xxx33
Kriz yönetimindeki hata "Lider"in mi yoksa "Çevre"nin mi?
Lider yerine "çevre"yi suçlamak kolay yoldur. Eski ve ünlü siyasi bir liderimiz hatalar yaptığı zaman, onu tutanlar hep "Liderimiz iyi ama çevresinde iş yok" derlerdi.
Turan Güneş bu söylemleri şöyle eleştirmişti:
- Bir işadamı düşünün. İşini kötü yönetip iflas ederse, onun muhasebecisinin ya da işletme müdürünün hatalı olduğunu söylemek neye yarar? Sonuçta o işadamı iflas eder. Burada söylenecek şey, onun muhasebe müdürünü veya işletme müdürünü seçerken de hatalı olduğudur.
Şu anda "Lider" dendiğinde akla gelen isim Başbakan Erdoğan'dır.
Türk siyasi geleneği uyarınca da, Erdoğan'dan sonra akla gelen "2'nci adamlar" ise pek ortada yoktur.
Erdoğan'ın bakanları, danışmanları ve genel olarak çevresi, güçleri ve etkileri açısından ona göre puanlansalar, Erdoğan'ın puanı 100 ise, onlarınki herhalde ortalamada 50'leri pek geçemez.
Bu açıdan ülke yönetiminde Erdoğan'ın dediği dedik, çaldığı düdüktür.
Bu da çok yadırganacak bir durum değildir. Çünkü Erdoğan çalışkanlığı, karizması ve diğer üstün yanları ile bir partiyi ve bir kadroyu iktidara taşımıştır.
Bunlar yetmiyor
Ama bunların yetmediği krizler patlak verdiğinde ortaya çıkıyor.
Buna son örnek, tüm dünyayı sarsan ekonomik krize karşı Türkiye'de izlenen politikalardır. Özellikle Başbakan Erdoğan'ın "Bize bir şey olmaz" içerikli söylemleri ve global nitelikli bu krizi iç siyasetin alışılmış polemikleri çizgisinde sunması, dramatik bir yönetim hatasıdır.
Son olarak döviz kurlarındaki hareketliliğin bir ayda yüzde 30 dolayındaki devalüasyona dayanmasının nedenlerini ve sonuçlarını irdelemeden "şimdi de ihracatçılar sevinsin" diye yorumlaması bir hatadır.
Galiba burada da "Çevre"ye eğilmemiz gerekiyor.
Acaba Başbakan bu tür ekonomiye ilişkin metin dışı konuşmalarını yaparken, daha önce hangi çevre ile konuşuyor?
Kimlere danışıyor?
Ona dolar fiyatındaki artışın Türkiye'de dolar mevduatı sahiplerindeki "olumsuz beklentilerden" de kaynaklandığı anlatılmıyor mu?
Ortada bir durum var.
- Toplam YTL mevduatı 3 Ekim'de 285 milyar YTL'ydi. Bu rakam 4 milyar YTL artmış. 289 milyar YTL'ye yükselmiş. Buna karşı döviz mevduatı hesapları 3 Ekim'de 115 milyar dolarken bu 11 milyar dolar azalmış. Döviz mevduatı hesapları 104 milyar dolara düşmüş.
Beklentiler olumsuz
Bu ne demek?
Demek ki, tasarruf sahipleri "Nasıl olsa daha yükselir" diye dolarlarını ellerinde tutuyor. Şimdiki yüksek rakam bile onları tatmin etmiyor.
Demek ki YTL mevduata ek imkanlar sağlansa, mevduat güvencesi artırılsa ve kararlılığı gösteren bir ekonomik önlemler paketi açıklansa, bu dolarlar YTL olarak bankalara dönebilir. Dolar da düşebilir.
Başbakan hep birilerine karşı kuşkularını ve öfkelerini seslendiren tepki konuşmaları yapmak yerine, bu cumartesi ve yarınki pazar günü hem ekonomi kurmayları hem de "piyasa"nın temsilcileri ile bir araya gelse.
Pazartesi sabahı da, bir paket açıklansa... Ama demek ki bunların böyle olması gerektiğini kimse söyleyemiyor Başbakan Erdoğan'a. Demek ki "Çevre" liderleri karşısında suskun, ürkek ve belki de kırgın.
Bu durumda yazık olur parça parça satışa çıkartılacak Merkez Bankası döviz rezervlerine... Türkiye'deki dövizleri yastık altından bankaya getiremezken, yurtdışındaki dövizlerin gelmesine ümit bağlamak da, sadece hayal kırıklığı ile noktalanır.
