xxx444
Parçaları birleştirelim...
Kirli Belge tartışması sürerken araya darbe ekseninde iki esaslı gündem maddesinin daha girmiş olması tesadüf müdür?
Bunlardan biri, Evren Paşa başta olmak üzere 12 Eylül darbecilerinin yargılanması konusu, diğeri ise 28 Şubat'ın önde gelen ismi Çevik Bir'in Ergenekon soruşturmasıyla ilgili olarak ifadesinin alınması...
İlki için pekala “Daha önce de birçok defa gündeme gelmişti, ne olacak yani?” diye dudak bükenler çıkabilir.
Buna mukabil, Evren Paşa'nın bu defa korkuya kapılıp “İntihar ederim” noktasına gelmesi hadisenin ciddiyet taşıdığını göstermeye yetiyor.
Çevik Bir'in ifadesinin alınması hususu ise kamuoyunun ezici çoğunluğunun son döneme kadar hayal dahi edemeyeceği bir gelişmeydi.
Haber duyulduğunda inanmayanlar, şaka sananlar vardı.
*
Asıl odaklanmamız gereken; bir ihtimal “gözleri tamamen kapalı” yorum sahiplerinin bile zihnindeki duvarları yıkabilecek türden bilgi ise bu haberin devamında geldi.
“Ergenekon savcılarının Çevik Bir'e 1997'de KKTC'deki bir tatbikatta dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu sıyırıp bir albayı öldüren kurşun olayını sormaları”nı kast ediyorum.
Sabah'ın pazar günkü manşetinde “Bir istihbaratçının savcılara sır olayla ilgili olarak şu ihbarı yaptığından söz ediliyordu:
“Eğer Hüseyin Kıvrıkoğlu hayatını kaybetseydi Çevik Bir'e Genelkurmay Başkanlığı yolu açılacaktı. Tetiği çeken ve yardım eden iki özel harpçi 2001'de düşen CASA uçağında öldüler.”
Haberde Çevik Bir'in iddiayı yalanladığından söz ediliyordu.
*
Hüseyin Kıvrıkoğlu'na KKK iken suikast düzenlendiğine kuşku yok; Genelkurmay Başkanı iken de kimi suikast girişimlerinin ortaya çıkarıldığı biliniyor.
Kıvrıkoğlu'nun 28 Şubat'ın önde gelen ismi Çevik Bir'le zıt kanatlarda bulunduğunu Metin Şentürk'ün bile görebileceğini söylemekle yetiniyorum.
Vaktiyle “28 Şubat bin yıl sürecek” diye konuşmuş olan Kıvrıkoğlu'nun bu “efsaneleşmiş” açıklamasıyla “ters köşe”ye penaltı attığını hesap etmek hiç de zor değil.
Peki, bugün hangi noktadayız?
Ergenekon soruşturması, 28 Şubat postmodern darbesinin gizli kapaklarını açmaya başlamış, emekli orgeneral Çevik Bir'in ifadesinin alındığı bir aşamaya gelinmiş bulunuyor!
*
Büyük resmin içinde değerlendirilmesi gereken başka çok önemli parçalar da var.
Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın görevsizlik kararından sonra belge konusu sivil yargıya intikal etmişti...
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un basın toplantısından hemen sonra da Ergenekon savcıları Albay Dursun Çiçek'i ifadeye çağırdı.
Bugün malum belge ile ilgili olarak Çiçek'in ifadesi alınacak.
Dahası var...
“30 Ağustos'ta terfi bekleyen” sekiz deniz kurmay albay Ergenekon savcısı Zekeriya Öz tarafından “irtica belgesi” bağlamında 'şüpheli' sıfatıyla ifadeye çağrılıyor.
(Söz konusu isimlerin dün ifade vermeye gitmemiş olmaları neticeyi değiştirmez.)
Belge olayının deşifre edilmesiyle YAŞ öncesi gelişmeler arasında birebir bağlantı olduğu bu örnekten de anlaşılıyor.
Ergenekon kapsamında muvazzaf subayların gözaltına alınması ve tutuklanması hadisesinin Org. Başbuğ dönemiyle birlikte başladığını tam bu noktada bir kez daha hatırlayalım.
