Ahmet TÜRKAN
NAH SENDROMU
İnsanların çaresizliklerini, içinden çıkamadıkları durumların teselli ifadesi. Nah…!
Nah yapar, nah gelir, nah inceler….
Küçükken hatırlarım çocuklar birbirini dövmeye çalışırken gözdağı vermek için nah döversin, seni babama söylersem gibi sözler kullanılırdı.
Sendrom Nedir; sendrom ya da belirgi, birbirleriyle ilişkisiz gibi görünen, ancak bir araya geldiklerinde tek bir olgu olarak kendilerini gösteren bulgular bütünüdür. Bu, kalıtsal olabilir ya da edinsel nedenlerle de oluşabilir.
Tıp dilinde, belirgi, yalnızca, nedenleri tek tek açıklanamayan, birlikte rastlanılan bulguları tanımlamakta kullanılır. Dolayısıyla, bu bulgular, altında yatan bir hastalıkla açıklanabilirse, kuramsal olarak artık sendrom değildir. Buna karşın, eskiden belirgi olarak anılan, ve günümüzde nedenleri bilindiği için hastalık olarak bilinen bir sürü durum, geleneksel sendrom adını korumuştur.
Yunanca'da birlikte koşmak anlamına gelen belirgi, mantıklı bir deyiştir, çünkü yukarıda da açıklandığı gibi, sendrom, tanımı gereği birtakım bulguların birlikte olmasından kaynaklanır. Hastalığın oluşumunun (patofizyoloji) açıklanamadığı durumlarda en çok kullanılır.
Bir sürü belirgi, adını onu ilk bulan doktordan almıştır (bunlara eponim belirgiler denir). Böyle olmadığı durumlarda ise, adlarını genellikle coğrafi yer adlarından almışlardır.[1]
İnceleme konumuz olan nah sendromunu bu bilgiler altında güncel bir örnek ile açıklamaya devam edelim.
Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a ait olduğu belirtilen ses kaydındaki ifadelere biz göz atalım.
“Şimdi değerli arkadaşlar. Adamlar hataları istismar ediyorlar. Bu önemli. Burada hata var. Hata iyi niyetli oluyor. Bilinçli oluyor. Cehaletten ileri geliyor. Hatanın çeşitli şeyleri olabilir. Ayrı bir konu ama şunu bilmemiz gerekir ki bir hata var, var... ve bu hata istismar ediliyor, kullanılıyor.
Örnek, bu Ankara Seferberlik Kurulu Bölge Başkanlığındaki yaşadığımız bir olay. Evet, bunlara biz görev verdik. Ben verdim, hiç kimse de ırgalamasın, ben verdim. O görevi arkadaşlar icra ediyorlar. Uzun süredir icra ediyorlar. Yapılan ne, bu adamlar sürekle orada, yapılan ne? Nedir yapılan:
Daha görev yaptığınız bölgenin karakteristiğini bir kere tam bilmeniz lazım yani. Bölge hassas bir bölge ve bir yığın adam var orada. Benim adamımın bunu görmesi lazım, sizin görmeniz lazım, görmüyor... O zaman bu bir hatadır. Uzun süre o görevi yapıyorsunuz, izleniyorsunuz yani. Kendiniz bunu hissetmeniz lazım. Anlamanız lazım. Anlayamıyorlar. Profesyonel yeteneklerde sıkıntılar var.
Efendim işte bu Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığına gelecekler, arayacaklar. Yani ne yapacaksınız: Bir: aratmayacaksınız, aratmazsanız ne olacak? Arayabilirler mi? Girdim. Giremezsiniz desen ne yapacaklar, girebilirler mi oraya?
Nah girerler... Yok, böyle bir şey, giremezlerdi yani.
İki; oraya böyle giremezsiniz, bilmem ne yapamazsınız, ne olacak o ondan sonra? Silahlı Kuvvetlerin üzerinde şey gibi kalacaktı. Ne gereği var. Kuşku doğuracak... Buyur, buyur ara efendim işte yok Özel Kuvvetlerin kozmiğine girildi. Ee tabi bunun psikolojik etkisi de vardır. Gireriz, giremeyiz, girdik bilmem ne tamam doğru.
