demokrat bir ülke oluyor Türkiye... Gazete patronları röportajlarında ne zaman o konuya girilse en büyük ayıplarının Turgut Özal'ın reform hamlelerini anlamamak ve engellemek üzere tavır almak olduğu itirafında bulunuyorlar. Aydın Doğan'ın da Dinç Bilgin'den farklı düşündüğünü sanmıyorum. Peki de, Özal'ı her gün karalayan, yaptığı iyi işlere karşı çıkan, güçsüzleştirip hareketsiz hale getiren, onu devre dışı bırakınca çapsız ve vizyonsuz politikacıları iktidara taşıyan gazetelerin sivri uçlu kalemleri şimdi neredeler? Hangi patronların kesesinden hangi vizyonu batağa saplamak için hangi gazetelerde konuşlanmış haldeler? Eskiler “Doğruya doğru hacı doğru” derlerdi bizim İzmir'de; ben de yaşlandım ne de olsa, o yüzden “Doğruya doğru, pop sosyolog doğru” diyorum, yanlış olduğunu bilsem de...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.