Av. Mehmet YALÇINKAYA
KURTLARLA DANS (VI)
(geçen haftadan devam)
Okulda ve okul harici yapılan sohbetlerde maddi bütün fedakârlık hocanın ve yardım yapmak isteyen öğrencilerin omzundaydı. En önemli gider kalemi, hediye edilmek istenen kitaplar, sohbetlere katılan yoksul öğrencilere, hiç olmazsa yılda bir kere yapılan kıyafet yardımı, hafta sonları piknik gibi topluca bir program yapılacaksa servis başta olmak üzere diğer masrafların ayarlanması, sohbet yapılacak evlere yük olmamak için alınacak ikramlar, şeklindeydi.
Şimdi değerlendirildiğinde hocanın talebelerine her konuda olduğu gibi parasal noktalarda da örnek olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Öğrencilerden bazıları;
-Hocam falan velimiz veya filan esnaf ağabeyimiz çok zengin, gidip ondan yardım isteyelim diye ısrar ettiklerinde hoca;
-Ne yaptığımızı, ne ile uğraştığımızı onlar bilmiyorlar mı? Yaptığımız işin önemini, okulumuzu, şehrimizi ve nihayetinde Türkiye’yi etkileyebileceğini tahmin etmiyorlar mı? Bal gibi biliyorlar. Ama hiçbiri kontrol edemeyecekleri bir yere yardım etmek istemiyor. Ben hayatım boyunca kimseden yardım dilenmedim, dilenmem. Sohbetler için bile olsa bunu yapmam. Kendi yağımızla kavrulmayı bilmeliyiz. Elimizdeki imkânları kullanmazsak Allah bize sorar. Ama elimizde olmayan şeyler için de bizi hesaba çekmez, diye cevap verdi. Öğrenciler,
-Hocam, siz istemeyin, biz isteyelim. Nasıl olsa bizi tanıyorlar, diye itiraz edince, o güne değin bu denli sinirlendiklerini görmedikleri hocalarının tepkisinden doğrusu korktular.
-Siz niçin anlamak istemiyor sunuz? Siz istediğinizde farklı mı olacak? Ben istemenin zilletini kendim yaşamak istemiyorsam, hiçbir öğrencimin de yaşamasını istemem. Aklınızdan bunu çıkartın. Öğretmen arkadaşların bazıları ara sıra maaş günü kendiliklerinden para veriyorlar, ben de biraz katkıda bulunuyorum, çekirdek kadrom dediğim sizlerin koyduğunuz paranın dışında paramız yok. Ne yapalım? Allah garipleri sever. Belki de sohbetlerimizin bereketi bu gariplikte saklıdır.
Ciddi para sıkıntısı çektikleri bir dönem, derste Hz. Ebubekir ve Hz. Osman’ın fedakârlıklarını anlatırken kendini tutamadı ağlamaya başladı. Malının tamamını bağışlayan Hz. Ebubekir’e Resulullah (SAV)’in;
-Ailene ne bıraktın Ya Eba Bekir, diye seslenince, o mübarek insanın;
-Allah ve Resulünü, şeklinde verdiği cevap, zaten oldukça duygusal olan sınıf ortamında hocayı iyice coşturdu.
-Oğlum, sizler aslanlar aslanısınız. Gün gelecek her biriniz İslam için, Allah için, Resulullah için canlarınızı seve seve vereceksiniz. Şehitlik bir insanın varabileceği en büyük mertebedir. Ama şunu da iyi bilin öyle bir devirde yaşıyoruz ki, malı vermek sanki canı vermekten daha zor hale gelmiş. Hırsız eve girmiş, ev sahibi malına o kadar düşkün ki, adeta hırsıza yalvarıyor, ne olur canımı al, malımı alma. Evet, mal canın yongasıdır amma, Allah için harcanmayan bir mal, bir de helalinden kazanılmamışsa ahirette cehenneme döşenmiş bir yol demektir. Sizler hayatınız boyunca ne kazanırsanız kazanın, ister trilyonluk insan olun, ister asgari ücretle geçinin, kazandığınız ölçüsünde her ay maaşınızın bir kısmını Allah yolunda harcayın. Bugünlerinizi unutmayın. Okula gelirken belediye otobüsüne binecek parası olmadığı için yürüyen sizler, yarın belediye başkanı olduğunuzda sizin gibi gençlerin önünü açmak için gerekirse canınızı ortaya koyun. Allah içinizden bazılarını öyle zengin etsin ki, çuvalla parası olsun, bir Müslüman zora düştüğünde ve kendisinden yardım istendiğinde saymadan elini çuvala daldırsın, al kardeşim ihtiyacını gör, bu para ne kadarsa say, durumun düzeldiğinde geri öde desin. İşte o zaman malı ve canı ile hakiki cihad edenlerden olursunuz, şeklinde sınıftaki bütün öğrencilerinin gözlerinin içine bakarak konuştu.
O dersin olduğu akşam özel bir sohbette öğrencilerden birisi;
-Hocam, önümüz Kurban Bayramı, kurban derisi toplayıp satsak bize ciddi katkısı olabilir, diye bir teklif sundu. Hoca;
-İyi de, kurban derisi toplamak yasak. Ya yakalanır veya şikâyet edilirsek ne yaparız? Birinize bir şey olsa ailelerinize bunun hesabını ben nasıl veririm? diye itiraz etti. Sohbete katılan çekirdek kadronun ısrarı karşısında hoca da yumuşadı istemeye istemeye razı oldu.
Kendilerince bir plan yaptılar. Satış işi için şehirde bu işi yapan iki dericiden, en azından Cuma günleri camiye gelenle konuşmaya karar verdiler. Satış konusunda öğrencilerden hiçbiri muhatap olmadı. O işi, bir talebenin kasap olan babası, köyün camisine deri topluyorum diyerek halletti.
O dönem sadece Türk Hava Kurumu’na verilen kurban derisi toplama yetkisi, bütün risklerine rağmen, hoca ve talebeleri için başarılı geçti. Fakat aralarında adına “deri operasyonu” dedikleri çalışmanın finali aksiyon filmlerini aratmayacak koşuşturmaya sahne oldu.
(devamı haftaya)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.