xxx135
Onlar almıyorsa bizim 'girmiyoruz' deme hakkımız yok mu?
Sanıyorum başlıktan Avrupa Birliği'nden bahsettiğimi anlamışsınızdır. Adamlar yıllardan beri oyalıyor, gözümüzün içine bakarak haksızlık sergiliyorlar ama biz yine de gireceğiz diye zorlayıp duruyoruz. Gerçekten AB'ye girmeyi bu kadar çok mu istiyoruz? Girme arzumuz arsız aşıklar gibi her türlü itelenmeyi, azarlanmayı, hiçbir temele dayanmayan bahaneleri sineye çekmemize mi sebep oluyor? Biliriz ki tek taraflı aşk olmaz. Olsa da sağlıklı olmaz. Karşı tarafa bıkkınlık verir. AB'nin ülkemize karşı sergilediği tavırda gerçekten bıkkınlık verdi. Bıkkınlığında ötesinde insanda tiksinti uyandırıyor.
Aslında AB'nin bize karşı tavrını biraz olsun anlıyorum da bizim bunca itelenmeye ve dışlanmaya rağmen kapıda beklemeye razı oluşumuzu anlayamıyorum. Bu köşenin okuyucuları bilirler... Sıkça AB'nin Türkiye'yi arasına almamakta ısrarlı olduğunu, pek çok örnekler vererek anlatmaya çalışırım. Bu konuda yalnızda değilim. Bu gerçeği gören pek çok meslektaşımız var. Hatta daha yakın zamana kadar AB'ye girmemiz gerektiğini, bizi almamalarını hep bizim eksiklerimizle izah etme temayülünde olan yazar ve siyaset adamları bile artık oyalanma karşısında bıkkınlık duymaya başlamışlardır.
Elbette bu noktada bazı hususları tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Söz gelimi bizim AB'ye ihtiyacımızdan daha fazlasına AB'nin bize ihtiyacı yok mu? Pek çok AB ülkesi tam bir ekonomik kriz yaşarken ve Türk ekonomisi daha sağlıklı ve güçlü görünürken yani Türkiye'nin girişi AB'ne bir külfet getirmeyecekken niçin hâlâ almamakta direnirler. Yüzlerce defa tekrarlamış olmama rağmen bir kez daha belirteyim ki AB'nin bizi almayışının tek sebebi Müslümanlığımızdır.
Bırakın AB'nin Türkiye'yi üyeliğe almasını vizenin kaldırılması hususunda bile katı bir tavır sergiliyor. Buna karşılık Türkiye niçin Gümrük Birliği anlaşmasını imzalamıştır? Sorusunun cevabı boşlukta kalmaktadır. Gümrük Birliği Anlaşmasına imza atan siyasiler bugün çıkıp imza atarken ileri sürdükleri gerekçelerinin bugün geçerli olup olmadığını, bu anlaşmadan Türkiye'nin kazanç ve kaybının ne olduğunu düşünmüşler midir?
Kısacası artık AB kapısında bekleyip duran arsız aşıklıktan kurtulmak zorundayız. Tüm dışlamalara karşılık bizim girme hususundaki ısrarımızın toplumun bilmediği bir sebebi varsa bununda açıklanması gerekir. Çünkü artık bu işin cılkı çıktı. Milletimiz böylesine iteklenmeyi hak etmiyor. Bir zamanlar AB'ne girmek suretiyle demokratikleşmenin tam olarak sağlanabileceği ileri sürülüyordu. Halbuki gelişmeler gösterdi ki AB'ne girmeden de bazı şeylerin yapılması mümkündür. Yani demokratikleşme, bir diğer ifade ile bürokratik oligarşiye son vermenin tek yolu AB'ye üyelik değildir.
Yıllardan beri hukuk sistemimizden, eğitim ve sosyal yapımıza bizi aralarına alacaklar diye AB normlarına uydurmaya çalışıyoruz. Buna rağmen ne yaparsak yapalım yeterli görmüyorlar. Hatta, yıllar önce onlardan aldığımız kanunlarımızı bile yeniden gözden geçiriyor, onların isteklerine uygun hale getiriyoruz. Bunlar da yetmiyor. Artık bunlar ne istiyorlar diye düşünmek ve bu sorunun cevabını cesaretle vermek durumundayız. Sorunun cevabı Müslümanlığımızdır. Öyle ise biz dinimizi değiştirmeden ya da değiştirdiğimize AB'yi ikna etmeden aralarına almayacaklardır. Peki bu toplumun dinini değiştirmesi ya da dinsizleşmesi mümkün müdür? Belki böyle bir gelişmeyi isteyenler olabilir ama bunlar azınlıkta kalırlar. Bu bakımdan azınlığın istek ve hevesine hiçbir güç çoğunluğu feda edemez, edememelidir. Bunun için diyorum ki nasıl AB'nin bizi kabul etmeme hakkı var ise bizimde 'Girmiyoruz' deme hakkımız vardır ve bu hakkın artık kullanılması gerekiyor.