Prof. İhsan IŞIK
MÜCADELEDE YANLIŞLAR VE DOĞRULAR
Yine 24 Nisan geldi, yine Türkler dört bir koldan ablukaya alınacak ve yine Türklerin başı çok ağrıyacak. Türk ve Ermeni toplumları bir çok yerde kıpırdanmaya başladı bile. Dernekler karşılık protestolar düzenlemek üzere California’dan New York’a çoktan harekete geçti. Yine, Beyaz Saray her yıl olduğu gibi taziyeler yayınlayacak ve söz konusu olayları “korkunç” ve bir “milletin kıyımı” olarak niteleyecek. Biz Beyaz saray “soykırımı” tabirini kullanmadı diye yine sevineceğiz, Ermeniler ise yine üzülecek. Bu mesele artık bir çok yerde tarihi bir tartışmadan çok politik bir tartışmaya dönüştürülmüştür. Bu olayların artık doğru olup olduğu tartışılmamaktadır; malesef Amerikan politikacıları tarafından Ermenilerin haklı olduğu artık nerdeyse kabul görmüş durumdadır. Kimse, olayların içeriğini ve doğruluğunu artık sorgulamıyor bile. Onlar Türkiye’nin bu suçu işlediğini ama bunu resmen tanımanın Türkiye’yi şimdi üzeceğini ve dolayısıyla şartlar oluştuğunda bu tarihi gerçekliğin ileride kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bizler de, İncirlik üssü kozunu kullanarak ve Amerika’nin Irak’ta ve bölgede Türkiye’ye büyük ihtiyacı olduğu iddiasını ileri sürerek, Ermenistan ve Türkiye arasındaki yakınlaşmanın faydalarını dile getirerek Amerikan politikacılarını etkilemeye çalışacağız! Dikkat ederseniz, kimse bu olaylarda Türkiye’nin gerçekten “masum” olduğu tezini seslendirmiyor, kendimiz dahil! Sadece bize ayıp olur, bize ihtiyacınız var, ilerisini düşünün gibi iddialarla, esasında tartışmanın özünden kopuyor, “masumiyetimizi” unutuyor, tartışmayı yanlış yerden başlatıyoruz.
1915’te Gerçekten Neler Olmuştu?
Herkes bilsin ki, Türklerin bir utanç tarihi yoktur. 1915 olayları olağanüstü şartların eseridir. O zamana kadar “millet-i sadika” olarak kayrılan ve kollanan Ermeniler, işgal güçleriyle, özellikle Ruslarla, iş birliğine girince ve isyana kalkınca belli bölgelerde zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. İlerleyen Rus ordusu hesaba katılınca, Türk askerinin ve halkının güvenliği büyük bir tehlikeye girmiş ve o yörenin Ermeni vatandaşları daha emniyetli ve az sorunlu bölgelere nakledilmiştir. Doğu Anadolunun dağlık ve çetin yol şartları ve savaş ortamı sırasında idari ve lojistik yetersizlik, 500 ila 650 bin arasında Ermeninin malesef telef olmasına sebep olmuştur. Aynı dönem içerisinde, Anadolu’da savaştan, kıtlıktan ve hastalıktan 2.5 milyonun üzerinde müslümanın da olduğu unutulmamalıdır. Bırakın halkı, Türk askerleri teleftir. Türk askerinin hastalık ve kıtlıktan verdiği kayıp, savaş meydanında verdiği kayıbın iki katıdır. İzmir ve İstanbul gibi sorunsuz şehirlerde yaşayan ve kamuda çalışan Ermeni vatandaşlarının göçe tabi tutulmaması olayın tamamen bir asayiş tedbiri olduğunu göstermektedir. Yoksa soykırımı çağrıştıracak toplu bir imha yoktur. Herşeyden önce, tehcir olayları sırasında Kamu Hizmetleri Bakanı bir Ermenidir. Soykırım sıradan bir yakıştırma değildir, hukuken ispatlanması gerekir. Mesela, Yahudi Soykırımı 1945-49 Nuremberg davalarıyla ispatlanmıştır. Halbuki, Ermeni Soykırımı iddialarıyla benzer bir soruşturma İstanbul’u işgal eden İngiliz güçleri tarafından 1919’da açılmış, ancak Malta adasına bu ithamla götürülen 144 askeri ve idari erkan delilsizlikten 2.5 sene sonra serbest bırakılmıştır. Olayların o sırada daha taze olduğu, bütün arşivlerin işgal güçlerinin elinde olduğu, davanın askeri bir mahkemede görüldüğü ve davayı hazırlamak üzere bir Ermeni bilimadamının tayin edildiği düşünülürse, Türklerin en çetin mahkeme şartlarında bile berat ettiği görülür. Kendine güvenen Türkiye’nin 2005 yılında Ermenistan’a bu olayların ortak bir tarih komisyonuyla çözülmesi çağrısı cevapsız kalmıştır. Ermeniler bu davayı Uluslararası Adalet Divanına da götürmekten kaçınmaktadırlar. Amerikan Ermeni Asemblesinden Brian Ardouny “soykırımı tarihi olarak ispalamamıza gerek yoktur, zaten politik olarak halihazırda kabul görmüştür”demektedir. Tevekkeli değil, Amerika’da, 2007 yılında sözde soykırımı, federal olarak tanınmaktan son anda kıl payı kurtulmuştu.
Devlet Baba Kurtar Bizi!
İçerdeki ve dışardaki Türklerin söz konusu soykırımın evrensel kabulunun politik, ekonomik ve kültürel etkilerini tam anladıkları söylenemez. Her şeyi devletten bekleyen kronik zihniyetimiz, bu konuda da kendisini göstermektedir. Mesele kendilerine arzedildiğinde, “bu devletin başbakanı, dışişleri bakanı yok mü?” kabilinden tepkiler çok yaygındır. Bu olayı, halkımız ve şirketlerimiz devletler arası makro bir mesele olarak görmekte ve şahsı üzerine mikro etkilerini ya çok küçük ya da çok uzak zannetmektedir. Halbuki, soykırım evrensel kabul görürse, “Türklük markası” derinden zedelenecek ve Türk olmanın herkes için ağır bir bedeli olacaktır. Bu yuzden, Amerika’da yaşayan Türkler olarak siyasi, dini ve kültürel çıkarlarımızı kollamak ve korumak için, lobicilik faaliyetleri hepimizi ilgilendirmektedir. Bu faaliyetlerin stratejisi ve taktiği çok büyük önem arz etmektedir. Türk toplumu olarak sayımız ve ekonomik gücümüz sınırlı olduğundan, yaptığımız ve yapacağımız lobicilik faaliyetlerini çok akıllı ve etkin yapmak durumundayız. Yani başkalarının uzun zamanda ve büyük kaynaklarla yaptığını biz çok daha azıyla ve kısa zamanda yapmak istiyorsak, çok kurnaz ve çevik olmalıyız. Etrafımızı şaran ivedi sorunlarla mücadele için, malesef 50 ya da 100 yıl gibi bir lüksümüz yok.
Prof. Dr. İhsan Işık, Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.