Demliyazılar
Kırkbir Kere Maşallah (Bana)!
Nasip olursa Nisan'ın yirmisinde kırkımı devireceğim.
Az bir zaman kaldı.
Kırkbir kere maşallah diyecekler artık bana.
Dile kolay değil kırk yılı devirmek.
Tepeden inmeye başladık.
Ama ne inme?
Hızlı hızlı.
Arkaya dönüp bakıyorsun bu kırk yıl nasıl geçti diye.
Belki dolu dolu geçti ama anlatmaya kalksan kırk yılı kırk dakikada anlatırsın.
Önemli olan kırk yılın dolu dolu geçmesi değil hakkıyla geçmesi.
Rabbimin verdiği bu ömrü acaba O’nun dediği gibi mi geçirdim yoksa O’nun emrinin dışında mı geçirdim?
O bize bir ömür vermiş.
Kimine kırk yıldan fazla, kimine de kırk günden az.
Kimse bilmiyor ölüm anını.
O ne bir saniye ileri, ne de geri.
Tam vaktinde gelecek Azrail a.s. ve bizi buradan alıp götürecek.
İşte sorgu, suale en güzel cevapları verebilmek için Rabbimizin bize bahşettiği bu ömrü en akıllı şekilde kullanabilmektir tek gayemiz.
Evet, geçti kırk yıl.
Bebektim, çocuktum, gençtim ve şimdi olgunluğun zirvesine ve daha da ömrüm olursa ihtiyarlığa doğru gidiyorum.
Bu zaman zarfında;
Nice dostlarım oldu, elbet düşmanlarım da.
Nice aşklarım oldu, nice de acılarım.
Kimi zaman güldüm, kimi zaman hüzünlendim.
Kimi zaman dertlerle boğuştum, kimi zaman da zevklere gark oldum.
Ölümü tatmadım ama ölüm acısını sinemde hissettim bazı zamanlar.
Sevdiklerim göç etti gitti bu diyardan, hiç arkasına bakmadan.
Oradan bize haber gönder(e)mediler.
Biz de onların yanına varacağız elbet.
Belki yarın, belki yarından da yakın bir zamanda.
Giderken öbür tarafa ne alıp götüreceğiz ki?
Koca bir hiç!
Götürseydi Karunlar götürürdü, Sultan Süleymanlar götürürdü.
Ama giderken bırakacağımız nice şeyler var.
Ne güzel de ifade etmiş Rahmetli koca Milli Şairimiz Mehmed Akif;
"Ölen insan mıdır, ondan kalacak şey: eseri;
Bir eşek göçtü mü, ondan da nihayet: semeri"
Evet, arkamızdan bir eserimiz olmalı bırakacak.
Belki bir kitap, belki bir yapı, belki bir eşya, belki bir sadak-ı cariye, belki de en azından bir tebessüm.
Hayırla yâd edilecek en ufak bir şey olmalı.
Kitap yazamayız, hayır hasenat bırakamayız ama güzel ahlâkımızı dostlarımızın zihinlerine kazıyabiliriz.
Onun için ne yapmalıyız?
Kalp kırmamalıyız, gönülleri fethetmeliyiz.
Sevmeliyiz Allah’ın rızasını kazanmak için tüm Allah’ı sevenleri.
Küs kalmamalıyız şu birkaç günlük dünyada.
Saygımızı ve saygınlığımızı yitirmemeliyiz.
Vefasız olmamalıyız.
Hele ki bizi büyüten anamıza, babamızla bizleri eğiten ve hayata yetiştiren hocalarımızı her zaman muhabbetle anmalıyız.
Dürüst olmalıyız.
Dik duruşumuzu sergilemeliyiz.
Süklüm püklüm olmamalıyız batıl karşısında.
Hakkın daima savunucusu olmalıyız.
Kendi adamımız diye kimseyi kayırmamalı hak ile karar vermeli ve muamele etmeliyiz.
Haksızlık yapanlara kesin tavrımızı göstermeliyiz.
Korkak olmamalıyız.
Dirayetli olmalıyız.
Vakarlı durmalıyız ama asla kibirli olmamalıyız.
Dışımız içimizin cilalı aynası olmalı.
Riyakâr ve hain olmamalıyız.
Bunlar bizim en güzel prensiplerimiz olmalı.
Bu prensipler belki bu dünyada bırakabileceğimiz en büyük eserler.
Eğer bu eserleri bırakamazsak bir merkebin bıraktığı semerden daha değersiz şeyler bırakmış oluruz.
Evet…
Dile kolay kırk yıl.
Rabbim bundan sonra bana ve sizlere vereceği ömürleri dolu dolu ama hakkıyla geçirmeyi, Furkan sahibi olmayı, iz’an sahibi olmayı, hayırlı dostlarla yaşamayı nasip eylesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.