Demliyazılar
Muhteşem Rezalet
Muhteşem Rezalet
İçimizden bazılarının yaptığına benzer bir "tarih düşmanlığı" örneğini dünyada arasak herhalde zor buluruz.
Bu kadar "geçmişine düşman" tipe başka toplumlarda rastlayabilirmiyiz?
"İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır."
Geçmişimiz hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz?
Ya da dünümüzle ilgili neler öğretildi bize?
Ortaokul ve lisede bize öğretilen tarihler hep yalan yanlış bilgilerle doluydu.
Sonraki okumalarımızdan bize, tarihimizin hakkıyla öğretilmediğini anlıyoruz.
Geçmişimizle ilgili körlüğümüzde ecdadın yazısını okuyamaz durumda oluşumuzun da büyük rolü var.
Eski bir mezarlığa gitsek mezar taşlarında neler yazdığını anlayacak durumda mıyız?
Dedik ya tarihimize düşmanız ya da düşman edilmeye çalışılıyoruz.
Bunun son kötü örneği de Show Televizyonu’nda yayınlanan “Muhteşem Yüzyıl” adlı dizidir.
Ecdadımız hakkında göz göre göre yalan yanlış kanaatler oluşturacak bir dizi ile karşı karşıyayız.
Dünyanın en geniş topraklarına sahip bir imparatorluğun başındaki insanı o halde takdim ediyorlar ki, biz bile bunları yazarken yüzümüz kızarıyor.
Filmde mübarek Kanuni Sultan Süleyman rolünü oynayan Halit Ergenç bir konuşmasında “Biz bir romanı oynuyoruz” demiş.
Behey adam!
Sizin canlandırdığınız şahsiyet, tarihlerin kaydettiği en büyük padişahlardan birisi ve İslam’ın yayılması için tüm ömrünü adamış Muhteşem Süleyman'dır.
Onu kendi hayal dünyalarında seks düşkünü olarak gösteren ve haremini konu edinenler neye ya da kimlere hizmet ediyorlar?
…
Nedense Osmanlı denince bazılarının aklına harem geliyor.
O mübarek insanların haftalarca, hatta aylarca savaş meydanlarında düşmanla savaşırken, canlarını ortaya koyarken hangi ideallerinin peşinde koşuyorlardı? Yaşadıkları zorluklar nelerdi? Cephelerde hangi insani hikayeler yaşanmıştı?
Onları ömürlerinin çoğunluğunu savaş meydanlarında geçirirken belki de hayatlarının en az vakit ayırdıkları kısmı "özel hayat" dediğimiz kısmı idi.
Dedik ya "İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır" diye.
Eğer böyle bir film yapacaklarsa öncelikle o işin uzmanlarına danışmaları gerekmez miydi?
Bu uzmanlardan biri de Prof. Dr. Ahmet Akgündüz Hocadır.
Akgündüz Hoca, “Bilinmeyen Osmanlı” kitabında Kanuni Sultan Süleyman'dan özetle şöyle bahsetmekte;
"Kanuni Sultan Süleyman devrine şarkiyatçı Ortalon’un söylediği şu sözlerle başlamak istiyoruz; 'Sultan Süleyman’ın eserleri bir sıraya konulsa, en alt katta muhârebeleri, onun üstünde bıraktığı abideler ve en üstte ise kurmuş olduğu ilmi ve hukuki müesseseler gelir”.
Yukarıda zikredilen özelliğinden dolayı Osmanlı tarihinde Kanuni, sadece Osmanlı Padişahlarının değil, dünyada görülen hükümdarların en muhteşemlerinden biri olması sebebbiyle Batı âleminde Le Manifilue (Muhteşem) ve Grand (Büyük) diye anılır. 1494 yılında Trabzon’da Hafsa Sultan’dan dünyaya gelmiştir ve 26 yaşında Osmanlı tahtına geçmiş olup 46 sene padişahlık yapmıştır.
Ömrü sefer-i hümayunla geçen Kanuni, Yavuz Sultan Selim döneminde 6.5 milyon km² olan Osmanlı Devleti’nin topraklarını 15 milyon km²’ye kadar çıkartmıştır. Avrupa’da Macaristan, Erdel (Romanya’da), Banat (Romanya ve Yugoslavya’da), Belgrad ve Voyvodana, Hırvatistan ve Slovenya’ya kadar tüm toprakları Osmanlı Devleti’ne katmıştır.
Kanuni’yi muhteşem devlet adamı yapan ilim ve maneviyat önderleri; Zenbilli Ali Efendi, Kemal Paşazâde, Çivi-zâde, Ebûssuud Efendi, Nakşibendi Reislerinden Hâce Mahmud Bedahşî, Şeyh Bâli Efendi, Hâce Derviş Mehmed Efendi, Molla Abdüllatif Efendi ve Kadizâde Acem Efendi gibi mübarek insanlardır.
Bu insanlar Kanuni’nin manevi hamurunu iyice yoğurarak mümtaz bir insan haline getirmişlerdir.