*
Bütün bunların üstüne, TBMM'de tarihi bir adım atılarak Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle askerlerin ağır ceza mahkemelerinde yargılanması hükmünün getirildiğini ekleyelim.
“Genelkurmay'ın haberi yoktu veya askere rağmen yasa değişikliği yaptılar” gibi yüzeysel değerlendirmeler olsa da, TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın “TSK'nın da haberi vardır” diye konuşması boşuna değildir.
Başbakan Erdoğan'ın belge tartışması patladığında “Devlet kurumları arasındaki uyum”a vurgu yapmasını da bu çerçevede değerlendirmekte fayda var.
Toptan da, “Farklı ifadeler, kimi alınganlıklar olabilir ama bunca zamandır ilk kez devlet kurumları arasında uyum görüyorum” diye konuşuyor.
(Bu arada, TCK'da askeri yargının yetkilerini tırpanlayan değişikliğin Darbe Günlükleri'nde emekli Oramiral Özden Örnek'le birlikte adı geçen iki eski kuvvet komutanına da sivil mahkeme yolunu açtığını işaretleyelim.)
Ayrıca...
Daha geçen hafta “Darbecileri yargılayalım” diyerek '12 Eylül Sayfası' açan CHP'nin son değişiklik karşısında feveran etmesi, “Cumhurbaşkanı veto etmezse AYM'ye gideriz” demesi elbette yeterince manidardır ama yine de “hesaba dahil”dir.
Bu “itinalı çelişkiler” sakın ola aklınızı karıştırmasın:
Alıcılarınızın ayarı ile oynamak yerine Deniz Baykal'ın siyaset filmimizde 'Erol Taş' rolünde oynamakta olduğunu asla aklınızdan çıkarmayınız.
*
'İhanet Belgesi' tartışması üçüncü haftasına girdi; gelgelelim hadisenin arka planıyla ilgili olarak hala büyük çoğunlukla yanlış saptamalar yapılıyor. Dolmuşa binen binene...
Kimi karmaşık gibi görünen olayları algılamak için içindeki bazı ilginç parçaları tersinden okumanız “üç boyutlu resmi” görmenizi kolaylaştırabilir.
Unutmayınız, birçok hadise göründüğü gibi değildir.
Bunlardan biri, Evren Paşa başta olmak üzere 12 Eylül darbecilerinin yargılanması konusu, diğeri ise 28 Şubat'ın önde gelen ismi Çevik Bir'in Ergenekon soruşturmasıyla ilgili olarak ifadesinin alınması...
İlki için pekala “Daha önce de birçok defa gündeme gelmişti, ne olacak yani?” diye dudak bükenler çıkabilir.
Buna mukabil, Evren Paşa'nın bu defa korkuya kapılıp “İntihar ederim” noktasına gelmesi hadisenin ciddiyet taşıdığını göstermeye yetiyor.
Çevik Bir'in ifadesinin alınması hususu ise kamuoyunun ezici çoğunluğunun son döneme kadar hayal dahi edemeyeceği bir gelişmeydi.
Haber duyulduğunda inanmayanlar, şaka sananlar vardı.
*
Asıl odaklanmamız gereken; bir ihtimal “gözleri tamamen kapalı” yorum sahiplerinin bile zihnindeki duvarları yıkabilecek türden bilgi ise bu haberin devamında geldi.
“Ergenekon savcılarının Çevik Bir'e 1997'de KKTC'deki bir tatbikatta dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu sıyırıp bir albayı öldüren kurşun olayını sormaları”nı kast ediyorum.
Sabah'ın pazar günkü manşetinde “Bir istihbaratçının savcılara sır olayla ilgili olarak şu ihbarı yaptığından söz ediliyordu:
“Eğer Hüseyin Kıvrıkoğlu hayatını kaybetseydi Çevik Bir'e Genelkurmay Başkanlığı yolu açılacaktı. Tetiği çeken ve yardım eden iki özel harpçi 2001'de düşen CASA uçağında öldüler.”
Haberde Çevik Bir'in iddiayı yalanladığından söz ediliyordu.
*
Hüseyin Kıvrıkoğlu'na KKK iken suikast düzenlendiğine kuşku yok; Genelkurmay Başkanı iken de kimi suikast girişimlerinin ortaya çıkarıldığı biliniyor.
