Hakkı ERÇETİN

Hakkı ERÇETİN

Köz Kovası

 

Bundan yaklaşık 15 yıl öncesiydi. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği uluslararası nitelikteki bir programa katılan şahıslardan bir kaçı program sonrasında bazı yerleri ziyaret etmek ve nargile içmek istediklerini belirttiler. Misafirlerin bu isteğini yerine getirme ve onlara eşlik etme görevi Kenan kardeşimle birlikte bana kaldı.

Bu misafirlerden bir tanesi dünyaca tanınan bilim adamı Seyyid Hüseyin Nasr, diğeri sonradan müslüman olmuş Meksika kökenli Amerikalı bir profesör ve üçüncüsü de yine dünyaca tanınan ödüllü bir Amerikalı fotoğrafçıydı.

Fotoğrafçı olan zayıf ve oldukça uzun boylu bir tipti. Beyazıt ve civarında birkaç yere uğradıktan sonra nargile içmek için İLESAM ve Rumeli Ocağı derneklerinin lokali olarak kullanılan mekana gitmeye karar verdik. O günlerde kuvvetli bir rüzgar ile sağanak yağmurlar yağmıştı. Bu yağmurlarda rüzgarın etkisiyle yolan yakın duvar boyundaki bir ağaç kırılarak duvarın üstüne düşmüş ve duvarın da kısmen yıkılmasına sebep olmuştu. Yıkılan bu duvar Amerikalı fotoğrafçının dikkatini çekti. Yıkılan duvar ile birlikte ortaya çıkan eski mezarların fotoğrafını çekmek istedi. Fotoğrafı çekerken uygun açıyı yakalamak için geri doğru yürümeye başladı. Ancak kaldırım ortasında bulunan ve kökünde su biriken ağacı fark etmeyip basınca ayağı ıslandı. Önemli değil diyerek fotoğraf çekmeyi tamamladı. Mekana girmek için iç avluya geçtik. İç avluda yer alan giriş koridorunda on adet civarında köz kovası sıralanmış duruyordu. Közleri gören Amerikalı fotoğrafçı hemen ayakkabısını çıkarıp ayağını kurutmaya başladı. Bunun üzerine bir arkadaş ona dönerek; "Bunların ne olduğunu biliyor musun?" diye sordu. Amerikalı "Bilmiyorum" diye cevap verdi. Arkadaş, "Senin düştüğün kaldırım üzerindeki çukurlara düşen çok olur buralarda. Onlar ayaklarını kurutsun diye bu köz kovalarını koyarlar" diye açıklama yapınca fotoğrafçı yalnız olmama rahatlığıyla "Güzel bir uygulama" dedi. Ayağını kurutunca içeriye geçip oturduk.

Çaylar, kahveler ve de nargileler söylendi. İçecekler ile beraber yanmamış nargileler de gelmişti. Çaylarımızı ve kahvelerimizi içerken görevli garson nargileyi yakmak üzere köz kovası ile çıkageldi. Közlerin iyisini seçip nargile kukasının üzerine yerleştirmeye çalışırken, bütün bunların fotoğrafını çekmeye çalışan Amerikalı meselenin özünü anlamış oldu. Bizim arkadaşa dönüp " Yaptığın espri ince ve hoş idi. Bundan dolayı bu köz kovaları benim için nargileden daha çok ayak kurutma aleti olarak hatırlanacaktır" dedi.

Bu köz kovalarının nargile içmek için mi yoksa ayak kurutmak için mi kullanmak gerekir, seçimi size bırakıyorum.

Tramvay

Bir ramazan günü bir dostumla Cağaloğlu'ndaki işlerimizi halledip iftara yetişme derdindeydik. Cağaloğlu'ndaki işlerimizi halledip tramvaya binmek üzere Sultanahmet durağına geçtik.

Durakta tramvayı beklerken aşağıdan gelen bir tanıdığı gördük. Sebebin ne olduğunu tam hatırlamıyorum ama o tanıdıkla o sıralar aramız biraz limoni idi. Belki bizi görmeden geçer gider diye düşündük. Ancak durak kaldırıma çok yakın olduğu ve biz de en kenarda durduğumuz için bizi görmemesi mümkün değildi. Nitekim bizi gördü ve selam verdi. Selam sabahtan sonra "Bu sıralar pek gelmiyorsunuz" diye sitemde bulundu. Biz de "iş güç işte abi, pek fırsat olmuyor" şeklinde geçiştirdik. O sıra aşağıdan tramvay göründü. Bunun üzerine ben "Abi, bize müsaade, tramvay geliyor" dedim. O da "Ne yani, tramvayı bana tercih mi ediyorsunuz" deyince ben de; "Yapma abiciğim, niçin tramvayla kendin aranda bir seçim yaptırıyorsun ki! Tramvaya binip gideceğiz, bunu yapmayıp sana mı binelim?" şeklinde mukabele edince bizimki ne diyeceğini şaşırmış bir hal ve garip bir gülümsemeyle arkamızdan seslendi.

"Sapıklık yapma! Tramvaya bin tramvaya!"

Biz de öyle yaptık zaten.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.