Özü ve sözü bir Cumhuriyet

Cumhuriyet Bayramı bu yıl da önceki yıllardan farksız geçti; yediden yetmişe herkes 'Cumhuriyet' ile bağını yenilemiş oldu. Geçmiş günleri anarak tahtlı-saltanatlı bir düzen beklentisi dillendiren, ya da yönetimin hep belirli ellerde kalmasını arzuladığını dışa vuran aykırı sesler bu yıl da işitilmedi. Cumhuriyet'e kalkan bir el olmadığı için “Cumhuriyet'e kalkan eller kırılacak” türü içi boş sloganların gereğini yerine getirmeye de mahal kalmadı.

Aksini düşünmek için hiçbir sebep olmadığı halde, nedense, sanki Cumhuriyet her an 'tehlike' altına düşebilirmiş gibi düşünenler, böyle düşünüldüğünü belli eden mesajlar bu yıl da eksik değildi. Oysa, halk, kendi temsilcileri eliyle yönetilmekten çok memnun bugün; Çankaya Köşkü'ne veya Başbakanlık Konutu'na baktığında, sistem tercihinin doğruluğuna bir kez daha inanıyor.

O halde tehdit değerlendirmeleri neden yapılıyor?

Galiba şundan: Cumhuriyet'i kuran koalisyonun bir ayağı köklü bir değişime uğradı; ikinci ayağın gücü ise kazanılan demokratik olgunlukla zayıfladı, daha da zayıflayacağa benziyor. O koalisyonun bugünkü ortakları bundan memnun değiller; değişim yalnızca kendilerini ve iktidarlarını zorladığı halde, bunu, tehlikede olan Cumhuriyet sistemi imiş gibi yansıtmayı uygun görüyorlar.

Koalisyonun iki ayağı vardı Cumhuriyet kurulurken: Asker ve sivil... Kuruluş döneminin kendine özgü şartları, kestirmeden 'sivil' diye adlandırılan kitlenin aslında bir 'elit grubu' olmasını gerektirmişti. Aralarında tarihsel bağlar bulunan, belli bir çizgiyi sürdüren, sosyal hayatta zaten dirsek teması halinde yaşayan elitler, içlerindeki politika meraklılarını devreye sokarak, kuruluştaki 'asker-sivil koalisyonu' şartlarını yakın dönemlere kadar sürdürdüler.

Şablona uymayanları öne çıkarsa ve dışarlılıklara da hükümetler kurdursa bile iktidarı onlara teslim etmeyen bir sistemdi ülkede egemen olan. İstenmeyen siyasi gelişmeler yüzünden sivil kanatta elit egemenliği tehlikeye düştüğünde, koalisyonun diğer ortağı hemen devreye giriyor ve sistemi eski rayına oturttuktan sonra yerine çekiliyordu.

27 Mayıs (1960), 12 Mart (1971), 12 Eylül (1980) ve hatta 28 Şubat (1997), ülkeye egemen elitler koalisyonunun sivil ayağı tehdit altına düştüğünde gerçekleştirilen askeri müdahalelerin tarihleridir. Kuruluş şartları aradan geçen onlarca yıl içerisinde değiştiği halde kurucu elit kadronun temsilcilerini her halükârda iktidarda tutan sistem -ara ara yapılan müdahaleler sayesinde- hep süregeldi.

Bugün 'tehlike' sinyalleri veren işte bu sistemdir. 2002 sonrasında ciddi biçimde niyetlenilmiş en az iki darbe girişimi başarıya ulaşamadı. 'Islak imzalı belge', denemeden vazgeçilmek niyetinde olunmadığını ortaya koyuyor. Elitler koalisyonunun her daim iktidarda kalmasını sağlayan sistemin kilit taşı durumundaki Cumhurbaşkanlığı makamı, seçim süreci boyunca sergilenen ayak oyunlarına rağmen, kurucu koalisyonun arzusu hilâfına -ancak kurucu felsefeye bütünüyle uygun biçimde- halktan biri tarafından dolduruluyor bugün...

Cumhuriyet, sözlük anlamına ve evrensel kabullere daha uyumlu bugün. Özü ve sözü bir Cumhuriyet'le daha yeni yeni tanışıyor Türkiye... Böyle olunca da “Cumhuriyet tehlikede” türü yaygaralar havada kalıyor. Kendi kendisini yönettiğini artık daha fazla hisseden halk, yavaş yavaş elde ettiği özde ve sözde Cumhuriyet'i neden tehlikeye atsın ki?

Cumhuriyet bütün tarihi boyunca hiç bugünkü kadar tehlikeden uzak olmamıştı.

Önceki ve Sonraki Yazılar