Ahmet ERKALEM
Ne talihsiz bir milletmişiz...
“Biz onların boyunlarına birtakım kelepçeler (ağlâl'ler) geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmıştır. Onun için kafaları yukarı kalkıktır.” (36. Sûre/ Sûre-i Yasin, âyet: 8)
Büyük tefsir alimlerimizden, Konyalı Mehmed Vehbi (rh.a) ayetin tefsirinde şöyle der: “Yani küfür-ü inat üzere ısrar eden ve şekavetle (asilik, haydutluk, bahtsızlık, kutsuzlukla) mahkûm olan kâfirler iman etmezler. Zira; onlar hak sözü duymaz ve nasihat kabul etmez bir halde kibr-ü azamet izhar edip iradelerini asla imana sarfetmediklerinden dolayı taata ve inkıyada (boyun eğip teslim olmaya) sebep olan boyunlarına lâleler (ağlâller, halkalar) taktık ve elleri boyunlarına bağlandığından onlar için eğilip doğrulmak mümkün olamaz bir halde kaldılar. Bu ayet-i celile; kâfirlerin hallerini temsil kabilindendir.
Fahr-i Râzi ve Hâzin'in beyanları vechile bazıları bu ayette onların boyunlarına takılan ağlâl'le murad; onların emelleri ve hırs-u tama'ları, muzahrefat-ı dünyeviyeye (Dünya pisliklerine) meyille şehavat-ı nefsaniyeye tebaiyetleridir (nefsin isteklerine bağlılıklarıdır) dediler. Bu ayetin sadık olduğu insanlar (haklarında doğru olduğu, kendilerini tarif ettiği insancıklar), hariçte her zaman görülmektedir. Zira; hakkı kabul etmeyen kimselerin kafaları daima yukarıda, bir kaskıyla kasılı gibi önüne bakmaz bir halde olduğu gayr-ı kabil-i inkâr (inkârı mümkün olmayan, ayan-beyan görülebilen) hakikatlardandır.” (Hulâsat-ül Beyân Fi Tefsir'il Kur'an, Cilt::11, Sayfa:4609)
Yine büyük tefsir alimlerimizden olan, Elmalılı Hamdi Yazır (rh.a) ise, bu kadarla da kalmayıp ayette geçen “ağlâl” in batı etkisiyle takılan “kravat” olabileceğini iddia eder. Mehmed Vehbi ve Hamdi Yazır iki değerli alimimiz idiler. Allah şefaatlerine nail eyleye. Bu mübarek ve değerli insanların yaşadığı devirde özellikle din düşmanı, Frenk hayranı fermasonlarca rağbet gören kravat, şapka gibi kıyafetler önce kanunla mecbur tutulmuş, uygulamanın yaygınlaşması için zecri tedbirler alınmıştı..
İstiklâl (!) Mahkemeleri'nin bir işi de bu meseleyi hallü fasl etmek idi. Bu Frenk taklitçiliği ve kıyafet madrabazlığı hakkında ilgili kanundan bir sene evvel küçük bir risale yazmış İskilipli Atıf Hoca (rh.a) gibi değerli birçok eşhas idam edilmişti. Bilahare zaman içerisinde bu tip kıyafetler sadece memur takımına mahsus hale gelmiş, daha sonraları ise, resmen değil ama fiilen yürürlükten kalkmıştı. Lakin bu kez şapkasız da olsa zihnen şapkalı tipler türedi. Taklitçilik bir veba gibi sirayet etti. Artık, sofular, hocalar ve büyük bir çoğunluk gönüllü olarak takıyorduk kravatı...
Amma ve lakin, kravat takmayan, bunda ısrar eden bir topluluk halâ vardı! Bunlar minübüsçü taifesi idiler. Genelde arabesk müzikten hoşlanan, ezan okunur okunmaz ağızlarındaki sigarayı söndürüp, beş desibel şiddetinde bir gürültü çıkaran, kafalarını kesseniz kapatmayacakları teyplerini ezan okunduğunda derhal kapatan bu adamlar bir türlü kravat takmıyorlardı. Üstelik kravata “Medeniyet Yuları” gibi argo bir isim bile takmışlardı. Bu kadar da olmazdı, bu ne küstahlıktı. Bu iş behemahal önlenmeliydi. Ve önlendi de...
Şükürler olsun, bu ülkede artık taksi ve minübüs esnafı da kravat takıyor. Maâzallah ya taktıramasaydık... 11 Nisan 2009
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.