Hakkı ERÇETİN
Mısır ve İngilizce
Mısır’ın bu günlerdeki hali hepimizce malum. En kısa zamanda hak ettiği mutlu ve barış dolu günlerine kavuşması dileğiyle en azından benim hafızamda güzel neşeli bir şekilde yer tutan hatıralarımdan birini nakletmek istiyorum.
Mısır ziyaretimde Hüseyin Meydanı ve civarı her zaman özel bir yer tutmuştur. Meydan, Hüseyin Camii, El-Ezher, Han-ı Halili çarşısı, çarşı girişindeki El-Fishawy kahvesi ki Kahire’nin en eski kahvelerinden biridir. Bu alanda hayat 24 saat kesintisiz devam eder ve oldukça da şenliklidir. Mısırlı merhum yazar Necip Mahfuz’un Nobel ödüllü romanı “Midak Sokağı”nda geçen mekan ve karakterleri fazlasıyla bu alanda görmeniz mümkündür. Barış ve huzurun geri geldiği bir dönemde Mısır’ı ziyaret ederseniz bu bölgede en azından biri iki gün geçirmenizi tavsiye ederim.
El-Fishawy kahvesinde oturmuş çay, kahve içiyordum. Kahvenin 20 metre kadar ilerisindeki bir dükkanda çalan bir müzik kasedi ilgimi çekti. Bunun üzerine o dükkana gidip İngilizce olarak çalan kasede bakabilir miyim diye sordum. Dükkan sahibi Arapça mukabele ederek İngilizce biliyorsun değil mi diye sordu. Ben de biraz bilirim dedim. Bunun üzerine dükkan sahibi İngilizce kelimeler yazılmış bir kağıt çıkardı ve bu kelimelerin telaffuzlarını ona söylememi istedi. Bu bölge turistik bir bölge olduğu için buna ihtiyaç duyduğunu belirterek benim söylediğim telaffuzları Arapça olarak kelimelerin yanına yazmaya başladı. Bilindiği gibi Arapçada “ö”, “p”, “j” ve “ç” gibi sesler yoktur. Eğer bir Arap erken yaşta bir eğitim almadı ise bu seslerin bazılarını telaffuz etmesi o kadar da kolay bir iş değildir. Dükkan sahibinin zorlandığı kelimelerden biri de “her –hö:r” kelimesi idi. Bu kelimeyi “ho:r” olarak telaffuz ediyor ve bu telaffuz da “whore” kelimesine denk düşüyordu. Bu kelimenin manası da çok hoş değil. Bunu şahsa dilim döndüğünce Arapça olarak izah etmeye çalıştım.
Dükkan sahibi kendine göre haklı sayılabilecek bir yorum yaptı. Şöyle ki; burada manasına gelen “here” kelimesi “hiyır” olarak telaffuz edilirken “her” kelimesi niçin “hi:r” değil de “ho:r” oluyordu. Şimdi, bunu bu şahsa nasıl izah edebilirim ki?
Dedim ki; -“Bak kardeş! Bu İngiliz dili münafıktır. Bazen böyle olurken bazen de şöyle olabilmektedir.”
Bu cevap üzerine dükkan sahibi kahkahayı bastığı gibi “demek bu dil münafık ha” deyip duruyordu. Mesele anlaşılmış ve maksat hasıl olmuştu.
Bu dükkan sahibi beni ne zaman görse karşıdan bağırıyordu;-“Kardeş! İngiliz dili münafık ha?”
Ben de “ hem münafık hem de kafir” diye mukabele ediyordum.
Şam ve Arapça
Mısır gibi şu an yürek yakan bir konumda olan bilad-ı Şam ile ilgili bir hatıramı paylaşmadan geçemeyeceğim.
Bir yaz izin döneminde birden Şam’a gitmek fikri aklıma düştü. Sabah dokuzda vize için konsolosluğa baş vurup öğleden sonra vizemi alarak aynı günün gecesi saat 11:30 da bulduğum ilk uçakla tek başıma Şam’a gittim. Gece yarısı saat 3:30 gibi havalimanına indik. Bu planlı bir seyahat olmadığı için öncelikle kendime kalacak bir yer bakmaya başladım. Otuza yakın hotele baktım. Hiç mübalağasız yirmisinin kapısında “boş oda yoktur” tabelası asılı idi. Bizim seyahat ziyaretçi yoğun bir döneme denk gelmişti.
Rabbimin inayeti ve yardımıyla eski şehir merkezinde küçük bir hotelde yer bulabildim. Kaldığım hotelin arka tarafında yer alan mahalle “Küçük İstanbul” adıyla anılırmış. Eskiden Türklerin yoğun yaşadığı bir mahalle imiş. Eski evlerden bazıları cumbalı eski İstanbul evlerine benziyordu. Burada tanıştığım bir Suriyeli İstanbul’dan geldiğim için bu semti özellikle seçip seçmediğimi sormuştu. Ben de tamamen tevafuk olduğunu söylemiştim.
Bu mahalledeki kahvelerin birinde otururken birkaç gençle tanıştık. Bir tanesi kökeni Mardin’e dayanan Abdullah kardeşti. Abdullah kardeş tanıştığımız zaman üniversitede okuyordu. Şimdi Birleşik Arap Emirlikleri’nde gazetecilik yapıyor ve bağlantımız hala devam etmektedir.
Abdullah hem İngiliz Dili ve Edebiyatı hem de Arap Dili ve Edebiyatı bölümü mezunudur. Abdullah kardeş ile Arapça dilinin zorluğu üzerine sohbet ederken Abdullah; -“ Bu dili ana dilim gibi konuşuyorum ve aynı zamanda üniversitede eğitimini almış olmama rağmen tamamına vakıf olduğumu söylemem. Mesela, Kur’an—Kerim’in Arapçası kendine hastır ve ben aldığım eğitime rağmen anlamakta zorluk çekiyorum” dedi.
Ben de;
-“Biz (yani Türkler) Kur’anı çok rahat anlıyoruz ancak sizi (Arapları) anlamakta zorluk çekiyoruz” diye cevap verdim.
Birbirimizi rahat anladığımız güzel günlere en kısa zamanda kavuşma dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.