Meryem ALTINKAYNAK

Meryem ALTINKAYNAK

Marka tutkunlarına ithaf olunur

Merhaba dostlar,

Bu  köşede bazen yazılarımı, bazen  yaşadığım anekdotları,  bazen de gönül  telimden  kopan  ve şiir  halini alan  duygularımı  sizlerle  paylaşmak  istiyorum..

Bu haftaki  yazım  bir anekdot olacak ..Her birimiz her gün  birçok insanla ve olayla karşılaşırız ama bazıları vardır ki bizi bizden alır ve  insanlığımızı hatırlatır.

Geçen  Ramazan ayında bir arkadaşımın restaurantında   yardımcı olmak maksadıyla kaldığımda tanıdığım bir kardeşimizle alakalı…

Malum ramazanda mutfaklar biraz daha hareketlidir,erkenden iftar mönüsü belirlenir ve sabahtan hazırlıklar tamamlanır .  Öğlen olunca önlükler takılır ve ocağın önüne geçilir,yemeklere göre tencere seçimi yapılır, sebzeler ayıklanır, tatlı varsa listede  hazırlanıp fırına  sürülür  ve  şerbeti de  ocakta kaynatılmaya bırakılır ve daha sonra   şekerleme yapmasın diye  1-2  damla  limon damlatılır  ve  tatlının en son halini gelmesi  için hazır hale getirilir…

Biz de o gün  aynen  bu şekilde  yaptık; bir farkla, yemek  yapılan yer  restaurant olunca, tencereler de, yemek  malzemeleri  de  doğal  olarak normalin çok üstünde bir miktara  ulaşıyor..İftara doğru  hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra  konuklarımızın  oruçlarını  açmaları için  son rötuşları da  yapıp  beklemeye  koyulduk, tabi  bunları  yaparken de  bir hayli   yorulmuşuz  hani..

Ve  akşam……İstanbul’un  nerdeyse  her  mahallesinde  küçüklü  büyüklü    olan  camilerden  adeta  sunmuş olmak  düşüncesi  bütün  yorgunluğumu  aldı 

göğü  delen minarelerinden  gelen  ezan sesiyle  birlikte  bulunduğumuz  mekan  birden  hareketlendi  ,orucunu açmak isteyen  genç-yaşlı  müşteriler  mekanımızı  doldurdu…Afiyetle yemekler    yendi,nimetleri  veren Yaratan’a  şükürler edildi . O akşamı  hatırlıyorum da  yatsı  ezanı  okunuyordu  ben  orucumu  açtığımda..Yoğunluktan  ancak  fırsat bulabilmişim  demek ki..Arkadaşıma  yardımcı  olmuş  olmanın  bana   verdiği  manevi  huzur  ve  insanlara   güzel  yiyecekler 

sunmuş  olmak  düşüncesi  bütün  yorgunluğumu  aldı…

İftar  sonrası  etrafı  toparladıktan  sonra   yeni  demlediğimiz  ve  mis  gibi  kokan  çaydan  içmek  için  mekanın  bahçesine  çıktık…İşte  o  zaman  tanıştım  bu  gençle.Omuzları  düşmüş,  yanakları  çökmüş,  o  zayıf  çelimsiz bedenini  ayakları  sanki  taşımıyor  sürüklüyordu.  Yan  masaya  gelip  oturdu,  dünya  umurunda  değildi  sanki,   yalnızlığını  ve  yaşadığı  sıkıntılarını  adeta  yakmak  istercesine sigarasını  ateşledi,  derinden  içine  çekti, her  içine  çekişinde ve  dumanını  akşamın  karanlığına  bıraktığında  sanki  kaderine  sitem  eder  gibiydi… Bir daha...Bir  daha…Dalıp  gidiyordu  uzaklara,  çaresiz   geleceğinden   ümitsiz…

