Ulvi SEVECEN
ÖNEMLİ BİR DÖNEM ve KAMUOYUNUN BEKLENTİLERİ
FEDAKARLIK YÂ HU !
Son günlerde siyasi arenada yaşanılan uslup ve davranış krizleri bazılarımıza “ Edeb Ya Hu !” veya bunun ruh dünyamızda meydana getirdiği rahatsızlık nedeniyle “ Bu da Geçer Ya Hu !” dedirtir oldu.
Aslına bakılırsa bu iki nezih ifade geçmişte her bir insanın karakter eğitiminde öne çıkarılan edebi veya edeb dışı takınılan tavırlar karşısında sabırlı olmayı tavsiye eden duvarlarımızda ser levha ettiğimiz, dillerimizde vird-i zeban sürekli ağzımıza doladığımız birer davranış değerlerimizdendi.
Şimdilerde ise hayatımızda her an karşı karşıya kalma ihtimali yüksek ve yaşamakta olduğumuz çirkin, tiksinti veren ahlak dışı hadiseler karşısında muhataplara hatırlatma gereği duyduğumuz biraz da öfke yüklü rahatlamanın dışa vurumundan başka bir şey değil.
Bununla birlikte bu öfke yüklü dışa vurumun muhatabı olan düşmanlığa kilitlenmiş, kendi insanına kin ve nefretle oturup kalkan, hiddete şiddete doymayan, kaba kuvveti güç sayıp her şeyi yakıp yıkan, asırlarca gerçeklerden öte hak, hürriyet, insan hakları diyerek sahte ritm ve nakaratlarla onları kandıran, firavunlara taş çıkartacak kadar da zalim ruhlara “İnsaf Ya Hu!” diyesi geliyor insanın.
Bu itibarla asırlardır hak ve adaletin temsilciliğini yapmış, hep iyiliğin taraftarı olarak dünyaya adını duyuran, lakin yakın zamana kadar bir takım çirkin oyun ve tezgahlarla onuru kırılan bu ülke insanı; tekrar yeni bir dirilişin gözlendiği şu günlerde gelecekteki güzel günlere hayallerine yelken açıp, bir kez daha silkelenerek bu defa da - geçmiş tecrübelerine bakarak- “Fedakarlık Ya Hu!” diyerek tüm çaba ve gayretlerin ortaya konma vaktinin geldiğinin bilincinde görevini yeri getirecektir, getirmelidir.
Bu süreçte insanımızın kendi kaderini ve dünya görüşünü ( hak ve adaletin yaşatılması) ilgilendiren bu meseleye karşı kayıtsız kalması düşünülemez.
Konuyu asıl noktaya taşırsak, son iki dönemde gelecek adına çok önemli projelere imza atan Türkiye, istikrarın ve gelişmelerin devam edeceği yeni bir dönemin arefesinde.
Son derece ciddi ve kritik bir tarih diyebileceğimiz 12 Haziran günü sandığa gidiyor. Türkiye’nin geleceğini riske atmamak ve istikrar için sorumlu, bilinçli her bir seçmen veya ferd, o gün demokrasi yürüyüşüne bir adım daha yaklaşmış olacak.
O güne hazırlanırken ülke kamuoyunun çoğunluğunun beklenti veya isteklerine baktığımızda gerçekten de sorumluluk şuurunda, son derece bilinçli olduklarını söyleyebiliriz.
Onların ağzından direkt aldığımız bazı istek ve beklentilere gelince;
Siyasi kaos ve belirsizliklerin, ekonomik krizlerin tekrar yaşanmasını istemiyoruz artık.
Yüzde iki binleri aşan faizlerin yaşandığı, hortumcuların zayıf kriz hükümetlerini fırsat bilip halkın milyar dolarlarını gasb ettikleri ara dönem ve koalisyonlu istikrarsız hükümetler kurulmasın. Çünkü:
O dönemlerde yüzde 77’ye varan enflasyonlara boğulan Türkiye son iki dönemde enflasyonu yüzde 4,2 ‘ye indirmeyi başardı.
Yüzde 70 ‘lere varan zam taahhüdünün yer aldığı kira kontratları artık tarihte kaldı.
İstikrarın getirdiği sonuc ise; Türkiye 10 yılda 4 kat büyüdü…
İstikrar için güçlü bir iktidar en büyük isteğimiz !
Halkın inancını özgürce yaşayabileceği, inancından dolayı kınanmadığı bir gelecek istiyoruz. Çünkü:
Binlerce masum genç kız başörtüleri sebebiyle üniversite kapılarında insanlık dışı muamelelere maruz kaldı.
12 Eylül 2010 referandumunun neticesinde fiili olarak çözülen bu problem için şimdi yapılması gereken eğitim hakkının iktidarların keyfine bırakılmayacak şekilde anayasal bir hak haline getirilmesidir.
Bunu ise yine bir dönem güçlü, istikrarlı bir yönetim gerçekleştirilebilir…
İnançlara ve insanın temel hak ve hürriyetlerine saygılı bir demokrasi en büyük isteğimiz!
Karanlık güçlerin elinden çıktığına inandığımız ve Uğur Mumcu,Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Hirant Dink ve diğer faili meçhul cinayetler…
Kanlı 1 Mayıs Olayları, Kahramanmaraş ve Sivas Katliamları ve son olarak da Danıştay cinayetinin inançlı halkı suçlamak ve sindirmek gibi amaçlar taşıdığının farkındayız.
Devlet içinde ve dışında yuvalanmış çeteler ve cuntaların ancak anayasal sınırlamalarla, kurumların asli işlerine dönmesiyle yok olacağına inanıyoruz.
Faili meçhul cinayetlerle anılmayan güvenli bir Türkiye en büyük isteğimiz!
Nasıl bir anayasa?
12 Eylül referandumunda alınan % 58 Evet’le, her türlü vesayet büyük ölçüde çözüldü.
Şimdi tek hedef halk iradesinin yeni bir anayasayla tescillenmesi ve seçkinlerin değil, halkın haklarını koruyan, demokratik, sivil bir anayasa yapılması gereklidir.
Kürt sorunu, Alevi sorunu, başörtüsü gibi diğer sorunların tamamen çözüleceği sivil bir anayasa en büyük isteğimiz!
Tüm bu beklentiler kamuoyunun sandıklara gideceği gün tercihlerinin ne olduğunu yeterince yansıtıyor.
Lakin bu tablo “iyilik taraftarlarını, insanca yaşama isteğinde olanları rehavete sokmamalı. Henüz daha birkaç hafta var.
Bu zaman diliminde son bir defa daha kendi kendilerine ve çevresindekilere “Fedakarlık Ya Hu!” diyerek sonuca ulaşma istek ve iradesinde olmalıdırlar.
Yurt dışında olup da ülkelerinin geleceğini ilgilendiren bu kritik süreçte bulundukları yerlerde rey hakkını kullanamayan vatandaşlarımızın referandumda olduğu gibi tüm imkanlarını kullanarak bu görevlerini yerine getirmelidirler.
Şartlar ne olursa olsun…
Acizane bu noktada şu da akıllara gelmelidir diye düşünüyorum:
Bu ülkenin halklarına “İnsaf Ya Hu! dedirten yapı ve oluşumların ıslah edilmesi ictimai kulluğumuzun (sosyal kulluk) gereği olarak düşünülürse bunun yerine getirilmesi bir yönüyle “ALLAH’ın da hakkıdır” vesselam…
ulvi@sevecen@hotmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.