xxx33
Kimin demokrat kimin laik olduğunu anlamak kolay değil...
Tüm toplum kesimleri için söz konusu değil tabii.
Ama "yüksek sesli azınlık" içinde müthiş bir "kimlik bunalımı" var.
Hemen herkes bir yandan kendisini savunmaya çalışmakta, bir yandan da karşıt görüş sahiplerini kendince kategorize etmekte.
Dikkatinizi çekmiyor mu?
Son günlerde "Ben de demokratım ama..." diye başlayan yazıların ve açıklamaların sayısı oldukça arttı.
- Ben de demokratım ama halkın oy verdiği her partinin iktidar olmasına da herhalde kayıtsız şartsız evet diyeceklerden değilim.
- Ben de demokratım ama başı açıklarla başı kapalıların eşit haklara sahip olmalarını asla savunamam.
- Ben de demokratım ama dağdaki çobanla bir yargıcın oyu aynı değerde olabilir mi?
Böylesine uzayıp gidiyor "Ben de demokratım ama"lı açıklamalar.
Tabii sadece demokrat olmaya dönük değil bu kimlik açıklamaları.
"Laiklik" de bu çerçevedeki açıklamalara zemin oluşturmakta.
Geçenlerde bir sayın okurum şöyle yazmıştı bana:
- Ben laik değilim ama eşimin çalışmasına izin veriyorum.
Demokratlık konusunda kavram kargaşası ne kadar yoğunsa, laiklik de aynı ölçüde kafaları karıştırıyor.
"Jakoben Laiklik" ve "Demokrat Laiklik" ayrımı olanca yoğunluğu ile sürmekte.
Atatürk sevgisi
Mesele "Atatürk sevgisi"ne gelince durum daha da karmaşıklaşmakta.
Sağ-sol kavgasının tırmandığı yıllarda, bir kesim kalpaklı Atatürk, bir kesim de fraklı Atatürk posterleri ile kendilerinin Ata'ya daha yakın olduklarını anlatmaya çalışırlardı.
Bugün de Atatürk'ün ayrıldığı eşi Latife Hanım'ın başı kapalı ve başı açık fotoğrafları, güncel siyasetin kamplaşmalarında yer alıyor.
Tabii bir de "Sol"un ne olduğu ve ne olmadığı konulu kargaşa var.
Bir ankette Türklerin yarıdan çoğunun "Ben sosyal demokratım" dediği sonucu çıkmıştı geçenlerde.
Bu açıdan bakıldığında CHP'nin bugünkü yönetim kadrosunun da "Biz sosyal demokratız" dedikleri tabii hemen hatırlanıyor.
Özal'ın seslendirdiği "Oynak merkez" gerçeği hâlâ geçerli ise ve kimin sağda kimin solda olduğu bugünkü dünyada gerçekten kestirilemiyorsa, acaba bir başka ayıraç mı bulunması gerekiyor sol ve sağ ayrımında?
Çok bilinen bir tanımlama vardır.
- Burjuvanın kalbi solda, cüzdanı sağdadır, denilir bu tanımlamada.
Burada da "Türkiye'de burjuvazi var mı" sorunsalı çıkıyor karşımıza.
Yeni burjuvazi
Bazılarına göre, Anadolu'nun esnafı tüccar, zanaatkârı da sanayici oldu ve "Yeni burjuvazi" kimliği ile İstanbul burjuvazisi karşısında yerini alıyor.
Bir tanıma göre bu yeni burjuvaların ufukları açık ama eşlerinin başları kapalı. Bütün bu durumlar üzerine sosyologlar fikir yürütürken, kimlik bunalımını aşmaya çalışanlar da kendilerince yorumlar getiriyorlar duruma.
Örneğin kısa süre önce "Mahalle baskısı" olgusunun laik yaşam tarzını tehdit ettiği ileri sürülüyordu.
Şimdi bunun karşısına "Yargı baskısı"nın getirilmesi gibi bir girişim başlatıldı.
Ama yargının önünde sade "Kapatma" değil "Ergenekon" da var şimdi.
Burada da bazıları "Kapatma Davası"na, bazıları da "Ergenekon Davası"na dışarıdan müdahale edilmemesi gerektiğini söylüyor ve yargının bağımsız olmasını savunuyor.
Bu arada "Sessiz Çoğunluk" bütün bu durumları sadece izlemekte.
Onların sesini, ilk genel seçimde yeniden duyacağız.
Ama "yüksek sesli azınlık" içinde müthiş bir "kimlik bunalımı" var.
Hemen herkes bir yandan kendisini savunmaya çalışmakta, bir yandan da karşıt görüş sahiplerini kendince kategorize etmekte.
Dikkatinizi çekmiyor mu?
Son günlerde "Ben de demokratım ama..." diye başlayan yazıların ve açıklamaların sayısı oldukça arttı.
- Ben de demokratım ama halkın oy verdiği her partinin iktidar olmasına da herhalde kayıtsız şartsız evet diyeceklerden değilim.
- Ben de demokratım ama başı açıklarla başı kapalıların eşit haklara sahip olmalarını asla savunamam.
- Ben de demokratım ama dağdaki çobanla bir yargıcın oyu aynı değerde olabilir mi?
Böylesine uzayıp gidiyor "Ben de demokratım ama"lı açıklamalar.
Tabii sadece demokrat olmaya dönük değil bu kimlik açıklamaları.
"Laiklik" de bu çerçevedeki açıklamalara zemin oluşturmakta.
Geçenlerde bir sayın okurum şöyle yazmıştı bana:
- Ben laik değilim ama eşimin çalışmasına izin veriyorum.
Demokratlık konusunda kavram kargaşası ne kadar yoğunsa, laiklik de aynı ölçüde kafaları karıştırıyor.
"Jakoben Laiklik" ve "Demokrat Laiklik" ayrımı olanca yoğunluğu ile sürmekte.
Atatürk sevgisi
Mesele "Atatürk sevgisi"ne gelince durum daha da karmaşıklaşmakta.
Sağ-sol kavgasının tırmandığı yıllarda, bir kesim kalpaklı Atatürk, bir kesim de fraklı Atatürk posterleri ile kendilerinin Ata'ya daha yakın olduklarını anlatmaya çalışırlardı.
Bugün de Atatürk'ün ayrıldığı eşi Latife Hanım'ın başı kapalı ve başı açık fotoğrafları, güncel siyasetin kamplaşmalarında yer alıyor.
Tabii bir de "Sol"un ne olduğu ve ne olmadığı konulu kargaşa var.
Bir ankette Türklerin yarıdan çoğunun "Ben sosyal demokratım" dediği sonucu çıkmıştı geçenlerde.
Bu açıdan bakıldığında CHP'nin bugünkü yönetim kadrosunun da "Biz sosyal demokratız" dedikleri tabii hemen hatırlanıyor.
Özal'ın seslendirdiği "Oynak merkez" gerçeği hâlâ geçerli ise ve kimin sağda kimin solda olduğu bugünkü dünyada gerçekten kestirilemiyorsa, acaba bir başka ayıraç mı bulunması gerekiyor sol ve sağ ayrımında?
Çok bilinen bir tanımlama vardır.
- Burjuvanın kalbi solda, cüzdanı sağdadır, denilir bu tanımlamada.
Burada da "Türkiye'de burjuvazi var mı" sorunsalı çıkıyor karşımıza.
Yeni burjuvazi
Bazılarına göre, Anadolu'nun esnafı tüccar, zanaatkârı da sanayici oldu ve "Yeni burjuvazi" kimliği ile İstanbul burjuvazisi karşısında yerini alıyor.
Bir tanıma göre bu yeni burjuvaların ufukları açık ama eşlerinin başları kapalı. Bütün bu durumlar üzerine sosyologlar fikir yürütürken, kimlik bunalımını aşmaya çalışanlar da kendilerince yorumlar getiriyorlar duruma.
Örneğin kısa süre önce "Mahalle baskısı" olgusunun laik yaşam tarzını tehdit ettiği ileri sürülüyordu.
Şimdi bunun karşısına "Yargı baskısı"nın getirilmesi gibi bir girişim başlatıldı.
Ama yargının önünde sade "Kapatma" değil "Ergenekon" da var şimdi.
Burada da bazıları "Kapatma Davası"na, bazıları da "Ergenekon Davası"na dışarıdan müdahale edilmemesi gerektiğini söylüyor ve yargının bağımsız olmasını savunuyor.
Bu arada "Sessiz Çoğunluk" bütün bu durumları sadece izlemekte.
Onların sesini, ilk genel seçimde yeniden duyacağız.