Yanımda arkadaşlarım olunca o, sıkılganlığını biraz da olsa atmaya çalışarak bizimle  konuşmaya  başladı, konuştukça  açılıyor,açıldıkça  yüzündek i mimiklerinden  yaşadıklarını  kestirebiliyor  ,ızdırabını  anlamaya  çalışıyordum.9 yaşında yuvaya  vermişler  onu ve  bir  müddet  sonra  annesinin  rahatsızlanıp  öldüğünü  öğrenmiş. O zaman  çok  küçük olduğundan tam  olarak  ne ne yaşadığını  ve  ne  de  duygularını  sağlıklı bir şekilde  aktarabiliyordu..Kelimeleri  arka  arkaya  geldiğinde  5  kardeş  olduklarını  ama  kendisini  hiç  arayıp  sormadıklarını  öğreniyorum. Babası  bir zaman sonra   evlendiği için diğer  annesinin olduğu  yere  de  giremez  olmuş..Sorularımla  anlatacaklarını daha da açarak  ortaokulu  yurtta  okuduğunu şu anda da liseyi  dışarıdan  bitirmeye  çalıştığını  öğreniyorum.

Karma  karışığım…

Darma dağınığım…

Duymak  istediğim  şeyleri  ne yazık ki duyamıyorum…Şoktayım  adeta..

Empati  yapıyorum   ve kendimi  çok  kötü  hissediyorum..

Yapayalnız bir insan   ve  başına  bir şey  gelse,  haber  vereceği  kimse  yok…Ne kadar  acı..

 

Bir gün  yine az bir para geçmiş  eline, onunla  su alıp  üzerine az bir  karla  satıp  kazanmak istemiş  yani  ne  kadar  kar; son aldığımız  parfüm  şişeninin belki beşte  biri,belki  de keyif yapmak için   ve  sigaradan  daha  zararlı  olduğu iddia edilen nargilenin  altıda biri..Örnekleri  daha da çoğaltabiliriz tabi ki..Ne mi olmuş? Polisler  yakalamış  karakola  götürmüşler, elindekilere el  koymuşlar,  bir  müddet  alıkoyduktan  sonra  salmışlar  onu..

Anlatırken  sanki  tekrar  yaşıyordu, dokunsam  sanki  ağlayacaktı   ama artık  göz  pınarları  müsaade etmiyordu ağlamasına ..

Yaklaşık 1 ay önce Tuzla’da  kaldığı  yurttan  bilmediği bir  sebepten  dolayı çıkarılmış ve yanımızdan ayrıldıktan sonra herhangi  bir  hastaneye  gidip  orada  bir  köşeye  sığışıp  kalacağını  söyledi..Sahuru da  var  bunun  ve sonraki  günün  iftarı  da ..Ne  başını  sokacak , ne de  sahurda sıcak  bir şeyler  yiyecek  durumda  değil ve  şöyle  ayaklarını  uzatıp yatabileceği  bir  yer  yatağı  bile  yok,başkalarının  verdiği  üstündeki  giysileri  ve  Yüce  Yaratanından  başka…

Birileri  tarafından  kaderine terk edilmiş, çalacak  kapısı  olmayan, bütün bir  gününü   poğaça  ve  suyla  idare  ettirmeye  çalışan bir  insan..Bütün  bunlara  rağmen  hayata tutunmaya  çalışan ama  gülmeyi  unutmuş, yüzünde  gördüğüm, yaşanmışlıkların verdiği  ızdıraplı  ifadeye  karşın  inadına  varlığını  devam  ettirmeye  çalışan  birisi..

Biraz  sonra  mahcup  bir  ifadeyle bizden  izin  isteyerek  o  zayıf  ve cılız  gövdesiyle  kim bilir  hangi  hastanenin hangi  bölümünde , altına sereceği ve  üzerine  alacağı  bir  yaygısı bile  olamadan, ağrıların  ona  eşlik  ettiği  bir sabaha  uyanmak için  gitti  yanımızdan…o  uzaklaşırken  sanki bütün  insanlara  küsmüş,yazgısına  sitemli  ama  yine de kaybettiğini  düşündüğü  ümidini  yakalamak istercesine  karanlıkta  kayboldu….

Gitti yanımızdan ama biz  duyduklarımız  karşısında beynimiz  allak  bullak  olarak  kendimize  döndük,döndürüldük, hayıflandık  nasıl  bu kadar  duyarsız  toplum  olabildik diye.

