xxx95
Mısır 4 Dünyadaki bütün mesele bu!
Mısır başta olmak üzere, Tunus ve Libya'dan Yemen ve Bahreyn'e kadar bütün Ortadoğu ülkelerinde "ölümlü" -son bilgilere göre sadece Mısır'da 387 kişi öldü- halk hareketleri oluyorken, biz Türkiye'de kendimizi 'bu ülkelere model olma tartışmaları' içinde bulduk! Hangi Türkiye, hangi model?! Dünkü yazımda bu tartışmalara ben de dalmış oldum. Meselenin daha başka yönlerine açıklık getirmek üzere devam etmemiz gerekiyor...
İyi anlamak ve kavramak gerekiyor. HAKK'ın yeryüzündeki halifesi olarak HALK, Ortadoğu ülkelerinde gücünü yeniden keşfediyor, her türlü haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı, "hak ve adalet arayışı hareketi"ni başlatmış oluyor... Teşbihte hata olmaz; -Türkiye örnek alınacak veya örnek olarak gösterilecekse- aynen, kırk yıl önce Erbakan'ın önderliğinde başlayan ve hâlen devam eden Millî Görüş Hareketi gibi...
Hareket "halk hareketi", hareketi yapan halk da "Müslüman" olunca, İslâm ve İslâmcılık hareketi akla geliyor. Müslümanlar İslâm'dan uzaklaşma veya gevşeklik göstermelerinin bedelini, bütün Ortadoğu'ya hükmeden Osmanlı Devleti'nin yıkılışı ve ardından gelen "sömürgecilik, despotizm/diktatörlük ve zulüm" ile ağır şekilde ödediler. Türkiye Müslümanları bu çöküş ve yıkılışın ardından İstiklâl Savaşı ve mücadelesi ile ilk öncülüklerini yaptılar; sonra, özellikle tek parti döneminde yaşadıkları zulümlerin ardından başlattıkları Millî Görüş Hareketi ile öncülüklerini sürdürmeye devam ediyorlar...
Mısır'la ilgili ilk yazımda ile bundan önceki son yazımda ne demiştim? "Dünyada sömürü sermayesine karşı ilk cephe alan Necmeddin Erbakan'dır. İlk mumu Erbakan yakmış, ilk kıvılcımı o çakmıştır." Model olacaksak, Erbakan'ın bize ve dünyaya önerdiği "MODEL" neydi? "Yeni Bir Dünya" için "ADİL (EKONOMİK) DÜZEN"...
İşte bu, yani Adil (Ekonomik) Düzen! Erbakan'ın tesbit ve benzetmesiyle, Batı faizli zalim düzenini temsil eden timsahın iki çenesinden biri olan "komünizm" yıkılıp gitti, geriye sadece "kapitalizm" kaldı! Mücadele "sömürücü ve kan emici vampir vahşi kapitalizm" ile "Müslüman halk ve dünyadaki diğer mazlum halklar" arasında. Bütün mesele bu!
"Küresel sistemin post-İslamcılık düşü" yazısında (17.02.2011), Akif Emre meselenin bu boyutunu çok güzel özetlemiş: "Daha genel bir perspektiften bakıldığında; Ortadoğu'daki siyasal dönüşümün neo-liberal politikalar çerçevesinde küresel kapitalizmin etkinlik alanıyla çakışmasıyla, Müslüman toplumların bu tür ekonomik ilişki biçimine entegre edilip edilememesi sorunuyla doğrudan ilintili olduğunun altını çizmek gerekiyor. Kapitalizmin en büyük özelliği farklı kültür ve sistemleri eklemleyerek içselleştirme becerisini göstermesinde yatar. Avrupa merkezli bu sistem Kuzey Amerika'ya kaydıktan sonra artık yeni alanları bünyesine katma ihtiyacı hissettiğinde Soğuk Savaş bitirilmiş, Sovyet bloğuna dahil devasa bir coğrafya sisteme dahil edilmişti. Yeni dönemde ulusdevlet-kapitalizm ilişkisi farklı bir boyuta evrilirken, aynı zamanda stratejik rekabetle birlikte stratejik kültür-toplumların da sisteme dahil edilme zamanı geldiği anlaşılıyor. Stratejik kültür değerine sahip Müslüman coğrafya zihinsel olarak, hayat algısı ve insan tekine yüklediği anlam itibariyle kapitalist insan (ve toplum) tipiyle çatışıyor; bu anlayışa meydan okuyor. Hâlâ değer yargıları, medeniyet anlayışı bakımından sisteme tümüyle entegre edilemeyen, hatta "alternatif olma" (challange) iddiasını sürdüren "tek model" olarak kaldı.../ Burada sorun Müslüman toplumların neo-liberal politikalara karşı takınacakları tavırla yakından alakalı. Yani Müslüman hayat tarzının kapitalizmin temel değerleriyle ne kadar uyumlu olup olmadıkları meselesidir.../ Bu nedenle siyasal sistemin şeklî özellikleri, kültürel kodları ne olursa olsun, Müslüman coğrafyanın ve İslamcı hareketin dönüşerek küresel kapitalizme entegre olup olamayacağı ve bu sistemin motor gücü haline gelip gelemeyeceği meselesi tartışılmaktadır."
Sonuç: "Kapitalizm"e karşı 'tek alternatif model' var; Adil (Ekonomik) Düzen! İnsanlık karar verecek, "kapitalizm" mi, "Adil Düzen" mi; dünyadaki bütün "mesele" bu!