xxxx1
Kriz ve sanat: Havf ve reca
Kur'ân'da insanın azmanlaşabilen, eşref-i mahlûkât düzeyine de çıkabilecek, esfel-i sâfilîn'e de yuvarlanabilecek bir varlık olduğu hatırlatılarak, havf ve recâ arasında, medcezir hâlinde olması gerektiği öğretilir bize.
Medcezir olmadan hayat olmaz; hayatın, dolayısıyla şükrün, huzur ve sükûnetin kadri, kıymeti, değeri ve hayata kattığı derinlik bilinemez.
Aslında krizler, Allah'ın insanlara rahmetinin bir ifadesidir. Çünkü insan, unutan bir varlıktır. İnsana, hatırlama'yı hatırlatan; insanı daima müteyakkız, canlı, hayatta tutan; hayatın anlamını, bizatihî anlamın anlamını daima hatırlatan bir imkândır kriz.
Kriz, insanı rahatsız eder, rahatını kaçırır insanın. Rahatsız edilmeyen, rahatı kaçmayan, rahata alışan insan, başkalarını rahatsız etmekten, başkalarının rahatını kaçırmaktan rahatsızlık duymaz.
Kriz, insana, beşer olduğunu, beşerüstü bir varlık olmadığını ama beşerüstüyle irtibat hâlinde olduğu zaman insanlığını gerçekleştirebileceğini hatırlatır. Mülk'ün Allah'a ait olduğunu, dolayısıyla insanın melikliğe soyunmaması gerektiğini, yağmuru insanın yağdırmadığını, fırtınayı insanın estirmediğini, şimşekleri insanın çaktırmadığını, güneşi her gün hiç aksamaksızın insanın doğdurmadığını, baharı her dâim yeniden insanın getirmediğini hatırlatır.
Krizler, Allah'ın Celâl ve Cemâl sıfatlarının insan hayatında aynı ânda tecellî ettiği müthiş imkânlardır: Rahmân'ın rahmetidir insanlara.
Kriz, insanın haddini, hudutlarını, sınırlılıklarını görmesine imkân tanır. Sınırlılığını fark ettiği andan itibaren ufku genişler insanın; her şey benim ve bana ait dediği andan itibaren ufku daralır, kalbi daralır, vicdanı sırra kadem basar: Dolayısıyla vicdan sahibi bir varlık, bütün imkânlarıyla ve zaaflarıyla vücûda gelemez. Yolculuğa, ufukları aşmaya ve başka ufuklarla buluşmaya çıkma melekelerini yitirir.
İnsan, ancak kriz zamanlarında, "nerede hata yaptım?" diye sorabilir; hatta hayata, varlığa, hakikate, insana dâir en esaslı soruları kriz zamanlarında sorma melekeleri edinir. Daha da önemlisi, insan, ancak kriz zamanlarında hatırlama yetisinin varlığını hatırlar ve soru sorabilme yetileri, hatırladığı ölçüde gelişir ve derinleşir.
Soru sormak, bir meselesi olmaya icbar eder insanı; meselesini gerçekleştirme yolculuğuna çıkarır ve meselesini tahakkuk ettirebilecek bir mesuliyetle donatır.
İşte bütün bu sınırları ve sınırlılıklarını görme, dolayısıyla önünde yürünecek uzun bir yol, keşfedilecek nice derin ve sırlı hakikatler olduğunu fark ve idrak etme, hatırlama, sual sorma, mesele sahibi olma, meselesine sahip çıkacak bir mesuliyetle donanma ameliyeleri sebebiyle, idrak kapılarının alabildiğine açıldığını, mevcut gerçekleri aşma imkânlarının beliriverdiğini fark eder: Farkı fark edebilme, farklılıkları tefrik edebilme kabiliyetlerinin geliştiğini, bütün algılama, duyma, sezinleme, hissetme, idrak etme yeteneklerini kullanabilecek bir düzleme çıktığını müşahede eder: İşte ancak bütün bu süreçlerden sonradır ki, insanın yaratıcılığı ve muhayyilesi alabildiğine engin ufuklara açılmasına imkân tanır insanın.
Sonuçta Allah'ın rahmetinin, cemâl sıfatının tecellî etmesine imkân tanıyan krizler, aslında, en büyük öğretmendir: İnsan, krizler vasıtasıyla her dâim öğrenme hâlindedir: Hayatın ne olduğunu, varlığın nasıl vücûda geldiğini, nasıl vicdana dönüştüğünü, vecd'e nasıl vâsıl olunacağını öğrenir. Krizler, insanı, tecrid etme, tefrik etme, terkip yapma, hakîkati bulma, hakîkat üzere olma yolculuğuna çıkarır ve hakîkati, hayatın hakîkatini keşfedebilme hislerini, idraklerini, kabiliyetlerini geliştirir insanın. Yani umudun kapılarını açar.
Hayatı krizden azade bir şekilde yaşayanlar, umudun ne olduğunu da, büyük krizler patlak verdiğinde ne yapacaklarını da bilemezler.
Medeniyetler için de krizler medeniyetlerin imkânlarını ve zaaflarını hatırlatan, zaaflarının derinliğini göstererek engin imkânlar geliştirmelerine imkân tanıyan ihsanlardır. İnsan, gerçek anlamda düşünmeye kriz zamanlarında başlar. Krizlerin fark edilmesi de, imkânlara dönüştürülebilmesi de, makulat, marifet ve mahsûsat kapıları alabildiğine açılan insanların sanat kabiliyetlerini harekete geçirmeye ve esaslı bir yolculuğa çıkmaya kışkırtır.
Medcezir olmadan hayat olmaz; hayatın, dolayısıyla şükrün, huzur ve sükûnetin kadri, kıymeti, değeri ve hayata kattığı derinlik bilinemez.
Aslında krizler, Allah'ın insanlara rahmetinin bir ifadesidir. Çünkü insan, unutan bir varlıktır. İnsana, hatırlama'yı hatırlatan; insanı daima müteyakkız, canlı, hayatta tutan; hayatın anlamını, bizatihî anlamın anlamını daima hatırlatan bir imkândır kriz.
Kriz, insanı rahatsız eder, rahatını kaçırır insanın. Rahatsız edilmeyen, rahatı kaçmayan, rahata alışan insan, başkalarını rahatsız etmekten, başkalarının rahatını kaçırmaktan rahatsızlık duymaz.
Kriz, insana, beşer olduğunu, beşerüstü bir varlık olmadığını ama beşerüstüyle irtibat hâlinde olduğu zaman insanlığını gerçekleştirebileceğini hatırlatır. Mülk'ün Allah'a ait olduğunu, dolayısıyla insanın melikliğe soyunmaması gerektiğini, yağmuru insanın yağdırmadığını, fırtınayı insanın estirmediğini, şimşekleri insanın çaktırmadığını, güneşi her gün hiç aksamaksızın insanın doğdurmadığını, baharı her dâim yeniden insanın getirmediğini hatırlatır.
Krizler, Allah'ın Celâl ve Cemâl sıfatlarının insan hayatında aynı ânda tecellî ettiği müthiş imkânlardır: Rahmân'ın rahmetidir insanlara.
Kriz, insanın haddini, hudutlarını, sınırlılıklarını görmesine imkân tanır. Sınırlılığını fark ettiği andan itibaren ufku genişler insanın; her şey benim ve bana ait dediği andan itibaren ufku daralır, kalbi daralır, vicdanı sırra kadem basar: Dolayısıyla vicdan sahibi bir varlık, bütün imkânlarıyla ve zaaflarıyla vücûda gelemez. Yolculuğa, ufukları aşmaya ve başka ufuklarla buluşmaya çıkma melekelerini yitirir.
İnsan, ancak kriz zamanlarında, "nerede hata yaptım?" diye sorabilir; hatta hayata, varlığa, hakikate, insana dâir en esaslı soruları kriz zamanlarında sorma melekeleri edinir. Daha da önemlisi, insan, ancak kriz zamanlarında hatırlama yetisinin varlığını hatırlar ve soru sorabilme yetileri, hatırladığı ölçüde gelişir ve derinleşir.
Soru sormak, bir meselesi olmaya icbar eder insanı; meselesini gerçekleştirme yolculuğuna çıkarır ve meselesini tahakkuk ettirebilecek bir mesuliyetle donatır.
İşte bütün bu sınırları ve sınırlılıklarını görme, dolayısıyla önünde yürünecek uzun bir yol, keşfedilecek nice derin ve sırlı hakikatler olduğunu fark ve idrak etme, hatırlama, sual sorma, mesele sahibi olma, meselesine sahip çıkacak bir mesuliyetle donanma ameliyeleri sebebiyle, idrak kapılarının alabildiğine açıldığını, mevcut gerçekleri aşma imkânlarının beliriverdiğini fark eder: Farkı fark edebilme, farklılıkları tefrik edebilme kabiliyetlerinin geliştiğini, bütün algılama, duyma, sezinleme, hissetme, idrak etme yeteneklerini kullanabilecek bir düzleme çıktığını müşahede eder: İşte ancak bütün bu süreçlerden sonradır ki, insanın yaratıcılığı ve muhayyilesi alabildiğine engin ufuklara açılmasına imkân tanır insanın.
Sonuçta Allah'ın rahmetinin, cemâl sıfatının tecellî etmesine imkân tanıyan krizler, aslında, en büyük öğretmendir: İnsan, krizler vasıtasıyla her dâim öğrenme hâlindedir: Hayatın ne olduğunu, varlığın nasıl vücûda geldiğini, nasıl vicdana dönüştüğünü, vecd'e nasıl vâsıl olunacağını öğrenir. Krizler, insanı, tecrid etme, tefrik etme, terkip yapma, hakîkati bulma, hakîkat üzere olma yolculuğuna çıkarır ve hakîkati, hayatın hakîkatini keşfedebilme hislerini, idraklerini, kabiliyetlerini geliştirir insanın. Yani umudun kapılarını açar.
Hayatı krizden azade bir şekilde yaşayanlar, umudun ne olduğunu da, büyük krizler patlak verdiğinde ne yapacaklarını da bilemezler.
Medeniyetler için de krizler medeniyetlerin imkânlarını ve zaaflarını hatırlatan, zaaflarının derinliğini göstererek engin imkânlar geliştirmelerine imkân tanıyan ihsanlardır. İnsan, gerçek anlamda düşünmeye kriz zamanlarında başlar. Krizlerin fark edilmesi de, imkânlara dönüştürülebilmesi de, makulat, marifet ve mahsûsat kapıları alabildiğine açılan insanların sanat kabiliyetlerini harekete geçirmeye ve esaslı bir yolculuğa çıkmaya kışkırtır.