Kürt sorununda barışçı çağrının yanlışları üzerine bir yazı...

1000 imzalı çağrının altındaki bazı gerçekler

International Herald Tribune ile Le Monde"da tam sayfa ilan olarak yayımlanan bildiri, “Türkiye"nin Kürt sorununun barışçı bir çözümü için çağrı” başlığını taşıyor.
Bin imzalı bir çağrı. Tümü Kürt. İçlerinde birçok tanıdık isim ve birçok dost var. Çağrının İngilizcesini dikkatle okudum. Türkiye"de Kürt sorununun köklerine, Kürt kimliğinin inkârına ilişkin doğru tespitler, haklı eleştiri ve istekler yer alıyor.
Bunlar biliniyor, yeni değil.
Kürt meselesiyle ilgili olarak barışçı çözüm vurgusunu içeren bir çağrının yapılması genel olarak olumlu bir gelişmedir.
Ancak çağrının bazı açılardan, özellikle genel havası ve satır araları konusunda eleştirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Şöyle özetlenebilir:
(1) Türkiye kendi başına Kürt meselesine herhangi bir çözüm getirmez, getiremez; yıllar bu gerçeğin tanığıdır; bu nedenle en doğrusu Amerika"yı, Avrupa ülkelerini iyice devreye sokmaktır, başka çare yoktur.
Çağrı böyle demek istiyor.
(2) Bugüne kadar Türk aydınlarının çabaları da herhangi bir çözüm vermemiştir; onlara da teşekkürü bir borç biliriz; ama biz Kürtler artık kendi başımızın çaresine bakacağız.
Çağrının havası böyle.
(3) Bu iki noktadan hareketle, Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner, eski İngiltere ve İspanya başbakanları Blair ve Gonzalez, eski Fin Cumhurbaşkanı Ahtisaari gibi isimlerden oluşacak uluslararası bir komisyon kurulması isteniyor çağrıda.
Böyle bir komisyon ne yapacak?
Arabuluculuk mu?
Diyelim, Ankara"ya geldiler, hükümetle görüştüler. Sonra?.. Kime gidecekler, hangi kuruluşun, örgütün kapısını çalacaklar?..
(4) Evet, Kürt sorunu zaten uluslararası bir nitelik kazanmış durumda. Her yerde Türkiye"nin karşısına çıkıyor. Ancak, böyle bir komisyonla Türkiye"nin kapısını çalmak, lafı hiç uzatmadan söyleyelim, ters teper, zira "Türkiye gerçeği" ile bağdaşmaz. Böyle bir komisyon, Türkiye siyasetinde "şahinler"in, aşırı milliyetçilerin elini güçlendirir, o kadar...
(5) Çağrının havası öyle ki, Avrupa Birliği sanki es geçiliyor. Oysa, Türkiye"nin AB projesi bir barış projesi olarak Kürt sorununda da çözüm yolunu açıyor. Bu açıdan, bir şemsiye sayılması gereken AB"ye neden güven duyulmuyor?..
Bu soru göz önünde tutulurken, bu açıdan PKK ve Öcalan"ın AB"ye yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri de hesaba katılmalı...
(6) Çağrıda, PKK eleştirisi yok. Bu bir yanlış. Çağrının genel havasında bir "muhatap" olarak, bir "taraf" olarak PKK"nın kendini belli ettiği söylenebilir. Bu da bir başka yanlış.
Çağrının altında imzası bulunan birçok tanıdık ve dostun, kapalı kapılar arkasında PKK"yı ve Öcalan"ı ne kadar çok eleştirdiklerini biliyorum.
Ama çağrı böyle değil, niye?
(7) PKK ve Öcalan eleştirisi yapılmadan -ve PKK tabelasıyla- Türkiye"de Kürt meselesine çözüm aramanın bir çıkmaz sokak olduğu gerçeğini bir kez belirtmek istiyorum. Bunda ısrar etmenin, Türkiye"de birinci sınıf demokrasi istemeyenlerin, Türkiye"de AB yoluna karşı çıkanların değirmenine su taşır.
Yoksa öyle mi isteniyor?
(8) Çağrıda, AB"yi es geçmenin arka planında böyle bir düşünce mi yatıyor, AB istenmiyor mu? Türkiye ne kadar demokrasiden uzaklaşırsa, Kürtler için o kadar iyi olur, "Çıkış yolu silahlı mücadeledir" diyenler böyle mi düşünüyor? Dağlıca Baskını"yla PKK"nın Türkiye"yi Kuzey Irak"ta maceraya çekmek istemesinin altında da, Türkiye"nin AB ile ilişkilerini torpillemek, Türkiye"de demokrasiyi iyice geriletmek mi vardı?..
(9) Çağrıda, PKK"nın silah bırakması "önkoşullar"a bağlanmış. Bu da yanlış. Türkiye"nin yapacakları elbette var. Ama öncelik, PKK"nın önşartsız silah bırakmasıdır. Tersini düşünebilmek, böyle bir dayatmayla sahneye çıkmak gerçekçi değildir.
(10) Çağrının zamanlaması da ilginçtir. AKP"nin kapatma davası Türkiye"nin gündemindeyken, Türkiye"de demokrasi ve hukuk bir "darbe süreci"ndeyken, böyle bir bildiriyle sahneye çıkıyorsun.
Bu da bir başka yanlış.
(11) Neden böyle bir zamanlama?.. Yoksa, Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner"in ülkesi, Fransa, gelecek ay AB"de dönem başkanlığını üstleneceği için mi böyle bir zamanlama?..
Bilemiyorum.
Ama bir noktanın farkındayım. AKP"nin kapatılması halinde, Türkiye"nin AB ile ilişkilerine en büyük darbeyi en başta Cumhurbaşkanı Sarkozy"nin Fransa"sı indirmek isteyecek, bunu biliyorum. Peki, çağrıyı yapanlar bu gerçeği göz önünde tuttular mı?
(12) Sonuncu eleştiriye gelince...
Ankara ve siyasal iktidarlar, Kürt meselesinde ipe un sermeye devam ettikçe,  sorun gitgide uluslararası nitelik kazanacak ve Türkiye"nin ufkunu karartmaya devam edecek.
Ve son söz:
Türkiye demokrasi ve hukuk yolundan sapar, AB şemsiyesi altından uzaklaşırsa, bu Türkler ve Kürtler için de, Türkiye ve Kuzey Irak Kürt yönetimi için de kötü olur. 

Önceki ve Sonraki Yazılar