"Bu gibi durumlarda Turgut Özal nasıl davranırdı" konusunu birileri anlatmalıdır Başbakan'a.
Turan Güneş bu söylemleri şöyle eleştirmişti:
- Bir işadamı düşünün. İşini kötü yönetip iflas ederse, onun muhasebecisinin ya da işletme müdürünün hatalı olduğunu söylemek neye yarar? Sonuçta o işadamı iflas eder. Burada söylenecek şey, onun muhasebe müdürünü veya işletme müdürünü seçerken de hatalı olduğudur.
Şu anda "Lider" dendiğinde akla gelen isim Başbakan Erdoğan'dır.
Türk siyasi geleneği uyarınca da, Erdoğan'dan sonra akla gelen "2'nci adamlar" ise pek ortada yoktur.
Erdoğan'ın bakanları, danışmanları ve genel olarak çevresi, güçleri ve etkileri açısından ona göre puanlansalar, Erdoğan'ın puanı 100 ise, onlarınki herhalde ortalamada 50'leri pek geçemez.
Bu açıdan ülke yönetiminde Erdoğan'ın dediği dedik, çaldığı düdüktür.
Bu da çok yadırganacak bir durum değildir. Çünkü Erdoğan çalışkanlığı, karizması ve diğer üstün yanları ile bir partiyi ve bir kadroyu iktidara taşımıştır.
Bunlar yetmiyor
Ama bunların yetmediği krizler patlak verdiğinde ortaya çıkıyor.
Buna son örnek, tüm dünyayı sarsan ekonomik krize karşı Türkiye'de izlenen politikalardır. Özellikle Başbakan Erdoğan'ın "Bize bir şey olmaz" içerikli söylemleri ve global nitelikli bu krizi iç siyasetin alışılmış polemikleri çizgisinde sunması, dramatik bir yönetim hatasıdır.
Son olarak döviz kurlarındaki hareketliliğin bir ayda yüzde 30 dolayındaki devalüasyona dayanmasının nedenlerini ve sonuçlarını irdelemeden "şimdi de ihracatçılar sevinsin" diye yorumlaması bir hatadır.
Galiba burada da "Çevre"ye eğilmemiz gerekiyor.
Acaba Başbakan bu tür ekonomiye ilişkin metin dışı konuşmalarını yaparken, daha önce hangi çevre ile konuşuyor?
Kimlere danışıyor?
Ona dolar fiyatındaki artışın Türkiye'de dolar mevduatı sahiplerindeki "olumsuz beklentilerden" de kaynaklandığı anlatılmıyor mu?
Ortada bir durum var.
- Toplam YTL mevduatı 3 Ekim'de 285 milyar YTL'ydi. Bu rakam 4 milyar YTL artmış. 289 milyar YTL'ye yükselmiş. Buna karşı döviz mevduatı hesapları 3 Ekim'de 115 milyar dolarken bu 11 milyar dolar azalmış. Döviz mevduatı hesapları 104 milyar dolara düşmüş.
Beklentiler olumsuz
Bu ne demek?
Demek ki, tasarruf sahipleri "Nasıl olsa daha yükselir" diye dolarlarını ellerinde tutuyor. Şimdiki yüksek rakam bile onları tatmin etmiyor.
Demek ki YTL mevduata ek imkanlar sağlansa, mevduat güvencesi artırılsa ve kararlılığı gösteren bir ekonomik önlemler paketi açıklansa, bu dolarlar YTL olarak bankalara dönebilir. Dolar da düşebilir.
Başbakan hep birilerine karşı kuşkularını ve öfkelerini seslendiren tepki konuşmaları yapmak yerine, bu cumartesi ve yarınki pazar günü hem ekonomi kurmayları hem de "piyasa"nın temsilcileri ile bir araya gelse.
Pazartesi sabahı da, bir paket açıklansa... Ama demek ki bunların böyle olması gerektiğini kimse söyleyemiyor Başbakan Erdoğan'a. Demek ki "Çevre" liderleri karşısında suskun, ürkek ve belki de kırgın.
Bu durumda yazık olur parça parça satışa çıkartılacak Merkez Bankası döviz rezervlerine... Türkiye'deki dövizleri yastık altından bankaya getiremezken, yurtdışındaki dövizlerin gelmesine ümit bağlamak da, sadece hayal kırıklığı ile noktalanır.
"Bu gibi durumlarda Turgut Özal nasıl davranırdı" konusunu birileri anlatmalıdır Başbakan'a.