 

Şimdi  bunları  yaşayan  ve  şahit  olan  kişi  olarak  sorguluyorum;

@Her sene  mobilyalarını  değiştirip bir  türlü  zihin  yapısını  değiştirmeyenler,

@Dolaplar  dolusu  giyeceği  olup ta onların  içinden  giyecek  bir şey  bulamayan tüketim  manyakları…

@Bir  başörtüye  asgari  ücretin  çok üstünde  para  verip, markayla  kişilik  bulmaya  çalışan, yapıp ettikleriyle  değil de giydikleriyle  gündeme  gelmek isteyen  hava-civa   bacılarımız…

@En ufak bir problemde  anne-babasına  ters  düşerek  gençlik  psikolojisi  arkasına  sığınıp  istekleri daha ağızlarından  çıkmadan  yerine  getirilen, edepsizliği  had  safhaya  ulaşmış, takıldıkları  kafelerde   ne  kadar  para harcadığı  sorulamaz  hale  gelmiş  ergen  bozuntuları….

@Sofralarındaki  nimetleri  beğenmeyip  az  bulan, tabaklarında  artanları çoğu  zaman çöpe  sıyıran  nankör  müsrifler..

@Sigara  kullanmayı marifet  sayıp, çevreye  ve  kendine  verdiği  zararı  düşünmeyip, kullandıkları  bu  maddeye  kucak dolusu  para  harcayıp  ta buna  verdikleri paraları  biriktirip kaç  mağdurun  sofrasını  zenginleştirebileceklerini  düşünemeyen bencil  madde  bağımlıları…

@Biraz  eline  para  geçtiğinde, toplumsal  duyarlılıktan uzaklaşıp mağdur edebiyatı  yaparak,yoksulu,öksüzü,yetimi gözetmeyip  karşı  cinsin  peşinden  koşarak  tomarlarca  para  harcayan,sadece  parasıyla  var olduğunu  zanneden  kişiliksiz  şehvet  meraklıları…

@Yaptıkları  yardımı  bir  basın  ordusu  eşliğinde  yaparak  bu  güzel insanların  ruhlarında yapacağı  tahribatı düşünmeyip, onların onurlarına  basarak  kendi  onurlarınıkurtarma  derdinde  olan zavallı  insancıklar..

@Çevrelerine  sürekli  vaaz  vererek !   yardımın   öneminden  bahsedip mangalda kül  bırakmayan,  ve  dedikleri gibi davranmayarak  kendi mağdur  yakınlarına  gözünü  hatta  bütün  duyu  organlarını  kapatan  münafık  akraba  bozuntuları….

@İşveren  olup ta emri altında  çalıştırdıkları  elemanlarının maaşlarını  zamanıda  ödemeyen, sigortalarını  yatırmayan,  elemanlarının  mesai  mefhumunu  tanımadığı  gibi ekstradan  çoluğuna-çocuğuna  hizmet  ettiren ve  buna  karşılık  hiçbir  ödeme  yapmayan,’’işçilerinizin  alın teri  kurumadan   emeklerinin  karşılığını  verin..’’diye  buyuran  Efendimiz  Hazretlerinin sözlerini  hiçe  sayarak  sağda  solda  dindar  gibi  görünen  din  tacirleri…

@Soruyorum  size  daha  ne  kadar  sürecek at gözlüğüyle  bakıp çevremizde olup bitene  duyarsız  kalışımız?

@  Daha  ne  kadar  sürecek  elimizdekilerin  kıymetini  bilip Allah’a  karşı 

Şükretmede  gecikmelerimiz?

@ Daha  ne  kadar  sürecek  elimizi  cebimize  attığımızda vermemek  için  türlü  türlü bahaneler  üretmelerimiz?

@Daha  ne  kadar sürecek ‘’vereceğiz  ama  etrafımızda  verecek  kimse  yok n’apalım?’’ diye  kılıf  bulmalarımız?

@Ne kadar  sürecek  ha !

@Ne kadar  sürecek..!

@Bizim için eski  olanlar birilerinin yenisi  olabilir, atmayalım  ve  verelim..

@Bizim için  küçük parasal meblağların , birileri için baya  iyi miktar  olduğunu  düşünerek  tasadduk  edelim..

@Ve artık  iyiliklerde   ve güzelliklerde  yarışalım..

Ben bu yazıyı  okuyan  tüm  dostların hassas  olan  bu  duygularının  daha da  hassaslaşacağına  inanıyor, bunun  neticesinde de bu   manzaraları  yaşamayacağımızı  ya  da  asgariye  ineceğine  inanıyor, hepinize güzelliklerle  dolu  günler  geçirmenizi  diliyorum….

 Meryem ALTINKAYNAK

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum