Naim ÖZGÜNER
Mezarda Doğan Çocuk
MMeyyy MmmmmMMeyyitzade (Lohusa Sultan) Türbesi Şişhane
Naim ÖZGÜNER 10 Mart 2013 Pazar
O bir Osmanlı askeriydi. Düğüne gider gibi giderdi cenk meydanlarına. Gazilik yahut Şehitlik rütbesine erişmek, onun nazarında en ulvi gayelerdi.
Ama Eğri seferine katılma emrini alınca, sevinmek bir yana bayağı huzursuz luğa kapıldı. İçi içini yiyor, sürekli olarak geride bırakacağı karısını düşünü yor, aklına hücum eden kötü düşünceleri kovamıyordu. Velhasıl bu defa güle oynaya gidemeyecek, gözü ve gönlü arkada kalacaktı.
Çünkü karısı hamileydi. Zavallı kadıncağız doğumdan sonra tek başına bu çocuğa nasıl bakacaktı? Gerçi komşular onlara göz kulak olur, hastalıkların da yardıma koşar, hatta maddi ihtiyaçlarını giderirlerdi, ama gelinde bunu o endişeli baba namzedine anlatın.
Her Mümin gibi cengaverimizinde elleri semaya açıldı nihayet: “Ya İlahi! Karımın karnındaki evladımı sana emanet ettim.”
Artık huzura kavuşmuştu. Sağ salim dönme ve çocuğunu kucaklayabilme umudunu iliklerine kadar sindirerek tedarikini düzdü ve “Allahaısmarladık” dedi.
Aradan aylar geçti. Sefer tamamlanmış, ordu uzun yolları tekrar teperek İstanbula ulaşmıştı. Gazi serbest kalır kalmaz adeta uçar casına Kasımpaşa daki mahallesine gitti. Hanımıyla hasret gidermek, şimdi doğmuş olması ge reken yavrusunu koklamak, göğsüne bastırmak istiyordu. Ama, şaşılacak şey..evinin kapısı kilitliydi ve vurmalara, seslenmelere cevap veren yoktu. Çok geçmeden de acı gerçeği komşularından öğrendi. Hanımı vefat etmiş ve toprağa verilmişti bile..
İmanlı gazi öylece kala kaldı. Dili dolanıyor, ağlamamak için kendini zor tutu yordu. Dudaklarından "Allah taksiratını affetsin" kelimeleri güçlükle dökül dü. Sonra birden toparlanıp başını kaldırdı: “Ben onun karnındakini Cenab-ı Hakk’a emanet etmiştim. Tez mezarını gösterin bana!..”
O arada sağdan soldan gelenlerle sokaktakilerin sayısı artmıştı. Hep birlikte Şişhaneden Kasımpaşaya inerken tersanenin arkasındaki mezarlığa yürüdü ler ve merhumenin mezarına vardılar. Gazi derhal eğilerek, kulağını topra ğa dayadı. Yanındakilerden bir kaçı da gayri ihtiyari aynı hareketi yaptılar.
Ne duymayı umuyorlardı acaba?..
İşte inanılmaz bir olay. Mezarın içindeki boğuk ağlama sesleri geliyordu. Ay nı anda bir sürü el uzandı mezara. Herkes avuç avuç toprak alıyor, yanına arkasına atıyordu. Çukur git gide derinleşti ve sonunda hayretten faltaşı gi bi açılan gözler, olan biteni gördü.
Minicik bir yavru bakmaktaydı kendilerine.. Allahın hikmeti mezar içinde rahimden çıkmış, anasının sağ memesine uzanmayı başarmış, onu emerek bu dakikaya kadar yaşamıştı. Gazi ciğerparesini bağrına basarken, bir yan dan da Allaha minnet ve şükranlarını sunuyordu.
Olayın üzerinden uzun yıllar geçti. Mahallelinin de eksik etmediği ilgileriyle büyüyen, serpilen çocuk, Meyyitzade (ölü oğlu) lakabıyla anılmaktaydı.
Meyyitzade iyi bir öğrenim görüp, devrinin değerli bilginlerinden oldu.. Ve vade erişti, I. Ahmed döneminde (1603-1617) Hakkın rahmetine kavuştu. Onu annesinin yanına gömdüler ve üzerine bir de türbe inşa ettiler. 17. Yüz yılda Meyyitzade türbesi, halkın en çok ziyaret ettiği yerler arasındaydı.(Tarih ve Medeniyet, sayı 20, Ekim 1995)
e-mail: naimozguner81@gmail.com / facebook.com