Kürtleri terörize eden zihniyet referanduma “hayır” diyecektir.

 Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'un birer matematiksel rakam olarak ifede ettiği ve kendi ifadesiyle “imha edildiler” diye tanımladığı 30 bin ve mevcut 6 bin PKK'lının tümünün “Bağımsız Kürdistan” için dağa çıktığını söylemek tarihe ve sosyolojik gerçeklere uymaz. Tabi, belli bir yüzdesinin bu amacı taşıdığı gerçeğini de göz ardı etmemek gerekiyor.

Öyleyse ne oldu da eşinden, çoluk çocuğundan, yavuklusundan, kardeşlerinden vazgeçerek dağları mesken tuttu bu Kürt gençleri? Kimisi okuduğu üniversitelerden, kimisi bağından bahçesinden, geçimini sağladığı sürülerinden, dükkanından vaz geçti; kimisi de kahır ve çileyi rahat bir yaşama tercih etti.

Tüm bu soruların cevaplarını bulmak elbette zor, belki de imkansız; ama samimi anlama ve anlamlandırma çabaları sorulara yanıt bulmada kapı aralayacak; masum Türk ve Kürt evlatlarının kanları ile beslenen derin güç odaklarının hevesini de kursağında bırakacaktır.

12 Eylül öncesi “bir avuç çapulcudur” PKK. Diyarbakır Cezaevi Silahlı Kuvvetler'in elinde ne zaman işkence merkezine dönüştürüldü ve Kürt mahkumlar sırf “Kürt” oldukları için her türlü insanlık dışı muamelelere maruz bırakıldı işte o zaman dağlar da intikam hırsıyla dolu Kürt gençlerine mesken oldu.

Artk PKK'nın ideolojisi önemli değildir, o dağa çıkan gençler için; orası gördükleri işkencelerin, insanlık dışı muamelelerin intikamının alınacağı yerdir artık ve bu gerçek PKK için bin yıl da uğraşsa elde edemeyeceği bir avantajdır.

Yine de yeterli değildir PKK için, toplumsal bir taban bulmalıdır ve destek görmelidir yoksa nasıl barınacaktır dağlarda? Bu da çok sürmez 12 Eylülün Generalleri Kürtleri “Dağ Türkleri” olarak adlandırır, kart-kurt edebiyatı ile asimile etmeye çalışır, Kürtçe yasaklanır ve her türlü kültürel haklar yok sayılır, Diyarbakır işkencehanesi de çalışmaya devam eder tabii.

Fakat tüm bunlarda yetmez PKK için daha çok olmalıdır gerillası ve bölge halkı haklı görmelidir kendilerini. Artık PKK'nın çok beklemesine gerek kalmıyacaktır ve 90'lı yıllar “altın yıllar” olur onun ve devlet içindeki derin güç odaklarının.

PKK, Jitem, Hizbullah ve ne oldukları belirsiz yabancı insanlar kol gezer artık Doğu ve Güeydoğu'nun Şehir, kasaba ve köy demeden her tarafında. Kimin eli kimin cebinde belli değildir artık. Beyaz Toros'lu cellatlardan tutunda, öldürülmüş PKK'lı bir genç kızın cesedinin çırılçıplak panzerin önüne kol ve bacaklarından bağlanarak şehir meydanında dolaştırılmasına kadar bin bir işkence ve zulüm.

Bugünlerde Devletin resmen kutladığı Nevruz kutlamalarında dayaktan geçirilen Kürt anaları. Çocuğunun terörist veya asker olması ana yüreği için önemli değildir; çünkü o bir annedir. Annelerinin dayaktan geçirildiğini izleyen Kürt gençlerinin dağdan başka seçeneği var mıdır?

20 dakika verilir evlerini ve köylerini boşaltmak için, arkasından ahırdaki hayvanları bile canlı canlı yakabilecek kadar gözü dönmüş cellatlar; çocuklarının ve eşlerinin karşısnda çırıl çıplak soyulup insan dışkısı yedirilen babalar. Seri cinayetlerle yok olan Kürt işadamları. Ve söylenen rakamlarla 17 bin 500 faili mechul. Kürt gençlerini terörize edebilmek için ne gerekiyorsa fazlasıyla yapılır.

30 bin can demek doğu ve güneydoğuda en az 30 bin aile demektir. Bu gün bölgede hangi eve uğrasanız size yüreğinizin dayanamayacağ hikayeler anlatırlar, tabi cesaretleri varsa. Köylerinden sürüldüler, aç perişan çoğu bir parça ekmeğe muhtaç oldu. Sebep PKK lojistik destek buluyormuş. Silahlar dayandığında ensesine ekmeğini vermeyecek o “has vatanserler”in nasıl davranacaklarını merak ediyorum doğrusu. Ne de olsa OHAL istemek kolay.

PKK'da sanki tüm bunların intikamını alıyormuşçasına kanlı eylemlerine devam ediyor. Sonuçta 30 bin civarında Kürt genci dağlarda, binlerce Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez farketmeden yitip giden kamu görevlisi veya sıradan halk, maddi bilançoyu zaten kimse tahmin bile edemiyor.

Gelinen süreçte Kürt meselesine çözüm bulmaya çalışan toplumsal bir iradedenin oluştuğu gerçeğidir. Birilerinin BDP'de “hayır”cı cephede dediğini duyar gibiyim; evet MHP ne kadar Türk halkını temsil ediyorsa BDP'de ancak o kadar Kürt halkını temsil edebilir. Ve Kürt halkının demokratikleşme, vatandaş olarak kabullenme özleminin önünde hiç kimse duramaz; yeterki Türkiye daha özgürlükçü, daha demokrat bir irade ortaya konsun. Arkasından ne MHP ne BDP ne de PKK kalacaktır. Ancak Türkiye'yi kendi tapulu malları gibi gören ulusalcı elit kesimin yoğunlaşacağı CHP bir miktar oy oranıyla varlığını sürdürecektir.

Nihayetinde demokratikleşen Türkiye'de kazanan tüm etnik, dini, mezhebi halklar olacaktır. Ancak ideolojik saplantılarını savaşla sürdürme çabasnda olanlar tarihin tozlu raflarında yer alacaklardır.

TRT 6'nın yayına başlamasının anlamını ancak bir Kürt anlayabilir. Devam eden Ergenekon sürecinin ne anlama geldiğini ancak bir kürt anlayabilir. Siz bakmayın, hukuken aklanabilir birileri ama Doğu ve Güneydoğu'ya gidin o yargılananlarıdan bazılarını sorun size neler neler anlatacaktır. Önemli olan vicdanlarda da aklanabilmektir.

Terör gerçeğini anlamanın birinci koşulu Kürt gençlerini dağa sürükleyen tarihsel, sosyal gerçekleri iyi analiz etmek; sebep-sonuç ilişkisi içerisinide doğru verilerle yol haritası hazırlamaktır. Yol haritasında ki eylem planlarının tarihsel ve sosyal gerçeklere ve en önemlisi de devlet onuruna yakışır insani değerlere uygun hazırlanması gerekir.

Demokrasi tam da şimdi güçledirilmelidir. Kaosdan beslenen “hayır”cı cenahın karşısında; başta Kürt halkı olmak üzere özgürlük, barış ve kardeşlik isteyen herkes “evet” cephesinde birleşmelidir. Süreci sabote etmeye çalışan PKK başta olmak üzere tüm derin yapılanmalara verilebilecek en güzel cevap demokratik bir Anayasa'dır. Her ne kadar mevcut düzenlemeler yeterli olmasa da.

Hukuk ve adalet hepimize lazım ve şimdi...

mail: trntoprak@hotmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum