Ahmet ERKALEM
Müslüman rüzgara göre yön değiştirmez...
«94/1 Biz senin göğsünü (kalbini açıp) genişletmedik mi? 94/2 Ve senden yükünü indirmedik mi? 94/ 3 Öyle ki, senin sırtına pek ağırlık vermişti. 94/4 Şanını ve ününü yüceltmedik mi? 94/5 Şunu iyi bil ki: Muhakkak zorlukla beraber bir kolaylık vardır. 94/6 (Evet) zorlukla beraber (hakikaten, mutlaka) bir kolaylık vardır. 94/7 (O halde) İşlerinden boşaldığın vakit, tekrar çalış ve yorul, 94/8 Ve yalnız Rabbine (yönelip) rağbet et, (boş durma!)»
İnşirah Sûresinde buyurulduğu üzere aşılamayacak zorluk yoktur. Her zorluğun yanında misliyle (iki katı üç katı) kolaylık bulunur. Zor ve kolay yan yana dururlar. Zor ile karşılaştığında bileceksin ki hemen orada bir yerde onun kolaylığı da vardır. Yeter ki azmet, yeter ki sabırla çalışmaya devam et...
Rabbimiz Allah’a yönelirsek zorluklar bir bir çözülür ve hayırlı ufuklar belirir. Göğüslerimizdeki sıkıntıyı iman ile atabilir, takvada yükseldikçe fani sıkıntılar ve kuruntulardan kurtulup hayırlı muvaffakiyetlere ulaşırız.
Mübarek cedlerimiz bir işe niyet ettiklerinde “gayret bizden tevfik ve hidayet Allah’tan” derlerdi. Şairler sultanı merhum Necip Fazıl üstad “Tohumu saç, bitmezse toprak utansın. Hedefe varmayan mızrak utansın!” der..
Tohumu saçmadan, mızrağı fırlatmadan oturup çene yapmak, zır zır ağlamak müslümanlara yakışmaz... Müslüman gayret adamıdır.
Müslümanlar, kimsenin sizi aldatmasına, hak yoldan çevirmesine izin vermeyin. Akıllı, firasetli olun. Habername yazarlarından E. BİTİKÇİOĞLU bey, sabah yazarı Erdal Şafak’ın sadece Ergenekon konusunda hata yaptığını sanıyorsa kendilerine bir hatırlatma yapmama müsaade etsinler:
E. Şafak, 2004 yılında çıkan bir yazısında Diyanet işleri başkanınının “Kurân'ın tefsiri her çağda, o çağın ihtiyaçlarına göre yenilenir ve değişir. Böyle olunca da Kurân'ın yorumunda son söz söylenemez." sözlerinden cesaret alarak New York'taki İkiz Kuleler'e saldıranların beyni olduğu iddia edilen Muhammet Atta’nın son mesajında, "Cennette beni bekleyen hurilere bir an önce kavuşmak için sabırsızlanıyorum" dediğini, Filistin'de Hamas'tan İslami Cihad'a kadar tüm direniş örgütlerinin intihar eylemcilerini eğitirken "Cennet'te kendilerini bekleyen huriler"i ikna silahı olarak kullandıklarını söylüyor.
Şafak daha sonra meramını noktalıyor: “Diyanet'in dört din bilginine hazırlattığı yeni meal'e baktık, huriler yerlerinde duruyorlar..”
Allah, Allah... Bak şu işe... Diyanet hakikaten ayıp etmiş. Gerçi bu konuda giderek artan dozdaki menfi çalışmalardan da söz edilmiyor değil ama, demek ki hálâ sistem dini haline gelememiş kafalarındaki din.
Ben, “İnşaallah böyle kalırlar” derim. Fakat korkarım ki Fazlurrahman gibi tarihselcilerin izinden gidenler; mason bazı irilerin “Kur'ân’daki 300 âyetin miadı dolmuştur, çıkarılmalıdır” gibi hezeyanları ve sayın E. Şafak gibi bilmediği denizlere yelken açan birtakım eşhasın mahalle baskısı ile, giderek İslâm’ın özünden uzaklaşırlar..
Diyanettekiler Kur'ân meâlini değiştiremediler ama çok şey haddinden fazla light’laştırıldı.. Rüzgara göre dümen kırmak denizlerde bir yol olabilir ama dinde asla olmamak gerekir.
Kur'ân bize haber vermiş: “Yanlarında güzel bakışlarını yalnız kendilerine tahsis etmiş, iri gözlü eşler (huriler) vardır. Sanki onlar, sedefler içine yerleştirilmiş incilerdir. İşte o zaman, birbirlerine dönüp (dünyadaki hallerini) soracak cennet ehli birbirlerine yaklaşır. İçlerinden bir sözcü: -Benim bir arkadaşım vardı, der. (rivayete göre bu öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden birisiymiş. Bazı müfessirlere göre bu şeytandır. Ya da şeytan gibi bir insan, saptırmaya çalışan birisi) -(Arkadaşım alay ederek) derdi ki: Sen de (dirilmeyi) doğrulayıp inananlardan mısın? Biz ölüp kemik, sonra da toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip) cezalanacak mıyız? O zât, dünyada geçmiş olan hadiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teâla orada bulunanlara -siz işin gerçeğine vakıf mısınız? dedi. İşte o zaman konuşan şahıs baktı, arkadaşını cehennemin ortasında gördü. (bazıları bu âyete bu yüzden televizyon âyeti falan diyor, yani orada beliren bir ekrandan Cehennem’deki kişiyi görüyor, hattâ onunla konuşabiliyor ya o yüzden olmalı....AE) -Yemin ederim ki, sen az daha beni de helâk edecektin. Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (cehenneme) getirilenlerden olurdum, dedi. (Sâffât Suresi, 48 - 57)
Muhterem Müslümanlar, Kur'ân-ı Kerîm’in en büyük müfessiri, hayatı Kur'ân’ın modeli olan iki cihan güneşi efendimiz (s.a.v) bize ne emretmiş ise, O'nun (s.a.v) hayatı nasılsa öyle olmalıyız. Münafıklara, gafillere aldanmamalıyız.
Onbeş asırdır O’nun (s.a.v) izinden giden gerçek müçtehidler, müfessirler, mutasavvıflar Kur'ân’ın bir noktasına bile itiraz etmeyi hayallerinden geçirmediler. Zira onlar biliyor ve iman ediyorlardı ki, Allah en büyük ilim sahibidir, O (c.c) ne emretmiş ise mutlaka bir hikmeti vardır.
Huriler de sebepsiz değildir. “Kur'ân’da Allah birtakım mükâfatlar müjdeliyor, terör bu nedenle yapılıyor” demek ne kadar komik, ne düşüncesizce bir iddia..." 26 Mart 2009
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.