Olur mu? Neden olmasın? Bilgi sızmaları oluyor maalesef, efendiler Silahlı Kuvvetlerde hiç bilgi sızması olmaz. Olur. Yani maalesef olur. Niye? Çünkü maalesef çürükler yüzünden, maalesef. Ama işte zarar. O zaman bu şekilde olan arkadaşlar, siz iyi tespit etmeniz lazım. Tabur Komutanlığının, sizin sorumluluğunuzda.
Bir albay çıkıyor 10 senedir efendim akaryakıt kaçakçılığının içinde, on senedir... Ya kardeşim bu adamın amiri memuru yok mu? Yaa... Arkadaşlar, gözünüzü açın. Bakın artık alt kademeleriniz hata yaparsa elbette hukuki tarafı ayrı bir konu tabi ki ama idari kurul da var. Bunların altındaki, adam bilmem ne yaptı denilecektir. Ortada, hakikaten sepet gibi ortada.
Diğer önemli bir konu şu anda belki de en önemli konu. Bu da özellikle son bir iki yıldır, gördüğümüz Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülen faaliyetler. TSK kuvvetlerine karşı yürütülen psikolojik harekâttır. Bunu herkes anlamıyor. Herkes gibi ben de doluyum, ama belki her şeyi biraz daha bilen birisi olarak dimdik olacağız, dimdik duracağız fakat her şeyin bir zamanı var. Artı biz ne yapıyoruz tabi ki asimetrik psikolojik harekât unsurları gerçekten ayrıntılı, kapsamlı olarak biliyoruz, bu basit de değil. Ha burada benim görevim ne, her defasında çıkıp ortaya şikâyet etmek, şimdilik ortaya şikâyet ediyoruz. Makamlar şikâyet makamları değil olayları uzaktan seyrediyoruz anlamına gelmez, tamam mı? Tabi ki her şeyin zamanı yordamı her şeyi herkes bilmez, tamam.”
Konuşmalardan anladığımız kadarı ile bir çıkmaz yolun içinde bulunulmaktadır. Konunun tam anlaşılması için bahse konu ifadeler bütün olarak verilmiştir.
Kısır döngü ve kısır savunma mekanizması. Burada ifadesini bulan “Nah girerler” sözü tipik bir Nah Sendromu örneğidir.
Tedavisi: Açıklık, şeffaflık ve kanunlara uyarak hakikatlerden yana tavır koymakla başlar ve zamanla tedavi edilebilir. Kanunsuzluklar bu sendromu tetikler.
TV, akredite basın gibi kısmen emir komuta içinde olan veya sistemin ağırlığının hissettirilmesine çalışılan insan grupları karşısında söylenilen sözler ile emir komuta zinciri içinde söylenen sözlerde çelişki ve anlatım bozuklukları görülüyorsa kişi nah sendromuna yakalanmıştır. Yani içeride başka, dışarıda başka terimi ile özetlenebilir.
İleri derecelerde kendini, açık küfür ve darbe halüsinasyonlarına kadar sürükleme ihtimali vardır ve tedavi edilmesi gerekir.
Özellikle devletin üst yönetim organlarının, örneğin TSK’nın, yargının, hükümetin, muhalefetin, iş adamlarının, devleti yönetmeğe çalışan derin dernek yöneticilerinin bu hastalığa yakalanması ciddi sorun teşkil eder ve acilen tedavi edilmesi gerekir.
Bu semptomlar ilk başladığında kişilere sakinleştirici çay ve hafif ilaçlar önerilebilir.
Daha ileri vakalarda kişinin kendisine ve topluma zarar vermemesi için hukuki değişiklikler yapılmalı ve bu hastalığa yakalanan kişileri hava değişimine göndermelidir. Yani bir nevi istirahat iyi gelir.
Zaman bu hastalığın en iyi ilacıdır. Bol bol sabır ve kanunlara uyum tavsiye etmek gerekir.
Ahmet TÜRKAN - HABERNAME
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.