Selma ÖZTÜRK
Kitabı İndiren O’dur ve Yine O Koruyacaktır
Hicr suresinin ( Kuran’ı - Kerim’in 15. suresidir) 9. ayetinde Allah-u Teala şöyle ifade buyurmaktadır: “Muhakkak Zikr’i (Kuran’ı) Biz indirdik ve onun koruyucusu muhakkak Biziz.” İlk bakışta bu Ayet-i Kerim’e herbirimiz için çok tabii ve doğal karşılanacaktır belki. Elbette ki Kuran’ı Kerim Allah tarafından indirdirilmiştir, aksisi düşünülebilir mi ki diyebiliriz. Lakin bu ayetin içeriği hakkında biraz daha derin düşüncelere dalıp, tefekkür edersek, bu ayetin ehemmiyetini ve önemini, emniyeti ve güvenini daha iyi anlamış olacağız.
Herşeyden önce şöyle bir tespitte bulunmak mecburiyetindeyiz. Her ne kadar da Kuran’ı Kerim’in Türkçe’ye ve diğer lisanlara tercümeleri mevcut ise de, bu tercümelerin kesinlikle bire bir çevirisinin olmadığını ve daima bir eksiz ve yetersiz tarafının var olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bir lisanı takribi bir şekilde başka bir lisana çevirmek mümkündür elbet. Lakin çevirilerde daima bir eksiklik payı vardır. Bu, Kuran’ı Kerim tercümelerinde de böyledir. Yani yüce kelamı tam manasıyla Türkçe’ye veya başka lisanlara çevrilmesi mümkün değildir. Mümkün olmadığı için de, onu kendi has diliyle, yani Arapça lugatıyla anlamak ve algılamak daha müsait ve münasiptir. Dolayısıyla Kuran’ı Kerim’i tam anlamıyla anlamak için, onun üslubunu ve belagatını hissetmek için orijinal lisanına başvurmakta fayda vardır. Arapça lisanı geniş ve zengin olmasıyla beraber aynı zamanda kısa ve öz bir dildir. Başka lisanlarda olmayan tek bir harf ile engin manalar ifade etmek gücüne sahip bir lisandır.
Mana bakımından ise bu ayet iki önemli meseleyi ele almış ve iki mühim içerik taşımaktadır. Evvelen Allah-u Teala Kuran’ın kendisi tarafından indirildiğini beyan ediyor ve hemen bu beyanın ardından indirmiş olduğu o kitabı -kendisine ait olduğu için- kendisinin koruyacağını vurguyla açıklıyor. Kuran’ın sahibi O olduğu için, teminatını (garantisini) de O veriyor.
İlgi çeken hususlardan biride şu. Ayette Allah kitaptan bahsederken “Kuran” kelimesini kullanmıyor da, “Zikir” diyor, yüce kitabını kasten. Kuran’ı-Kerim’in bir çok ismi ve eşanlamları vardır. (Kitap, Beyan, Nur, Furkan, Burhan vs. gibi). Burada Allah kitabı kastedilirken “Zikir” lafzının seçilmesi göze çarpıyor. Yani çok zikredilen, hatırlayan ve hatırlatan anlamına gelen bir ifadedir bu. Demek ki, Kuran-î Kerim insanlara sürekli birşeyleri hatırlatır ve onlarda mütemadiyen birşeyleri tazeler. Sürekli yeniler ve bilinçlendirir insanı. Yüce Allah burada boşuna “Zikir” demekle Kuran’ı kastetmemiş. Seçmiş olduğu her kelimede ve bu seçiminde belli bir sebep ve derin bir mana yatmaktadır. Tabii ki görene ve görmek isteyene...
Burada dikkat çeken bir başka unsur daha var. Allah bu ayette ifadesini yaparken, “Ben” demiyor da, “Biz” diyor. Yani kendisi hakkında konuştuğunda “Tek” ve “Vahid” olmasına rağmen, tekil (müfret) değil de çoğul (cem) ifadesini kullanıyor. “Ben” yerine “Biz” demeyi tercih ediyor ve uygun görüyor. “Biz indirdik” ve “koruyucusu Biziz” diyen yüce Allah Kuran’ın bazı yerlerinde böyle yapar, böyle ifadelendirir. (Biz yarattık, Biz yaptık gibi). Bunun sebebi ise iki türdür. Birincisi, kendisinin büyüklüğünü ve yüceliğini tekrar belirleyip, vurgulamak için daha geniş olan “Biz” kelimesiyle tarifte bulunuyor ve böylece “Allah-u Ekber” düsturunun altını bir kez daha çizmiş oluyor. İkinci unsur ise Kuran’ı Kerim’deki edep ve ahlak anlayışının burada dile gelmesidir. “Ben” yerine “Biz” demekle Allah insanlara, yani Kuran’ı okuyanlara önemli bir mesaj ve gizli bir ikazda bulunuyor: “Allah-u Teala bile kendisi hakkında konuştuğunda “Biz” diyebiliyor da, O’na bağlı ve O’na muhtaç olan insanoğluna ne oluyor, kibirlenip böbürleniyor ve “Ben” diyerek enesini pofpofluyor aceba?” düşüncesi yatıyor buradaki “Biz”in altında...