Kıvrıkoğlu'nun 28 Şubat'ın önde gelen ismi Çevik Bir'le zıt kanatlarda bulunduğunu Metin Şentürk'ün bile görebileceğini söylemekle yetiniyorum.
Vaktiyle “28 Şubat bin yıl sürecek” diye konuşmuş olan Kıvrıkoğlu'nun bu “efsaneleşmiş” açıklamasıyla “ters köşe”ye penaltı attığını hesap etmek hiç de zor değil.
Peki, bugün hangi noktadayız?
Ergenekon soruşturması, 28 Şubat postmodern darbesinin gizli kapaklarını açmaya başlamış, emekli orgeneral Çevik Bir'in ifadesinin alındığı bir aşamaya gelinmiş bulunuyor!
*
Büyük resmin içinde değerlendirilmesi gereken başka çok önemli parçalar da var.
Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın görevsizlik kararından sonra belge konusu sivil yargıya intikal etmişti...
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un basın toplantısından hemen sonra da Ergenekon savcıları Albay Dursun Çiçek'i ifadeye çağırdı.
Bugün malum belge ile ilgili olarak Çiçek'in ifadesi alınacak.
Dahası var...
“30 Ağustos'ta terfi bekleyen” sekiz deniz kurmay albay Ergenekon savcısı Zekeriya Öz tarafından “irtica belgesi” bağlamında 'şüpheli' sıfatıyla ifadeye çağrılıyor.
(Söz konusu isimlerin dün ifade vermeye gitmemiş olmaları neticeyi değiştirmez.)
Belge olayının deşifre edilmesiyle YAŞ öncesi gelişmeler arasında birebir bağlantı olduğu bu örnekten de anlaşılıyor.
Ergenekon kapsamında muvazzaf subayların gözaltına alınması ve tutuklanması hadisesinin Org. Başbuğ dönemiyle birlikte başladığını tam bu noktada bir kez daha hatırlayalım.
*
Bütün bunların üstüne, TBMM'de tarihi bir adım atılarak Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle askerlerin ağır ceza mahkemelerinde yargılanması hükmünün getirildiğini ekleyelim.
“Genelkurmay'ın haberi yoktu veya askere rağmen yasa değişikliği yaptılar” gibi yüzeysel değerlendirmeler olsa da, TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın “TSK'nın da haberi vardır” diye konuşması boşuna değildir.
Başbakan Erdoğan'ın belge tartışması patladığında “Devlet kurumları arasındaki uyum”a vurgu yapmasını da bu çerçevede değerlendirmekte fayda var.
Toptan da, “Farklı ifadeler, kimi alınganlıklar olabilir ama bunca zamandır ilk kez devlet kurumları arasında uyum görüyorum” diye konuşuyor.
(Bu arada, TCK'da askeri yargının yetkilerini tırpanlayan değişikliğin Darbe Günlükleri'nde emekli Oramiral Özden Örnek'le birlikte adı geçen iki eski kuvvet komutanına da sivil mahkeme yolunu açtığını işaretleyelim.)
Ayrıca...
Daha geçen hafta “Darbecileri yargılayalım” diyerek '12 Eylül Sayfası' açan CHP'nin son değişiklik karşısında feveran etmesi, “Cumhurbaşkanı veto etmezse AYM'ye gideriz” demesi elbette yeterince manidardır ama yine de “hesaba dahil”dir.
Bu “itinalı çelişkiler” sakın ola aklınızı karıştırmasın:
Alıcılarınızın ayarı ile oynamak yerine Deniz Baykal'ın siyaset filmimizde 'Erol Taş' rolünde oynamakta olduğunu asla aklınızdan çıkarmayınız.
*
'İhanet Belgesi' tartışması üçüncü haftasına girdi; gelgelelim hadisenin arka planıyla ilgili olarak hala büyük çoğunlukla yanlış saptamalar yapılıyor. Dolmuşa binen binene...
Kimi karmaşık gibi görünen olayları algılamak için içindeki bazı ilginç parçaları tersinden okumanız “üç boyutlu resmi” görmenizi kolaylaştırabilir.
Unutmayınız, birçok hadise göründüğü gibi değildir.