Turan UÇAR
İsmim Kimliğimdir Benim
Tek bir etnik kimlik ile öznelleşen bir Cumhuriyet tarihinin, gelinen noktada Anadolu coğrafyasının farklı etnik ve kültürel değerlerini kapsayıcı bir tavır içerisine girememesinin sonuçlarını yeni yeni tartışmaya başladı Türkiye.
Dile kolay binlerce yıllık bir kültürü taşıyor Anadolu. Kurulan medeniyetleri ve barındırdığı çoğulcu kültürel yapısını düşündüğünüzde 19. yüzyıl siyasal değerlerinin artık bu yükü taşıyamayacağını, zorlama efsanelerle oluşturulmaya çalışılan tek bir etnik kimliğe ve kültüre dayalı bir kimliği de Anadolu'nun kabullenemeyeceğini de anlamak gerekiyordu.
Anadolu coğrafyasında hangi taşı yerinden oynatsanız başka bir medeniyetin izleri çıkıyor ortaya. Sümer, Akad, Urartu.. vb. kadim medeniyetlerden tutun da Türkçe, Kürtçe, Arapça, Farsça, Rumca, Ermenice, Lazca, Süryanice, Zazaca, Gürcü ve Adige gibi bir çok dil ve lehçelerine kadar geniş bir yelpazede ki köy, kasaba ve şehir isimleri bile Anadolu'nun kadim geçmişinin ışığını yansıtıyor bu günlere.
Seçimimizin dışında atfedilmiş olsalar da kültürel aidiyeti ve toplumsal var oluşu simgeleyen; gerek coğrafi gerekse kişi isimlerinin, kolektif bir hafızadan süzülüp gelmeleri nedeniyle bir var oluşa referans oldukları sosyolojik tahlillerde kabul gören bir anlayıştır.
Çünkü isimler, toplumsal hafıza ve kültürel bellekten kaynak bulurken kişi ve toplumları sosyal belirsizlik ve sahipsizlik ortamından kurtaran, bir sosyal sisteme ve kültürel dünyaya ait kılan, dolayısıyla onları toplumun yaşam sisteminde iletişime açık bireyler haline getiren anlamlı taşıyıcı kodlar olarak işlev görür. İsmi elinden alınan toplumların kimliksizleşmeme çabaları da anlaşılabilir ve saygın bir muhalefet olarak değerlendirilmelidir.
19. yüzyıl sonlarında başlayan ve 20. yüzyılın son çeyreğine kadar devam eden Anadolu da ki coğrafi ve kişi isimlerinin değiştirilme çabaları da geçmişin izlerini silip tek bir etnik yapıya dayalı ulus devleti oluşturma çabaları olarak algılanabilir ancak.
Anadolu’nun kadim geçmişi ve kültürel zenginliğinin tüm çabalara ve baskılara rağmen dokusunu koruma yönündeki direncinin oluşturduğu kaotik hava, günümüz problemlerinin de ana eksenini oluşturuyor dersek abartmış mı oluruz acaba?
Cumhuriyet tarihimiz etnik, dini ve kültürel mücadelelerle dolu. Günümüzde bile gündemin ön sıralarında yer alan problemlere bakarsanız ya etnik ya da dini referansları olan konular. Ulus devlet oluşturma sürecinde yok sayılan farklı etnik, dini, mezhepsel ve kültürel kimliklerin aslında hiç de yok olmadıkları, tüm baskılara rağmen varlıklarını koruduklarını görüyoruz.
Şüphesiz bu baskıların en görünen yüzü isimler üzerinden yürütülenlerdi. Fakat tüm bu değişimlere rağmen özellikle coğrafi isimlerin toplum hafızasında tüm canlılığı ile varlığını koruması, yeni isimlerin ise ancak resmi düzeyde evrak isminden öteye gidememesi asimilasyonun başarısızlığının da göstergesidir. Nitekim cumhuriyet tarihi boyunca kişi isimlerinde de yürütülen baskı ve dejenerasyon çabaları istenen sonucu vermemiş geliştirilen toplumsal muhalefet siyaset arenada hep karşılık bulmuştur. İsimler üzerindeki baskıların kalkması Anadolu’nun da kendi asli kimliğine kavuşması demek olacaktır.
Bu sebepledir ki devlet denen organizasyon içerisinde gücü elinden bırakmak istemeyen ve kendi ideolojik evrenlerinde yaşayan elit bir kesim, tarihin ve coğrafyanın dayattığı çok kültürlü toplumsal değerleri ki isimler de bu değerlerin en belirgin olanlarıdır, hep tehlike olarak görmüştür.
75 milyonluk Türkiye nüfusunun tüm etnik, dini, kültürel farklılıklarını bir zenginlik olarak kabul eden; çok kültürlü yaşam alanlarını daraltmak yerine, gelişimleri için alan açan bir siyasi anlayışın, tam da Türkiye gerçeği ile örtüşeceği gerçeği karşımızdayken ideolojik saplantılarla siyasi arenadan medet ummak sosyolojik gerçeklere uymuyor.
mail : trntoprak@hotmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.