Teslime Gülsen NURDOĞAN
Leydi Mary Wortley Montagu'nun itirafı
Muhteşem Yüzyıl dizisindeki harem konusu medyada çok konuşuldu ve konuşulmaya da devam edecek gibi görünüyor. Çünki bu dizi ile koskoca nurlu tarihimize kara damga vurulmaya çalışılıyor. İnşallah ki Kur'an-i Kerim'in ifadesiyle yalancılar, entrikacılar, yeryüzünde fesadın alıp yürümesini isteyenlerin tuzakları başlarına geçecektir. Bu, insanlık tarihi boyunca her devirde ispatlanmıştır. Binlerce canlı örneği vardır. Herkes bunun böyle olduğunu kendi hayat tecrübelerinden, çevresinde olup bitenlerden bile bilir. Lakin görecek gözleri yok, görmek istemiyorlar, bir oyunun peşine takılıp gidiyorlar.
Osmanlı medeniyeti bütün dünya insanlığına güzel örneklerle dolu bir medeniyettir. Koca bir toplumda bununla beraber bazı yanlışların olması doğaldır. Fakat bilhassa padişahların harem hayatına ilişkin yalan yanlış bilgiler, yahudilerce yazıldığı söylenen ve tarih kitabımız olarak okuduğumuz kitaplarda yer almıştır. Bununla ilgili ortaokul tarih dersinde geçen bir hatıramı da anlatmak istiyorum.
Tarih hocamız her öğrenci için bir konu belirliyor ve o konuya hazırlanıp anlatmamızı istiyordu. Bana da Osmanlı'nın son padişahlarından Abdulhamit Han konusu düşmüştü. Konuya çok güzel hazırlandım. Neredeyse ezberlemiştim. Paragrafın en başında ''Bu padişaha kızıl sultan da denir'' manasında bir tabir vardı. Ben de aynen söyledim. O ne?..Hocamız bir kaplan gibi ayağa fırladı ve elini kaldırarak ''dur!'' dedi. Neye uğradığımı şaşırdım çünki kitapta aynen böyle yazıyordu.
''Abdulhamid Han kızıl sultan değildir'' dedi. Ve onun yüksek meziyetlerini saydı döktü. Hocamız milliyetçi bir insandı. Tatlı sert bir insandı. Onun sözleri en azından benim için kitaptakinden daha önemliydi. O gün bu gündür bu sözü unutmadım ve Abdulhamid Han'ı hep araştırdım. Onun yüce bir şahsiyet olduğunu hocamızdan daha bilge şahıslar da söylüyordu. Ve benim Abdulhamid Han rahmetullahi aleyhe hep özel bir saygı ve muhabbetim oldu böylece. Allah, gerçekleri her türlü baskıya karşı söylemekten çekinmeyen insanlarımıza rahmet nazarıyla baksın!
Gelelim Osmanlı'da harem konusuna. Dün, merhum Prof. Dr. M.Es'ad Coşan hocaefendinin yazılarından derlenen İSLAM kitabını karıştırırken şu hatıratı aktardığını gördüm.
''Leydi Mary Wortley Montagu- kocası elçi sanıyorum- 18. yüzyılda İstanbul'a gelmiş. Osmanlılar'la tanışmış. Tabii kendisinin siyasi bir görevi var. Yazdığı mektuplar kitap haline getirilmiş. TÜRKİYE MEKTUPLARI diye tercümesi de yapılmış. Türkçesi de var. İngiltere'deki bir arkadaşına şöyle yazıyor:
'Kardeşim, ben buraya gelmeden önce Osmanlılar'ın haremini zindan ve hapishane gibi sanıyordum, hayalimde öyle canlandırıyordum. Meğer harem ne kadar tatlı, ne kadar renkli, ne kadar zevkli, ne kadar hoş bir yermiş. Her evin ve sarayın bir haremi var, haremlik, selamlık deniliyor. Ben eskiden, kadınları kafese koyuyorlar, zindan gibi baskı altında tutuyorlar sanıyordum. Halbuki hiç öyle değilmiş. Son derece çelebi, son derece kibar insanlar.'
Hele Fatma Sultan diye birisi ile tanışmışlar. Çok sevmiş, hayran kalmış. İngiliz esprisi ona;
'Hanımefendi çok güzelsiniz. İngiltere'de olsaydınız erkekler etrafınızda pervane gibi dönerlerdi.' demiş. Bu İngiliz zevki müslüman zevki değil. Bizim hanımefendi sakin bir şekilde;
'Sanmıyorum, onlar güzelliğin kıymetini bilselerdi sizi buraya göndermezlerdi.' demiş.''
Sanıyorum bunun gibi başka hatıralar da vardır. Bunlar günyüzüne çıkarılsın. Ecdadımızın tertemiz hayatı gözler önüne serilsin. Yalan yanlış iftiralarla toplumun beyni kirlenmesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.