…
Show TV'de yayınlanmaya başlayan dizide konu edilen Harem’le ilgili sahnelerin ne kadar yanlış bilgiler olduğunun anlaşılması için size bir anekdot sunmak istiyorum.
Fransız Tarihçisi Robert Anhegger ile evli olan Mualla Anhegger, harem hakkında şunları yazmaktadır:
“Haremin Avrupalıların yüzyıllarca yazıp çizdiği ile hiç bir alakası olmadığını fark ettim. Harem padişahın dilediği kadınla yatması için düzenlenmiş bir kurum değil. Mimarisi bile buna göre düzenlenmemiş. Padişahın cariyeleri görebilmesi ve aralarından birini seçebilmesi mümkün değil. Kapılar, daireler, geçişler buna göre planlanmamış. Cariyeler 25 kişilik koğuşlarda yatıyor, üst katta yatan kalfaların sıkı denetimi söz konusu. Padişahın annesi kendi bölümünde, padişahın kadınları kendi bölümlerinde, padişah ise kendi dairesinde. Padişahın kadınını annesi seçip, oğluna sunabilir. Padişahın kalkıp cariyelerin bölümüne geçmesi için kuş olup uçması lazım! Harem, bir üniversite gibi düşünülmüş. Cariyeler ise öğrenci. Zaten cariyelerin yaşadığı bölümün kapısında "Allahım bize de hayırlı kapılar aç" yazıyor. Ve bu yazı doğrultusunda, çoğu padişah tarafından çeyizleri verip evlendirilmiş. Çünkü câriye köle değil, cinsel köle hiç değil, bence doğru deyim cariyenin padişahın evlatlığı olduğudur. Ve gerçekten de evlatlık gibi hoş tutulup, iyi eğitildikleri anlaşılıyor. Haremin mimarisi düzenlenirken, burada yaşayan herkesin bir dakika bile boş kalmaması hedeflenmiş olmalı. Dans, müzik, dikiş, eğitim... Harem sanki askerî bir teşkilât. Bu askeri teşkilât düşüncesini haremi restore ederken sık sık fark ettim. Ve sonunda kendimi öylesine kaptırdım ki, kabul edilemez nedenlerle, devlet tarafından yevmiyem kesildiği halde, gün boyu çalışmayı sürdürdüm. Kısacası harem restorasyonundan elime maddi olarak hiç bir şey geçmedi, ama karanlıkta kalmış bir kurumu, el yordamıyla da olsa kavramayı başardım.
Haremdekiler son derece iyi yetişmiş, terbiye edilmiş, zeki ve yetenekli kimseler. Yalnızca güzel değil, aynı zamanda zeki de olanlar devlet kademelerinde yükselmek istiyorlar. Bunda şaşılacak, ya da ayıplanacak bir yön göremiyorum. Kendilerine güvenen erkekler gibi, haremin kadınları da şanslarını sonuna kadar zorluyorlar. Sanılanın aksine, yükselmek için dünya güzeli olmaya gerek yok. Kendisine verilen eğitimi en iyi özümsemiş olan, güzel yazan, güzel konuşan bu yarışa avantajlı başlıyor.
İşte bu nedenle de haremin, belirli dönemlerde politik iktidara el koymuş olması son derece doğal. Elbette haremden acımasız ve muhteris sultanlar çıkmıştır. Ama ben, harem kadınlarını, şanslarını kendileri yaratmaya çalışan, aynen erkekler gibi bunu bazen başaran, bazen başaramayan ve bu uğurda, şartlar gerektiğinde, erkekler kadar acımasız olabilen kimseler olarak değerlendiriyorum.”
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz Hocanın bu konuyla ilgili olarak şu cümleleri de sanki bugünleri görmüş kadar ilginç;
“Üzüldüğümüz nokta ülkemizde yetişen Cumhuriyet dönemi yazarlarının da, belgelere dayalı bir ilmî araştırma yapmak yerine, bu yabancı yazarları aratmayacak şekilde ve onların yazdıklarını yahut çizdiklerini aynen taklid ederek yazılar kaleme almalarıdır.”
Bu konuyla ilgili olarak şunları söylemeden edemeyeceğim;
Show Televizyonu bu diziyi derhal kaldırmalıdır. Osmanlı padişahlarını gözden düşüren, tarihimizle ilgili olarak kafa karışıklığına sebep olacak bu dizi vatandaşımıza, izleyiciye ağır bir hakarettir.
Bizler de Show'un sebep olacağı olumsuzluklara alet olmamak için kesinlikle bu dizi filmi seyretmemeli hatta bu kuruma ait herhangi bir ürünü de almamalıyız.
Bizler bu televizyonunun yöneticilerine meşru ve makul yollarla tepkimizi ulaştırmalıyız.
Hiç bir televizyon izleyiciye rağmen iş yapamaz. Ancak izleyici, varlığını ve rahatsızlığını hissettirmeli.
Tepkimizi ortaya koymadıkça şikayete hakkımız yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.