xxx135
Korkulardan kurtulmak !..
Sanki toplum olarak korkularla sarılmış bir halimiz var. Tüm korkularımızın kaynağı da kendimiziz. Bu korkulardan kurtulmak için çözüm aramak ve bulmak yerine sürekli olarak her fırsatta karşılıklı olarak birbirimizi korkutmaya devam ediyoruz. Görüş ve düşüncelerimizi aktarırken karşı tarafı bir takım korkularla sindirmek yerine ürettiğimiz çözümlerle ikna etmeye çalışmıyoruz. Belki bu yolu denesek de karşımızdakileri ikna etmemiz mümkün olmaz ama bir korku topluluğu olmaktan kurtulabiliriz diye düşünüyorum. Kaldı ki demokrasi farklı düşüncelerin varlığı ve temsili demektir. Ancak görünen o ki, bu korkulardan kurtulmak isteyen yok. Herkes yeri geldiğinde aynı yola müracaat ediyor. Çünkü, olay sadece şahıslar arası ilişkilerle sınırlı kalmayıp 'korkut ve yönet' politikası sivil ve asker bürokratlarca Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren strateji haline getirilmiştir. (Misak - Nisan 2010 sayısı)
Halbuki otoriter ve totaliter rejimlere has bu tür uygulamaların demokratik ülkelerde bırakın uygulanmasını akla bile gelmemesi, getirilmemesi gerekir. Son anayasa değişikliğini toplumu bu korkulardan kurtarmak adına atılmış bir adım olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Ancak bunu bile tartışırken eleştirilerimizi hep bir takım sanal korkularımız üzerine bina ediyoruz. Bir taraf laik Cumhuriyetin korumasız kalacağını ileri sürüyor, bir başka taraf demokratikleşme yolunda atılmış bir adım olan anayasa değişikliğine paralel olarak temsilde adaletin sağlanması gerekçesiyle yapılacak yasal düzenleme ile yüzde 10'luk seçim barajının indirilmesini isteyenleri korkutmaya, adete böyle bir istekte bulunanları Nazi Almanyasına dönüş istemekle suçluyor.
Almanya'da 1919-1933 yılları arasında yaşanan siyasi istikrarsız ülkeyi Nazilerin kontrolüne sokmuş, öyle ise barajın kaldırılması da Türkiye açısından benzer tehlikeyi gündeme getirebilirmiş!.. Barajın indirilmesini savunanlar bunu mu istiyorlarmış... Kısacası korkutmak, ülkemizde sadece bir takım sivil ve askeri bürokratların uyguladığı bir stareji değil. Yazarlar bile bir konuyu tartışırken aynı yola başvuruyorlar.
Halbuki yüzde 10'luk baraj temsilde adaleti engelliyor. Seçmenin önemli bir bölümünün verdiği oylar başka partilerin hesabına yazılıyor. Bu ise adalete aykırı olduğu gibi bazı partilere haksız sandalye sağlıyor. Böyle bir uygulamaya birilerinin istikrar adına, insanımızın hazır olmadığı gibi bir gerekçeyle karşı çıkmasını anlarım ama barajın indirilmesini kesin olarak istikrarsızlık sebebi saymak ve sonuç olarak ülkeyi bir karmaşaya sürükleyeceği gerekçesiyle isteyenlerin korkutarak sindirilmesi yoluyla sonuç alma gayreti olarak algılarım.
Elbette barajın indirilmesi Parlamento'da temsil edilen parti sayısını artırabilir. Ama böyle olmayabilirde. Milletin oyu kimsenin cebinde olmadığına göre peşin bir hükümde bulunmak yanlış olur. Tüm siyasi partiler ülke yönetimine talip olduklarına göre bu görevi ille de tek başımıza yapacağız, aksi halde kimseye yönettirmeyeceğiz gibi mantıkla hareket etmemeleri gerekir. Bunun için gerekli tedbirlerin alınması, korkutarak karşı tarafı sindirmekten daha adil ve demokratiktir. Kısacası barajın düşürülmesinin istikrarsızlık sebebi olduğunu söylemek istikrarsızlığın esas sebebini gizlemek anlamına gelir. Çünkü böyle bir durumda eğer siyasi istikrarsızlık ortaya çıkıyorsa bunun sebebi milletin oyları ile Parlamento'ya girmiş olan siyasi partilerdir. Onların kendilerine çeki düzen vermeleri, halkın iradesini sindirebilmeleri gerekir. Adeta halkın iradesini belli partilerde toplamak adına bir tuzak durumunda olan barajın savunulması yerine siyasilerimizin belli bir demokratik anlayışa gelmelerini sağlayacak yayın ve telkinlere ihtiyaç vardır. Çünkü, yüzde 35 oy almış bir partinin Meclis'te yüze 65 sandalyeye sahip olması sonucu verebilen barajın savunulması normal şartlarda mümkün değildir. Ama korkuyla sindirilmiş bir ülkede bu yol hâlâ geçerliliğini koruyabiliyor. Bir yandan sistemi sivil ve asker bürokrasinin vesayetinden kurtaralım derken bu defa bir başka vesayetin, korkunun peşine düşülmesi yanlıştır. Bir yanlışın bir başka yanlışla düzeltilmesi mümkün olmaz.