Oylar patlayabilir de patlamayabilir de...

MHP lideri Devlet Bahçeli dün Hürriyet'e bir açıklama yapmış. Özeti birinci sayfada başlıktı: "Hayır oylarında patlama olabilir..."

Türkiye'de baskıcı bir rejim varmış... Tayyip Erdoğan ve Ak Parti hükümeti 'korku imparatorluğu' yaratmış... Devletin tüm imkânları kullanılarak topluma baskı, zulüm ve kandırmalar yaşatılıyormuş... 12 Eylül referandumu bir toplumsal patlamaya dönüşerek 'Hayır' oyu tahminlerin çok üzerinde çıkabilirmiş...

Bahçeli'nin yürüttüğü akıl bu...

Hürriyet'te kapıya yakın oturan 'sığıntı' yazar her taşın altında onu aramakla beni suçluyor, ama ben yine de düşündüğümü söyleyeceğim: MHP liderinin yürüttüğü akıl ile köhne kaptanın haftalardan beri yazdıkları arasında yakın bir akrabalık görüyorum. 'Korku imparatorluğu', 'baskı, zulüm ve kandırmalar', 'toplumsal patlama' sözcüklerini ayrı ayrı Google'a sorun, herbiri için birden fazla yazısıyla yüz yüze kalırsınız...

"Vaktim yok" diyen dünkü yazısını okumakla da yetinebilir.

Devlet Bey ve MHP ile bir zamanlar Hürriyet'i yöneten yazar arasındaki fikri akrabalığa şaşırdığımı sanmayın. Tam tersine, yıllar içerisinde oluşan yakınlığı çok önceden keşfettiğimi Kulis okurları teslim edeceklerdir.

Şimdi sözlerin içeriğine bakabiliriz.

"Sandıkta 'Hayır' oyları patlayabilir" beklentisi, bana uzun yıllar önce yaşanan Turgut Özal'lı bir olayı hatırlattı. Turgut Bey de hayatında ilk kez katıldığı genel seçimde, kampanyada karşılaştığı ilginin sandığa oy olarak yansıyacağını düşünmüştü.

Yıl 1977... Türkiye'nin 'efsane bürokratı' Turgut Özal Dünya Bankası'nda birkaç yıl çalıştıktan sonra Türkiye'ye dönmüş... Dönmeden önce "Yeni dönemde siyaset nasıl yapılmalı?" konusundaki düşüncelerini 26 sayfalık bir rapor halinde geçmişte çok yakın olduğu Süleyman Demirel'e göndermiş... Ondan ses çıkmayınca, kardeşinin de içinde yer aldığı MSP'den siyasete atılmak üzere adaylığını koymuş...

MSP'nin İzmir aday listesi 1977 seçimlerinde bayağı zengindi. Çok da çalışıldı. Seçmenden ilgi büyüktü. Sandığa gidileceği günün arifesi, son değerlendirme yapılırken, liste başı Turgut Özal herkese beklentisini sordu. Diğerlerinin ne söylediği hafızamda kalmamış, ama kendisinin beklentisi dün gibi hatırımda: "En az 7 milletvekili çıkarırız..."

Ertesi gün sandık başına giden seçmen Turgut Özal'ın bile milletvekili olmasına geçit vermedi.

Bizim siyasi hayatımız meydanların liderlere yaptığı azizliklerle doludur.

Şimdilerde şiddetle eleştirdiği Ak Parti'yi iktidara taşıyan süreci başlatanın Devlet Bahçeli olduğunu herhalde unutmamışsınızdır. Üçlü koalisyondan partisinin atılmak istenmesini vesile bilip "3 Kasım'da sandığa gidilmesini istiyorum" diye ortalığı ayağa kaldırmasaydı Devlet Bahçeli, zamanında yapılması halinde seçimde ne sonuç alınacağını kimse bilemez.

Oysa o bastırmasının fiili sonucunun ne olduğunu iyi biliyoruz: 3 Kasım 2002 seçiminde, sandık başına gidenler Ak Parti'yi tek başına iktidar yaparken oyların yüzde 8.36'sını alan MHP'yi barajın altında bıraktılar... 2002 ile 2007 yılları arasında Devlet Bahçeli ve MHP Meclis'te temsil edilmedi.

2002 seçim kampanyası sırasında, MHP sözcülerinin, "Göreceksiniz, sandıklar patlayacak, iktidara geliyoruz" düşüncesini kamuoyuyla paylaştıklarından hiç kuşkum yok. Meydanlar liderlere o hissi verir çünkü.

Ne hikmetse, bizde halk oy vermeyecek olsa bile meydanlara ilgisiz kalmaz; gönlündeki partinin dışındaki partilerin liderleri kentine-kasabasına geldiğinde "Hele bir bakayım" merakına karşı koyamaz. Partizan medyanın verdiği gaz yetmezmiş gibi, partililer de liderin gözüne girebilmek için, son ana kadar hep ileri beklentileri dillendirir.

Sevincin ortağı çoktur da, hüsranı liderler tek başına yaşarlar.

Özellikle bizim gibi ülkelerde sandığın ortaya konulduğu güne kadar sonuçtan fazla emin olmamak gerekir. İspanya'da 2004 seçimlerine üç gün kala Madrid Garı'nda bombalar patlayıp çok sayıda can alana kadar Başbakan Jose Maria Aznar'ın partisi açık ara önde gidiyordu. Sosyalist Jose Louis Rodriguez Zapatero'nun partisine kimse şans tanımıyordu.

Patlayan bombalar başbakan yaptı Zapatero'yu...

6 Eylül 1987'de Demirel, Ecevit, Erbakan başta olmak üzere geçmiş dönemin politikacılarına yeniden siyasete dönme yolunu açan halkoylamasında az farkla 'Evet' oyları önde çıktı. Konusu yanlış bir halkoylamasıydı ve Turgut Özal da sorunu Meclis'te çözmek yerine halka götürmenin doğru olmadığını meydanlara çıktığında anlamıştı. Zaten o yüzden bazı kritik yerlerde oyların yeniden sayılarak sonucun değiştirilmesi teklifine karşı çıktı Turgut Bey...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.