Kim kaybeder?

Şu son günlerde Türkiye ile İsrail arasında yaşananları doğru okuyabilmek için iki yıl öncesine dönmemiz gerekiyor.

6 Eylül 2007'de…

İsrail savaş uçakları, Suriye'de bir “askeri bina”yı vururken Türkiye'nin hava sahasını kullanmışlardı…

Yani, İsrail uçakları sadece Suriye'nin hava sahasını değil, bizim hava sahamızı da ihlal etmişlerdi.

İsrail'in, Türkiye ile Suriye'nin arasını bozmaya yönelik bu saldırısı amacına ulaşamadı; aksine Suriye ile olumlu ilişkilerimiz “inanılması güç” bir seviyeye ulaştı.

*

Şimdi de…

İsrail'in Suriye'ye saldırısından yalnızca beş gün sonra ne olduğunu hatırlayalım.

Ankara-Kurtuluş'taki bir kapalı otoparkta bomba yüklü bir araç bulunmuştu!

“Altı yüz kilo gübre bombası ve kimyasal malzeme yüklü” lacivert bir araçtı.

Hadisenin kamuoyuna yansımasından birkaç dakika sonra “dezenformasyonun kralı” yapılmış; eylemin ortaya çıkarılmasını sağlayan bilginin CIA'den geldiği yalanı medyaya fısıldanmıştı.

Türkçesi, “Ankara'nın CIA sayesinde büyük bir tehlikeden kurtulduğu” fikri zihinlere yerleştirilmek isteniyordu.

Dahası…

Türkiye bombalı aracı konuşurken, “Bin Ladin'in Ankara'dan da söz ettiği” yeni bir “videosu” ortaya çıkıvermişti!

Eylemin arkasındaki asıl gücü/mekanizmayı gizlemek, hedef şaşırtmak için klasikleşmiş kurgusal “Ladin Videosu” gösterime girmişti.

*

O “bombalı araç”la Ankara'ya…

“İsrail savaş uçaklarının hava sahanızı ihlal ederek Suriye'yi vurması olayının arka planını kurcalamaktan vazgeçin, aksi taktirde başkentinizde bombalar patlar!” denilmek isteniyordu.

Ezcümle, 6 Eylül 2007'de İsrail savaş uçaklarının Suriye'ye saldırmasıyla 11 Eylül 2007'de “Kurtuluş'taki kapalı otoparkta bulunan bomba yüklü minibüs” arasında birebir ilişki vardı.

*

Tam bu noktada arşivimizi açalım ve Cumhuriyet gazetesinde saldırıdan bir ay sonra yayınlanan bir habere göz atalım:

“İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz'in Savunma Bakanlığı kaynaklarına dayandırdığı haberinde,

İsrail'e gidecek olan Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın Suriye'de bir hedefi vuran İsrail uçaklarının Türkiye hava sahasını ihlal etmesi konusunu gündeme getirmeyeceği belirtildi.” (13 Ekim 2007)

Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ise 30-31 Ekim 2007 tarihleri arasında İsrail'e yapacağı resmi ziyareti ertelemişti.

*

İki yıl sonrasında, 2009'un Ekim ayındayız.

Ankara “One Minute” Süreci'ni devam ettiriyor.

Türkiye, bir yandan İsrail'i Konya'daki Anadolu Kartalı Tatbikatı'ndan dışlarken, diğer yandan Suriye ile stratejik kararlara imza atıyor.

Suriye Savunma Bakanı “Daha önce Türkiye ile yaptığımız sınırlı tatbikatlar artık daha kapsamlı olacak” diyor.

Jerusalem Post ise “Suriye Dışişleri Bakanı'nın Türkiye ile Suriye'nin geçen hafta askeri tatbikat yaptıklarına” dair bir beyanda bulunduğunu öne sürüyor.

*

İsrail basınında Türkiye'ye öfke saçan yazılar göze çarpıyor.

Türkiye ile savunma sanayi alanındaki işbirliğine son verilmesinden tutun da; İsrail'in “Ermeni soykırımı” tasarılarının geçmesi için çabalaması gerektiğine kadar bir dizi “aba altından sopa gösteren” akıl vermeler gırla gidiyor.

Bakınız, bütün bu babalanmalar beyhude…

Bu saatten sonra…

İsrail'in Türkiye'ye herhangi bir cevabi hareket çekmesi durumunda; “One Minute” Süreci'nin dozajını artıracağını, uzayıp gideceğini öngörebilmek hiç de zor değil!

*

“One Minute” olayından hemen sonra…

“Eyvah, çok yanlış yaptık. İsrail bunun hesabını bizden sorar!” yollu yazılara imza atan kimi iliştirilmiş kalemler vardı…

Son gelişmeler üzerine, bu meslektaşlarımız “Türkiye zararlı çıkmaz. Kaybeden İsrail olur!” diyorlar!

Önceki ve Sonraki Yazılar