xxx33
Medya-siyaset ilişkilerindeki hastalık tedavi edilmelidir
Türkiye'de medyasiyaset ilişkilerinin hastalıklı yapısını anlatmak için geçen pazar günü, bu sütunda geçmişten bir örnek vermiştim.
1990'ların başındaki "eski Sabah"ın kamu bankalarından gelen ilanları, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner hakkında asılsız bir haber yayınlanması sonucu kesilmişti.
Bunun üzerine gazetenin o zamanki genel yayın yönetmeni Zafer Mutlu'nun Ankara'ya gidip, Güneş Taner'in önünde diz çökerek özür dilediğini ve böylece kamu bankalarının ilanlarının yeniden Sabah'a verildiğini yazmıştım.
Bu yazıma Zafer Mutlu şimdi kendisine mi Doğan Grubu'na mı ait olduğunu tam bilmediğim Vatan gazetesinde sert bir cevap verdi. Taner'den özür dilediğini kabul etti. Ama "Diz çökme"yi "Şerefsiz bir karalama" olarak niteledi.
Unuttuğu şey, dijital çağın kozmik hafızasıydı.
Benim hafif biçimde geçiştirdiğim "Diz çökme"yi, 2002 yılının 22 Ekim günkü Zaman gazetesinde Nuh Gönültaş "Bakanın Önünde Diz Çöken Genel Yayın Yönetmeni" başlığı ile şöyle yazmıştı:
Diz çöken kim?
... Türk medyası için yüz karası bu olayı aynı odada bulunan üçüncü bir şahıstan, ünlü bir reklamcıdan dinledim. Aslında medya ile iç içe olanlar bu isimleri rahatlıkla çıkarırlar. Yer belirtmeyeceğim. Sadece olayı anlatacağım:
Hükümetin kamu bankalarından sorumlu bakanı bir gazeteye verilen ilanları aniden keser. Bunun üzerine gazetenin genel yayın yönetmeni ile üçüncü bir şahsın mekânında bir araya gelirler. Yönetmen reklamların devam ettirilmesini ister.
Bakan koltuğa kurulur. Purosunu yakar ve 'Bak aslanım, ben devletim, senin karşında devlet oturuyor, önümde diz çök, o ilanları yeniden sana vereyim' der.
Peki genel yayın yönetmeni ne yapar ya da ne yapmasını beklersiniz? Elbette yayın yönetmenliğinden istifa etmesini beklersiniz. Ama o ülkemizin anlı şanlı gazetesinin yayın yönetmeni ne yaptı biliyor musunuz? Evet, evet.. tabii bakanın önünde diz çöktü. Manzarayı tahayyül edebiliyor musunuz? Bakan purosundan bir nefes daha çekti ve büyük gazetenin genel yayın yönetmeninin önünde diz çöktüğünü görmenin verdiği gururla 'Tamam!' dedi. Maymunun beynini patlatmış, gücünü ispatlamıştı: 'İşte böyle, devletin önünde ancak diz çökülür.'
Bu olayı aktaran ünlü reklamcı 'Ben daha nelere şahit oldum bir bilseniz' dedi sonra. Israrla 'Gerçekten o yayın yönetmeni diz çöktü mü?' diye tekrar sordum. 'Tabii, başka şahitler de var' dedi.
Söyleyecek söz bulamıyorum. Ancak sadece, 'Olur böyle şeyler, burası Türkiye' diyebiliyorum ve bu iğrenç olayı Türk basın tarihine havale ediyorum.
Nail Keçili tanık
Bu satırlar 2002'nin 20 Ekim tarihli Zaman'ında yayınlandı.
Daha da ötesi Nuh Gönültaş, diz çökmenin tanığını da "gasteci.com" internet sitesinde şöyle açıkladı:
- Bu olayı Nuh Gönültaş'a anlatan Cen Ajan/Grey'in sahibi Nail Keçili idi. Keçili "Bu olayın birçok şahidi var" demişti.
Benim bu olayı yazmaktaki amacım, medya-siyaset ilişkilerindeki hastalıklı durumun artık tedavi edilmesi gerektiğini vurgulamaktı.
Çünkü bu durum en fazla benim de çalıştığım Sabah'ı etkiledi.
Bu gazetenin krizden krize sürüklenmesinin fitilini yakan Zafer Mutlu'nun, hâlâ Sabah'la uğraşmasını tabii ki anlamakta zorlanıyorum.
Ve borca batırdığı Vatan gazetesi ile içine girmeye çalıştığı Doğan Grubu'nu da, benzer hastalıklı ilişkilere, kaynağı bilinmeyen kavgalara sürüklemesinden endişe ediyorum.
Çünkü şu anda yazılı medyada istikrarın kalıcı olduğu grup Doğan'ın da, sonunda Bilgin'lerin yaşadığı trajik serüvenlere sürüklenebileceği endişesi var içimde.
Bu endişeye bir kanıt vereyim isterseniz:
Vatan gazetesinin sorgulamadan yayınladığı ve Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt'ı hedef alan haberler için, Büyükanıt şöyle konuştu:
- Birçok saldırıya uğradım, bu kadar adisine uğramadım. Çok adiliklere uğradım da bu kadar adisi olmadı. Bu da yargıya intikal etti. Dava sürecinde gerekeni avukatlarım yapacaktır.
