xxx78
Nafile bir çaba
Önce son yazımdaki bir hata yüzünden özür dileyeyim müsaadenizle: Eski genel başkanlarından İsmet İnönü’yü anma törenine başkonuşmacı olarak eski cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i davet ettiğini sanıyordum CHP’nin; meğer davet Bülent Ecevit’i anma toplantısınaymış...
“Büyük devlet, siyaset, sanat ve edebiyat adamı” olarak tanımladığı Ecevit’i övmüş de övmüş Demirel CHP’liler önünde yaptığı konuşmada... CHP’liler kendisini alkışlamış da alkışlamış... Ne Demirel övmeye doymuş, ne de CHP’liler alkışlamaya...
1970’leri hatırlamaya yaşı müsait olanlar için gerçekten ilginç bir durum bu. Demirel-Ecevit kavgası beşbin gencin sağ-sol teröründe hayatını kaybetmesine, iki askeri darbeye ve yüzbinlerin mağduriyetine yol açmıştı çünkü...
Bizler tersinin doğru olduğuna inanıyorduk; ama meğer “Süleyman aslında Bülent’i seviyor” diyenler haklıymış... Biri diğeri sayesinde var olan ikiliymiş meğer onlar... Demirel övgüde sınır tanımadığı Ecevit’in kişiliğini anlatırken, “Biz” demiş, “Ülke bütünlüğüne, milletin refahına, demokratik, lâik, sosyal hukuk devletine ve Atatürk ilkelerine sadakatle bağlıydık...”
Süleyman Demirel’in başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı dönemlerini değerlendirecek tarihçilerin bu sözlere katılacaklarından kuşkuluyum. Bugünden o günlere bakıldığında, Türkiye’nin diğer ülkeler arasında hak ettiği yeri bir türlü alamamasının en büyük sebebi olarak, Demirel-Ecevit ikilisinin siyaset anlayışı göze çarpıyor.
Yitik yıllarımız o yıllar...
Hani kötücül komşu “Dile benden ne dilersen” diyen cinin kendisi ne isterse komşusuna bir misli vereceğini işitince “Bir gözümü çıkar” dileğinde bulunmuş ya, biraz o fıkradaki duruma benziyor geçmişteki Demirel-Ecevit ilişkisi... Birbirlerinin gözünü oyarlarken ülkenin hayati çıkarları zedelendi, vesayetçi sistem güçlendi, refah sürekli ötelendi...
2000-öncesi yılların en önemli özelliği, dönemine göre adları değişse de bugüne kadar gelen eğilim bloklarının Demirel ve Ecevit tarafından uğratıldığı âkıbettir. Yüzde 70’lik büyük blok, DP tarafından yüzde 50 olarak kazanılmış, 1965 seçiminde aynen AP’ye intikal etmişken, bir sonraki (1969) seçim öncesinde Demirel’in eliyle bölük pörçük edilmişti. Sonrasındaki koalisyon hükümetleri Demirel yüzündendir...
Benzer bir durum 1980 son- rasında olağan siyasete geçildiğin-de Ecevit tarafından karşı-blokta uygulandı...
1971’den 2002 yılına kadar, aradaki kısa süreli ANAP vahası dışarıda tutulursa, ülke sürekli koalisyon hükümetleriyle yönetildi. Yüzde 70 ve yüzde 30’luk ‘eğilim blokları’nın varlığına rağmen... Milletin refahı, demokrasi, lâiklik, hukuk devleti ilkeleri unutuldu, varsa yoksa ‘Atatürk ilkeleri’ tartışıldı...
Şimdi Demirel’den öğreniyoruz ki, aslında ‘Atatürk ilkelerini algılama’ konusunda da Ecevit ile aralarında bir fark yokmuş...
İnsanlar yaşadıkça hep yeni bir şeyler öğrenirler, ama Süleyman Demirel’in bizlere yaşattığı şoklar çok fazla. 1980 öncesinde gençleri sokaklara döken karşılıklı siyasi ajitasyonlar, 28 Şubat döneminde devletin zirvesindeyken gerçekleştirdiği yönlendirmeyle varolan vesayetçi yapıyı koyulaştırması, hep kendi etrafında bir yönetim mekanizması için çırpınması...
Unutmamızı istiyor bütün bunları eski başbakan ve eski cumhurbaşkanı, yakın siyasi tarihi kendi istediği biçimde sunma çabasına giriyor.
Nafile bir çaba...