Cümleyi birazda grammer (nahiv) açısından tahlil edecek olursak, şu sonuca varıyoruz. Allah-u Teala cümleye “Inna” ( ﺇﻨّّﺎ) kelimesiyle giriş yapıyor. “Inna” kelimesi aslen “Inne” ve “Na” parçalarından ibaret bir kelimedir ve “Muhakkak Biz” anlamını taşır. Ardından “Nahnu” ﴿ﻨﺤﻦ﴾yani “Biz” zamirini kullanıyor ve hemen bunun peşinden “Nezzelna” ﴿ﻨﺰﻠﻨﺎ﴾“Biz indirdik” fiiliyle cümleyi noktalıyor. Yani burada kırık mana verecek olursak, şöyle bir anlam çıkartabiliyoruz: “Muhakkak BİZ, BİZ ve yine BİZ indirdik” diyor Allah. Veya “Muhakkak kitabı indiren BİZİZ, BİZİZ ve yine BİZİZ” diyor. Zerre kadar şek ve şüphe, zerre kadar olumsuz tahmin bırakmayan bu ayetle kendisinin Kuran’ı indirdiğini üç kez peş peşe vurgu üstüne vurguyla işaret ediyor. Sırf “Nezzelnaz-zikre” de diyebilirken, “İnna, nahnu, nezzelnaz-zikre” diyor Allah. Cümlenin ilk kısmı böyle. İkinci kısmında ise yine “İnna” ile devam ediyor ve orada koruyucu, muhafaza eden anlamına gelen “Hafizun” (İsm-i fail) kelimesinden önce bir lam ﴿ﻞ﴾harfini koyuyor ve tek bir harf ile burada bir te’kit (tekrarlama ve sağlamlaştırma) daha yapıyor. Yani tek bir harfin vurgusuyla “Muhakkak”, “Şüphesiz” anlamını taşıyan bu lam harfi ile “İnna” kelimesini kuvvetlendirip sağlamlaştırıyor ve “Muhakkak onun koruyucusu Biziz.” diyor.
Hiç bir tahrif, hiç bir eksik ve hiç bir fazlalık içermeyen o yüce ve kutsal kitap budur işte... Onun sahibi olan yüce Allah ise gücü ve kuvvetini, varlığını ve kudretini bu ayetle mükemmel bir şekilde kullarına sunuyor ve inanan insanların yüreğine adeta su serpiyor. Kıyamete kadar kitabını ve dinini koruyacak olan ümit kaynağımız Allah bizleri ferahlatıp rahatlatıyor adeta.
Bizler ise bazen işlerimizi yaptığımızda yapanın kendimizin olduğunu zannederiz. Zahirde bu belkide böyledir. Fail: BENDENİZ. Ama batında (gizlide) daima yaptıran birinin olduğunu unutmayalım. Allah Rasulude Bedir savaşında Mekke müşriklerinin yüzüne toprağı attığında kendi elleriyle atmıştı o toprağı ve atanın kendisinin olduğu zannına kapılmıştı belki... Lakin Allah Enfal suresinin 17. ayetinde (8:17) o toprağın Rasulullahın atmadığını, atanın, daha doğrudu attıranın Allah bizzat kendisinin olduğunu apaçık bir şekilde ifade ediyor.
Ayetten çıkaracağımız öğüt ise şu:
Allah nurunu tamamlayacaktır! Biz istesek de, istemesek de bu böyledir. Bazıları istese de, istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. Allah nurunu tamalıyacaktır, efendim! Çünkü güç güçten üstündür. Güçlü güçlü olduğunu zanneder. Belkide güçlüdür kendi anlayışına göre. Ama bilmez ki güçünün üstünde başka bir güç daha olduğunu. Evet, Allah nurunu tamalıyacaktır. Bu böyledir! Burada önemli olan tek şey ise şudur: O nurunu tamalayacaktır elbette. Fakat O tamamlarken, O’nun nurundan payımızı almak ve bu tamamlama sürecinde bizimde payımızın, katkımızın olması önemlidir. Allah nurunu tamamlarken bizlere de bir gün ömrümüzün sonunda geriye dönüp baktığımızda “Benim de bir kıvılcım kıymetinde dahi olsa, bir katkım ve payım oldu elhamdulillah!” diyebilmek vardır...
Selma Öztürk - Habername
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.