xxx52
Kurtlar izin verir mi?
Sözde ileri, kalkınmış, uygar Batı'nın yüzünü örten parlak maskenin arkasındaki yüz hakkında dün birkaç satır yazmıştım. Sömürgeci, ulusal (veya büyük, güçlü şirketlere ait) çıkarı için her şeyi mübah sayan Batı, köleleştirmek, örtülü veya açık olarak sömürgeleştirmek, maddi ve manevi değerlerini sömürmek... istediği zayıf toplulukların, aralarında dayanışarak, birleşerek, güçlenerek, kalkınarak değerlerini korur, yabancıların tecavüzünü engeller hale gelmelerine izin ve imkan verir mi?
Elbette vermek istemezler. Çeşitli yöntemlerle ve en etkilisi de içeriden temin ettikleri işbirlikçilerle bu ülkeleri el altından yönetirler, yönlendirirler. Irkı, mezhebi, geçmişte kalmış üzücü olayları, bir bölgeye veya gruba (şimdiki durumda ulusa) ait menfaati... sebep kılarak bir ulusu parçalara ayırırlar veya bugün maalesef uluslara bölünmüş ümmetin iki ulusunu birbirne düşürürler. Böyle bir tehlikeyi hep akılda tutmalarını sağlayarak silaha yatırım yaptırırlar, silah alımı doyum noktasına varınca arada savaş çıkarır, mevcudun tükenmesini sağlarlar. Daha neler ve neler yaparlar, yapıyorlar.
Ama tavşan da yavaş yavaş gözlerini açıyor, olup bitenin farkına varmaya başlıyor. Sözde büyük devletlerin birçok planı tutmuyor, bataklıklara saplanıyorlar, başarısız oluyorlar. Yakın zamana ait olduğu ve halen devam ettiği için Arap Baharı örneği üzerinden yürüyelim. Bu olayda belirleyici saik ister iç dinamikler olsun, ister dış; sonucun tam olarak taraflardan birinin istediği gibi olmadığı ve olmayacağı apaçık ortadadır. Meşhur meseldir; cini şişeden çıkarmak bir şeydir ve mümkündür ama yeniden şişeye sokmak mümkün olmayabilir.
Gücünü zulüm ve sömürü için kullanan devletler kaşısında korkuya, ümitsizliğe kapılarak köleliğe boyun eğmekten başka çareler mutlaka vardır. Önce halkların uyanması ve uyarılması gerekiyor. Mağdur ve mazlum ülkelerin, satılmayacak kadar ahlaklı, kendi özüne ve değerlerine yabancılaşmamış -her alanda- kaliteli, yeterli, vasıflı insan yetiştirmek için plan, program ve yatırım yapmaları gerekiyor. Çıkar peşinde olan ve kendi aralarında da -bu sebeple- çatışan güçlü devletlere karşı ustalıklı bir dış politikaya sahip olmaları, aradaki rekabetleri, zıt talepleri kullanarak kendilerini korumaya almaları, öncelik sıralamasına azami dikkat göstermeleri gerekiyor.
Yapılacak işleri, alınacak tedbirleri belirlemek ve uygulanmasını sağlamak üzere uluslararası bir sivil kuruluş oluşturmaları, bu kuruluşa elde mevcut yeterli ye yetkili alimleri, uzmanları üye yapmaları, bunların periyodik olarak toplanıp danışma ve müzakerelerede bulunmaları, aldıkları kararları kendi topluluklarına götürüp anlatmaları, kamuoyu oluşturmaları ve bu yoldan iktidarlara baskı yapmaları mutlaka faydalı olacaktır.
Müslüman toplulukların hayatlarına İslam'ı rehber edinmeleri şarttır. Bu şart gerçekleştikçe Müslümanları birbirine düşüren gayr-i meşru (İslam'a aykırı) sebeplerin pek çoğu ortadan kalkacak, en güçlü ve herkesi bağlayıcı İslam kardeşliği rabıtası hakim hale gelecektir. Farklı ictihadlar, mezhepler, yorumlar, İslam anlayışları –meşru ve makul sınırlar içinde kaldıkça, başka bir deyişle ittifakla sahibini İslam'dan çıkarır boyutta ve mahiyette olmadıkça- tefrika sebebi olamayacak, ortak alanda kardeşçe dayanışmaya engel teşkil etmeyecektir.