Kürt meselesinde dengeleri kurmak önemlidir (1)

Geçen hafta katıldığım Mehmet Ali Birand'ın'32. Gün'  programında DTP'li Hasip Kaplan'la kapıştık. DTP'li Kaplan, sanki Başbakan'ın gezileri sırasında Güneydoğu'da her türlü terör ve tedhiş eylemlerini gerçekleştirenler, kepenklerini kapamayanlara ve halka saldıranlar, arabaları yaktıranlar, çocuklarla kadınlara polisi taşlatanlar, izinsiz gösteri yürüyüşü yaparak etrafı kana bulayanlar kendileri değilmişçesine, büyük bir pişkinlikle barıştan, hukuktan ve demokrasiden söz ediyordu.
Programda, yönetici Mehmet Ali Birand da dahil diğer katılımcılarla birlikte Hasip Kaplan da, Başbakan'ın maksadını aşan ve yanlış anlaşılan iki sözünü bol bol istismar etti. Yapılan bu haksız ve insafsız saldırılara karşı çıktığım için, Başbakan gibi ben de faşist ve ırkçı ilân edildim. Umurumda bile değil... Türkiye'de yaşayan herkes kimin ırkçı ve etnik bölücü, kimin demokrat olduğunu çok iyi biliyor. Gene, meseleyi dürüstçe ele alan her vatandaşımız, DTP'nin, Apo'nun talimatıyla PKK tarafından kurulan bir siyasî parti olduğunun, emirleri İmralı'dan ve PKK'dan aldığının ve terör örgütünün TBMM'deki
siyasî uzantısı olduğunun bal gibi farkındadır.
DTP'nin son şiddet eylemleriyle takke düşmüş kel görünmüştür. Artık kralın çırılçıplak olduğu anlaşılmıştır. DTP de aynen PKK gibi teröristtir ve Türküyle, Kürdüyle Türkiye'nin başının belâsıdır.
***
Başbakan Erdoğan ve AK Parti iktidarı, rahmetli Özal'dan bu yana Kürt meselesinde en gerçekçi tespitleri yapmış ve daha önceki dönemlerde görülmemiş ölçüde köklü çözüm yollarına ve tedbirlere yönelmiştir.
DTP/PKK'nın saldırıları en acımasız şekilde devam ederken, güvenlik tedbirlerinin ihmali ve gevşetilmesi elbette düşünülemez. Zira, bu mesele öncelikle Türkiye'nin millî güvenliğiyle ilgilidir.
Güvenlik tedbirleri, Başbakan Erdoğan döneminde ciddî şekilde geliştirilmiş ve terör örgütünün, Türkiye'nin içinde ve dışında köşeye sıkıştırılması sağlanmıştır. Ayrıca, son dönemde terörle mücadele ilk olarak kapsamlı bir program hâlinde ele alınmış; Terörle Mücadele Yüksek Kurulu teşkil edilmiş ve bu konuda sivil ağırlıklı bir yapılanma başlatılmıştır.
Erdoğan'ın askere yaklaşma iddiasını, aslında Büyükanıt ve özellikle Başbuğ döneminde, askerin terörle mücadele konusunda Başbakana ve sivil yönetime yaklaşması şeklinde değerlendirmek daha doğru olacaktır. Bu ise sağlıklı ve doğru bir yakınlaşmadır.
***
Sıradan vatandaşı rahatsız etmemek şartıyla güvenlik tedbirlerinin müessiriyetinin artması, DTP/PKK'yı endişeye düşürmektedir. Çünkü, Güneydoğu'da terörist tehdidinin kaldırılması, bölge halkının siyasî tercihini serbestçe kullanabilmesini sağlayacak, bu da mahallî seçimleri bir varlık yokluk mücadelesi olarak gören DTP/PKK'nın aleyhinde olacaktır.
Diğer taraftan, eğer gerçekleştirilebilirse, Barzanî'nin DTP/PKK'ya desteğinin kaldırılması da, mahallî seçimlerde DTP'nin hezimete uğramasında etkili olacaktır.
Böylesine kritik bir geçiş döneminde Dengir Mir Mehmet Fırat'ın Genel Başkan Yardımcılığı'ndan istifası üzücü olmuştur. Fırat, Erdoğan'ın yanında siyasî işler başkan yardımcılığı ve parti sözcülüğü görevini cesaretle ve bihakkın yerine getirmiş bir isimdir. Mamafih onun yerine getirilen Abdülkadir Aksu da Diyarbakırlı, Güneydoğu'nun meselelerine vâkıf çok değerli, sevilen ve tecrübeli bir siyaset adamıdır. Başbakan'ın Kürt
açılımını ve demokratik yaklaşımını da iyi bilmektedir.
***
Lâkin, terörle mücadele bir bütündür. Güvenlik tedbirleri zorunlu olmakla beraber, meselenin hâllinde yeterli değildir. Bir taraftan güvenlik tedbirlerini devam ettirerek bölgede hukukun hâkimiyetini sağlarken, diğer taraftan bölge halkının sorunlarına daha yakından bakacak, safları sıklaştıracak ve sevgi bağını güçlendirecek tedbirlerin de eş zamanlı olarak alınması gerekir.
Yarın bu konuya devam edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar