xxx654
Medya desteği
Doğrudur, " darbeye dolaylı destek vermek " hukuksal değil siyasi bir ifadedir. Kimseyi " darbeye dolaylı destek vermek" gibi muğlak bir iddiayla mahkemeye çıkartamazsınız.
Yine de bu konu üstünde durmaya değer. Çünkü öyle meslekler var ki bunların " dolaylı " desteği, aslında " aktif " desteğin ta kendisi!
Evet, doğru tahmin ettiniz: Bu tip mesleklerin başında " medya " geliyor.
Bir gazete hayal edin: Sahibi ve yayın yönetmeni Ergenekon zihniyetinde olsun.
Amaçları: Ergenekon ideolojine uygun bir darbenin yapılmasını sağlamak.
Bu gazete hiçbir zaman " Asker yönetime el koysun " gibi bir manşetle çıkmaz. Hiçbir zaman Ergenekonculara " apaçık " destek vermez.
Bu işler daima " dolaylı " yapılır.
Yine de bu konu üstünde durmaya değer. Çünkü öyle meslekler var ki bunların " dolaylı " desteği, aslında " aktif " desteğin ta kendisi!
Evet, doğru tahmin ettiniz: Bu tip mesleklerin başında " medya " geliyor.
Bir gazete hayal edin: Sahibi ve yayın yönetmeni Ergenekon zihniyetinde olsun.
Amaçları: Ergenekon ideolojine uygun bir darbenin yapılmasını sağlamak.
Bu gazete hiçbir zaman " Asker yönetime el koysun " gibi bir manşetle çıkmaz. Hiçbir zaman Ergenekonculara " apaçık " destek vermez.
Bu işler daima " dolaylı " yapılır.
Geçen gün vapurdayım. Az ilerideki adamın okuduğu gazete dikkatimi çekti.
Logosunu göremediğim gazetede şöyle bir haber vardı: " Atatürk'ü sevmeyen dışarıda, seven içeride. "
TV'de izlemişsinizdir; Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, gözaltına alınırken, " Atatürk'ü sevmekle suçlanıyorum " diye bağırmıştı.
Bir süre önce de türbanlı bir kızın " Atatürk'ü sevmiyorum " dediğine ilişkin haberler çıkmıştı.
İşte gazete bu iki olayı bir araya getiriyor ve bazı insanların sadece Atatürkçü oldukları için gözaltına alındıkları izlenimini yaratıyordu.
Buna karşılık Atatürk'ü sevmeyen laiklik düşmanları serbestçe dolaşıyordu.
Olacak iş miydi?
Halbuki haber basit bir gerçeği gizliyordu: Sinan Aygün, elbette Atatürkçü olduğu için değil, " darbe hazırlıklarına katkıda bulunduğu " iddiasıyla gözaltına alınmıştı. (İnşallah böyle bir durum yoktur da, Sinan Bey en kısa sürede kurtulur.)
Logosunu göremediğim gazetede şöyle bir haber vardı: " Atatürk'ü sevmeyen dışarıda, seven içeride. "
TV'de izlemişsinizdir; Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, gözaltına alınırken, " Atatürk'ü sevmekle suçlanıyorum " diye bağırmıştı.
Bir süre önce de türbanlı bir kızın " Atatürk'ü sevmiyorum " dediğine ilişkin haberler çıkmıştı.
İşte gazete bu iki olayı bir araya getiriyor ve bazı insanların sadece Atatürkçü oldukları için gözaltına alındıkları izlenimini yaratıyordu.
Buna karşılık Atatürk'ü sevmeyen laiklik düşmanları serbestçe dolaşıyordu.
Olacak iş miydi?
Halbuki haber basit bir gerçeği gizliyordu: Sinan Aygün, elbette Atatürkçü olduğu için değil, " darbe hazırlıklarına katkıda bulunduğu " iddiasıyla gözaltına alınmıştı. (İnşallah böyle bir durum yoktur da, Sinan Bey en kısa sürede kurtulur.)
Soralım:
22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra, bazı gazeteler sistemli ve sürekli bir biçimde " laiklik elden gidiyor " havasını yaratmadı mı?
" Malezya mı oluyoruz ", " Mahalle baskısı var " gibi kampanyalar yürütmediler mi?
Kapatma davası açıldıktan sonra da, Başsavcının iddianamesine, "Kadehle içki satışı yasak" türü düpedüz yalan manşetlerle destek vermediler mi?
Bütün bunlar, okurların zihninde belli bir izlenimi kurgulama, toplumda bir tedirginlik atmosferi yaratma amacını taşımıyor muydu?
Geçmişi hatırlayın: 28 Şubat döneminde Ankara'ya çağrılan bazı gazete yöneticilerine direktifler verilmedi mi?
2004'te " Sarıkız " kod adlı darbe için bir gazete patronundan yardım istenmedi mi?
Bu tip örnekler, medyanın "dolaylı" dediğimiz desteğinin ne kadar önemli olduğuna işaret ediyor.
Zaten önemli olmasa, darbe heveslileri niye böyle bir destek arayışına girsinler?
22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra, bazı gazeteler sistemli ve sürekli bir biçimde " laiklik elden gidiyor " havasını yaratmadı mı?
" Malezya mı oluyoruz ", " Mahalle baskısı var " gibi kampanyalar yürütmediler mi?
Kapatma davası açıldıktan sonra da, Başsavcının iddianamesine, "Kadehle içki satışı yasak" türü düpedüz yalan manşetlerle destek vermediler mi?
Bütün bunlar, okurların zihninde belli bir izlenimi kurgulama, toplumda bir tedirginlik atmosferi yaratma amacını taşımıyor muydu?
Geçmişi hatırlayın: 28 Şubat döneminde Ankara'ya çağrılan bazı gazete yöneticilerine direktifler verilmedi mi?
2004'te " Sarıkız " kod adlı darbe için bir gazete patronundan yardım istenmedi mi?
Bu tip örnekler, medyanın "dolaylı" dediğimiz desteğinin ne kadar önemli olduğuna işaret ediyor.
Zaten önemli olmasa, darbe heveslileri niye böyle bir destek arayışına girsinler?
Şimdi gelin yazının başındaki meseleye dönelim:
Bu tip konularda, "medya desteği" mesleğin mantığı ve işleyişi gereği dolaylıdır.
Medyaya ucundan kıyısından bulaşmış herkes, "aktif" desteğin, zaten "dolaylı" biçimde yapıldığını bilir.
Şimdi bir darbeci çıksa ve "Bize destek vermesi için şu gazeteci ile anlaştık" dese; "hukuksal" açıdan ne yapacaksınız?
"Mahalle baskısı var" haberlerini delil olarak kullanabilir misiniz? Mümkün değil.
"Biz Prof. Şerif Mardin'in sözlerini tartışıyorduk" denecek ve konu kapanacak.
" Taksici, başı açık olduğu için, bir kadını aracından indirdi " haberi delil olabilir mi? O da mümkün değil. " Pardon, yanlış anlamışız " deyip işin içinden sıyrılacaklar.
Ama biz, "dolaylı desteğin" aslında "aktif destek" olduğunu biliyoruz; değil mi arkadaşlar?