Neslihan SU
KÜLTÜREL VARLIK
Toplumların millet olarak, tarihi süreç içerisinde varlıklarının devamını temin eden en önemli kaynak kültürleridir.
Bu yüzden midir bazı kültürlerin kendi varlıklarını ispat için insanlığı katli bilinmez, ama şu günlerde değer ve kavramlar alabildiğine hoyratça katlediliyor, asıl misyonundan çıkıp menfaatlere hizmet eden tanımlara bürünüyor. Ya da hiçbir kültürde var olmayan ortak yeni acımasız argümanlar sancılı doğumlarla hayatımıza giriyor.
Aslında terör, tarih boyunca kültürün içerisinde yer bulma çabasındaydı. Terörün zaman içerisindeki yolculuğuna göz atacağız ama şunu söyleyebilirim ki; tarih boyunca hiçbir zaman bu kadar çok yüzlü, bu kadar arkadan vuran, bu kadar başka emellere hizmet eden ve onları da sarsmaya başladığında, elinden başka faşist emellerin tuttuğu ve bütün yıkımlarına rağmen aleni masum gösterilme çabası içerisine girildiği, hiç bu kadar ilkesiz, idealsiz - ki hiçbir gerekçe masum insanları hedef almayı ve devlete illegal bir baş kaldırıyı haklı göstermez - bir dönem yaşamamıştır.
Terör; var olduğu toplumsal kültürün bütününde uygunluk ve uygulanabilirlik taşımayan ve orada kendini eritemeyen ideolojilerin, hukuksal bir zeminde çözüm aramak yerine, çoğu zaman çıkar guruplarınca da istismar edilip kışkırtılarak, bulunduğu toplumun hassasiyetlerini hedef alan saldırgan kimliği ile kültürel olmaktan çok, toplumsal bir zafiyettir.
Kimi zaman özgürlük, kimi zaman din, mezhep, kimi zaman ekonomik sınıf farklılıklarından doğmuş bu kan emici virus, tarih boyunca iyileştirilmek yerine, emperyalist guruplarca beslenerek kültürel yapıda zafiyetlere neden olmuş, milletlerin huzur ve refahı gölgelenmiştir.
İlk çağlardan günümüze varlığını sürdüren, terör adlı bu toplumsal zafiyetlere, bilimsel ve siyasal anlamdaki bütüncül çözüm arayışları; küreselleşme şemsiyesi altında kültürlerin eritilerek yeni evrensel değerler üretilmesinin gerekliliği aldatmacasını ortaya çıkarması, varolan değerlerin globalleşmeyle yozlaşması ve kültür çatışmasını beraberinde getirmekle kalmamış, tam aksine o toplumun yıllarca mücadelesini verdiği terörün, global kültür içerisinde farklı yöntemlerle varlığını güçlendirmiştir.
Dünyada ilk terör, Hasan Sabbah ve kurduğu Haşhaşi tarikatının; dönemin Selçuklu ve Abbasiler topraklarında din ve devlet adamlarına düzenledikleri suikastlarla başladığı kabul edilir. Suriye topraklarında 1034 – 1124 varlık gösteren bu tarikatın faaliyet ve teknikleri. günümüzde aynı bölgede yaşanan terör yapıları ve faaliyetleri ile korkunç derecede benzerlik gösteriyor.
Her ne kadar ilk teröristler Haşhaşiler olarak kabul edilse de; bulunduğu dönemde Özgürlük adına masum insanları da katletmek ve dönemin yönetimine başkaldırılarıyla SPARTAKÜS (M.Ö. 109 – M.Ö.71) ve taraftarlarının terörist değil de kahraman olarak lanse edilmesi çok ironiktir.
Globalleşmenin kültürel farklılıkları ortadan kaldırarak pazarın genişletilmesi ve refahın tüm dünyaya yayılmasını amaçladığı yalanı, aslında; küresel sermayeyi elinde tutan Siyonist yapının oyunundan başka bir şey değildir.
Asıl hedef kontrolü tek elden yürüterek savaşmadan, finans, istihbarat ve siber yöntemlerle, değerler çatışması, özgürlük ideası ve din figürleri üzerinden halkların eğilimleri yönetmek ve toplumsal çatışmaları körükleyerek Vaad Edilmiş Topraklarda Büyük Yahudi İdealini ve Dünya Krallığını kurmaktır.
Toplumlar ve devletlerin bekası, kültürel değerlere sahip çıkarak, farklı motif ve renkteki düşünce ve beklentileri toplumun bütününün faydasına bir paydada buluşturup, birlik olup Siyonist oyunları bozmakla olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.