Evet... "Şerefsiz karalamalar"dan "Adilikler"e uzanan bir hikâyedir bu.
1990'ların başındaki "eski Sabah"ın kamu bankalarından gelen ilanları, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner hakkında asılsız bir haber yayınlanması sonucu kesilmişti.
Bunun üzerine gazetenin o zamanki genel yayın yönetmeni Zafer Mutlu'nun Ankara'ya gidip, Güneş Taner'in önünde diz çökerek özür dilediğini ve böylece kamu bankalarının ilanlarının yeniden Sabah'a verildiğini yazmıştım.
Bu yazıma Zafer Mutlu şimdi kendisine mi Doğan Grubu'na mı ait olduğunu tam bilmediğim Vatan gazetesinde sert bir cevap verdi. Taner'den özür dilediğini kabul etti. Ama "Diz çökme"yi "Şerefsiz bir karalama" olarak niteledi.
Unuttuğu şey, dijital çağın kozmik hafızasıydı.
Benim hafif biçimde geçiştirdiğim "Diz çökme"yi, 2002 yılının 22 Ekim günkü Zaman gazetesinde Nuh Gönültaş "Bakanın Önünde Diz Çöken Genel Yayın Yönetmeni" başlığı ile şöyle yazmıştı:
Diz çöken kim?
... Türk medyası için yüz karası bu olayı aynı odada bulunan üçüncü bir şahıstan, ünlü bir reklamcıdan dinledim. Aslında medya ile iç içe olanlar bu isimleri rahatlıkla çıkarırlar. Yer belirtmeyeceğim. Sadece olayı anlatacağım:
Hükümetin kamu bankalarından sorumlu bakanı bir gazeteye verilen ilanları aniden keser. Bunun üzerine gazetenin genel yayın yönetmeni ile üçüncü bir şahsın mekânında bir araya gelirler. Yönetmen reklamların devam ettirilmesini ister.
Bakan koltuğa kurulur. Purosunu yakar ve 'Bak aslanım, ben devletim, senin karşında devlet oturuyor, önümde diz çök, o ilanları yeniden sana vereyim' der.
Peki genel yayın yönetmeni ne yapar ya da ne yapmasını beklersiniz? Elbette yayın yönetmenliğinden istifa etmesini beklersiniz. Ama o ülkemizin anlı şanlı gazetesinin yayın yönetmeni ne yaptı biliyor musunuz? Evet, evet.. tabii bakanın önünde diz çöktü. Manzarayı tahayyül edebiliyor musunuz? Bakan purosundan bir nefes daha çekti ve büyük gazetenin genel yayın yönetmeninin önünde diz çöktüğünü görmenin verdiği gururla 'Tamam!' dedi. Maymunun beynini patlatmış, gücünü ispatlamıştı: 'İşte böyle, devletin önünde ancak diz çökülür.'
Bu olayı aktaran ünlü reklamcı 'Ben daha nelere şahit oldum bir bilseniz' dedi sonra. Israrla 'Gerçekten o yayın yönetmeni diz çöktü mü?' diye tekrar sordum. 'Tabii, başka şahitler de var' dedi.
Söyleyecek söz bulamıyorum. Ancak sadece, 'Olur böyle şeyler, burası Türkiye' diyebiliyorum ve bu iğrenç olayı Türk basın tarihine havale ediyorum.
Nail Keçili tanık
Bu satırlar 2002'nin 20 Ekim tarihli Zaman'ında yayınlandı.
Daha da ötesi Nuh Gönültaş, diz çökmenin tanığını da "gasteci.com" internet sitesinde şöyle açıkladı:
- Bu olayı Nuh Gönültaş'a anlatan Cen Ajan/Grey'in sahibi Nail Keçili idi. Keçili "Bu olayın birçok şahidi var" demişti.
Benim bu olayı yazmaktaki amacım, medya-siyaset ilişkilerindeki hastalıklı durumun artık tedavi edilmesi gerektiğini vurgulamaktı.
Çünkü bu durum en fazla benim de çalıştığım Sabah'ı etkiledi.
Bu gazetenin krizden krize sürüklenmesinin fitilini yakan Zafer Mutlu'nun, hâlâ Sabah'la uğraşmasını tabii ki anlamakta zorlanıyorum.
Ve borca batırdığı Vatan gazetesi ile içine girmeye çalıştığı Doğan Grubu'nu da, benzer hastalıklı ilişkilere, kaynağı bilinmeyen kavgalara sürüklemesinden endişe ediyorum.
Çünkü şu anda yazılı medyada istikrarın kalıcı olduğu grup Doğan'ın da, sonunda Bilgin'lerin yaşadığı trajik serüvenlere sürüklenebileceği endişesi var içimde.
Bu endişeye bir kanıt vereyim isterseniz:
Vatan gazetesinin sorgulamadan yayınladığı ve Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt'ı hedef alan haberler için, Büyükanıt şöyle konuştu:
- Birçok saldırıya uğradım, bu kadar adisine uğramadım. Çok adiliklere uğradım da bu kadar adisi olmadı. Bu da yargıya intikal etti. Dava sürecinde gerekeni avukatlarım yapacaktır.
Evet... "Şerefsiz karalamalar"dan "Adilikler"e uzanan bir hikâyedir bu.