Prof. İhsan IŞIK
PARAYI NEREDEN BULACAĞIZ?
Dünyada ilk 10 ülke içerisine gireceksek, müteşebbisler daha çok karlı proje üretmeli ve yatırım yapmalı, bankalar da bu yatırımları finanse etmelidir. Bu hızlı büyümeyi finanse etmek için de, yüksek miktarlarda fona ihtiyaç vardır.
Türk banka sektörünün büyüklüğü şu anda 500 milyar dolar civarındadır. Bu miktar çok mütevazidir; ancak Avrupadaki orta büyüklükteki bir bankanın varlığına eşittir (diğer bir kıyasla, Amerikan bankası Citibank’ın aktif büyüklüğünün yarısından bile daha azdır). Öyle gözüküyor ki, banka kaynaklarımız ekonominin 2023 hedefini tutturabilmesi için çok düşüktür.
Kalkınmamız için gerekli ilave fonları iki yoldan, ya yerli ya da yabancı kaynaklardan, temin edebiliriz. Modern şirket finansmanında bir hiyerarşi vardır. Yatırım yaparken ilk önce öz sermaye, kafi gelmez işe, sonra dış kaynaklar (borçlanma ya da sermaye artırımı) kullanılır.
Dış kaynak temini hem uzun zaman alır, hem masraflıdır, hem de risklidir. Biz de ülke olarak, kalkınmamızı önce iç kaynaklar üzerine bina etmemiz gerekir; yetmiyorsa, büyümeyi yavaşlatmamak ve yarışta geri kalmamak için, yabancı kaynak kullanımına gitmeliyiz.
Yatırımlara dönüşecek fonların temel kaynağı ülkemizde bankalardır. Bankalar ise kendilerine yatırılan miktar kadar üretime katkıda bulunabilir. Bankaların fiktif iki kapısı vardır; ön kapıdan mevduat sahipleri bankaya para koyarlar; arka kapıdan yatırımcılar bu parayı borç alırlar.
Türkiye bankacılık sektörününün elinde bulunan 500 milyar doların esasında çok önemli çağrışımları var. Evvela, sistemde büyük kaçaklar var demektir. Öyle anlaşılıyor ki, bankalara ön kapıdan fon girişi ülkemizde çok sınırlıdır.
Para bankalarda değilse ve finansal piyasalara da uğramıyorsa, nerede bu para? Ekonominin motor yağı olan bu fonlar malesef ülkemizde sistem dışında bir yerlerde tatilde yan gelip yatmaktadır.
Gelişmiş ekonomilerde para cepte, minder altında, ya da kasada değil, banka hesaplarında, ekonominin hizmetindedir. Banka dışında seyyar, atıl para miktarı çok düşüktür; çünkü para taşımak hem tehlikeli hem de maliyetlidir.
Cebinizde ya da kasanızda tuttuğunuz paranın çok büyük bir alternatif maliyeti vardır; cepteki para para kazanmaz, bankadaki kazanır. Ayrıca, gelişmiş ülkelerde ödeme yapmak için paraya pek ihtiyaç da yoktur; ödemelerin çoğunluğu çek üzerinden yapılır; artan kredi ve banka kartları, internet bankacılığı da para taşımaya pek gerek bırakmaz.
Amerika’da öğrencilerime ve dinleyecilerime bazen ceplerinde ne kadar para olduğunu soruyorum. En fazla 5 ya da 10 dolar çıkıyor. Ülkemizde ise, cebinde (eski parayla) milyarlar taşıyan insanlar var. Geçtiğimiz senerlerde, bir soruşturma kapsamında tutuklanan iş adamı ve ATO Başkanı Sinan Aygün’un evindeki kasasında 3 milyon Euroya yakın para çıkmıştı.
Şirketler ve kişiler olarak cebimizde veya kaşamızda ortalama 1000 YTL tutsak, 40 milyon ekonomik birim için bu, kabaca 40 milyar dolar; 2000 lira olsa, 80 milyar dolar eder (bu miktar dış ticaret açığımızı kat be kat kapatmaktadır).
Bu kadar kaçak para israf ve atalet demektir; bankalarca ekonomiye kazandırılmak, birilerine iş ve aş olmak yerine sadece “ceplerimizi ısıtmaya” ve “çalımlı yürümemize” yaramaktadır.
Bankacılık sisteminden kaçan paralara, yurt dışında zenginlerimizin tuttuğu hesapları ve kadınlarımızın boyunlarındakı, kollarındaki, sandıklarındaki sıra sıra altın ve mücevharatı da katmak gerekir.
Türkiye’de binlerce kuyumcuda bulunan dükkanlar dolusu altın ve mücevharat, aslında ekonomiden ve istihdamdan kaçırılmış atıl kaynak demektir.
Annelerimiz ve kızlarımız tabi ki süslenecekler ama ellerindeki süs fazlası altın miktarı başka bir şeyleri çağrıştırmaktadır...
Rowan Üniversitesi Üyesi ve Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.