A.Kerim KARAAĞAÇ
KERBELA'YA YOLCULUK
Hz. Hüseyin, Medine- i Münevvere'de hayatına devam ediyordu. Tam o sırada, Şam valisi olan Muaviye'nin vefatından sonra, yerine oğlu Yezid geçti. Yezid ise gençliğini çölde dayıları Kelboğullarının yanında geçirmiş; eğitim olanağı bulamamış ve o dönemde halifelik sorumluluğunun altında ezilebilecek bir şahsiyetti. Halife olmak için mücadele etmiştir ancak, yaşadığı dönemin yöneticisi olabilecek bir insan değil, aksine devlet işlerinden anlamayan, kabiliyetsiz, basireti körelmiş bir kişiydi. Bundan dolayı hakkaniyet duygusu güçlü olanlar, zamanla onun zorba baskılarına maruz kalacaklardı. Yezit başa geçer geçmez. Kendi makamını sağlamlaştırmak için, Medine valisi Velid'e bir mektup gönderdi:
"Yazım sana geldiği zaman, öncelikle Ali'nin oğlu Hüseyin'i, Ömer'in oğlu Abdullah'ı ve Zübeyr'in oğlu Abdullah'ı buldur. Onların, bana biatlarını sağla!" emrini verdi. Vali hemen üçünü de davet etti. Hz.Hüseyin (r.a.), ev halkıyla kendisine bağlı dostlarını yanına alıp hükümet konağına gitti ve etrafındakilere kapıda şu emri verdi:
"Ben içeriden çıkmadıkça, sakın buradan bir adım olsun ayrılmayınız! Bir ses işitirseniz, hemen içeriye dalınız!."
Kendisi cesur adımlarla yürüyerek hükümet konağına girdi. Velid, kendisinden biat etmesini istedi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin;
"-Gizli iş yapmak bize yakışmaz, bia'tin aşikare olması gerekir." buyurdu.
"-Ya Hüseyin, istediğin gibi olsun!.." dedi. Orada bulunan biri hemen atıldı:
"-Ya Velid! Ne yapıyorsun sen? Eğer Hüseyin biat etmeden gidecek olursa nice kanlar dökülmedikçe yola gelmez. En iyisi hapset. Hazır ele geçmişken onu bi'ate zorla."
Hz. Hüseyin (r.a.) bir aslan gibi yerinden sıçradı ve ortalığı çınlattı:
"-Ey mor suratlı adamın oğlu! Yalan söyledin... Vallahi, sen alçaklaştın!"
Kainatın Efendisi'nin torunu böylece kükredikten sonra Velid'in yanından ayrıldı, adamlarını peşine taktığı gibi evinin yolunu tuttu... Vali, bu defa Abdullah İbn-i Zübeyr'e adam gönderip onu çağırttı. İbn-i Zübeyr (r.a.) bir günlük mühlet isteyip, ertesi gün geleceğini söyledi. İbn-i Zübeyr gece vakti, kardeşi ve adamlarıyla beraber, yükte hafif olarak nesi varsa alıp, Mekke istikametinde yola çıktı... Vali, arkalarından asker gönderdiyse de onlara yetişemediler...
Vali ve adamları onlarla meşgul iken Cenab-ı Hüseyin (r.a.), yol hazırlıklarını yerine getirip ertesi günün akşamı, kendi ev halkını, kardeşlerini ve kardeşlerinin çocuklarını yanına toplayarak hazırlıklara başladı. Kardeşi Muhammed İbn-i Hanife, Peygamber şehri Medine'de kaldı. Muhammed İbni Hanife de, kardeşleri Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i çok seviyordu. Babası Hz. Ali, ağabeylerine o kadar düşkündü ki, münafıklar bir defasında ona şöyle demişlerdi;
"-Baban Ali seni sevmiyor, hep ağabeylerini koruyor, senin canın yok mu, hep seni zor ve zahmetli işlerde kullanıyor, aksine onları kolluyor." dediler. Kıymetli insan, onlara nezih bir cevap verdi;
"Ağabeylerim, babamın gözü gibidir, ben ise babamın eli gibiyim. Tabiatı icabı elleriyle gözlerini korumaktadır." cevabını vermişti. Takdir-i ilahi, onun sefere katılmayışında, Kerbela vakasından sonra şehitlerin öcünü almak için kurulan orduyu bizatihi yönlendirmesi gizlidir...
Hz. Hüseyin (r.a.) vedalaşırken, sanki bütün anıları gözlerinin önünden akıp gitmişti. Saadetli günleri aklına geldi, hüzünle kederlendi. Babasına olan düşmanlıklarını, Hulefa-i Raşidini şehit etmelerini düşündü ve işte şimdi bunu da İslam adına yapanlar karşısındaydı. Sonuçta bu güruh, şimdi de Ehl-i Beytin zürriyetini kesmek için biricik kardeşini şehit etmiştiler. Sabrı taşmıştı zaten. Ama vazife zamanı şimdi gelip çatmıştı ve gizlilik perdesinde örtülü olan hikmet sırları, sebeplerini hazırlayarak ortaya çıkıyordu. Gözleri ufuklara dalmıştı ve korkunun zerresi dahi yoktu.. Şüphesiz kaza yayından, kader oku fırlatılmıştı. Artık tedbir siperi o kader okunun hedefine varmasına mani olamazdı. Kainatın efendisine sığındı. Sabahlara kadar dua ve niyaz ile münacaat etti. Hz. Hasan'ın ve annesi Hz. Fatıma'nın kabrini ziyaret ederek adeta onlarla buluşmak üzere vedalaştı. Göz nuru çocuklarını bağrına basarak, Mekke'ye doğru yola koyuldu. Peygamber torununun Medine'yi bırakışı halka pek zor geldi. Mü'min gönüller onun hasretiyle hüzünlendiler... Gözlerden iplik iplik yaşlar döküldü... Bu, yeni bir çilenin, yeni bir gecenin başlangıcıydı. İmanın billurlaşmış nurdan abidesi Hz.Hüseyin (ra) yolda kendilerine rastlayanlarla beraber yol alıp Mekke'ye vardı. Beyt-i şerife iltica etmiş arkadaşlarıyla beraber bir köşede ibadet ile meşgul idi. Beyt-i şerife girenlerin her türlü taarruzdan korundukları Allah'ın evine sığındılar. Mekke'nin ileri gelenleriyle görüşmeye başladılar...
Bu sırada Kufe ahalisi, Yezid'in Halifelik makamına geçtiğini, Hz. Hüseyin (r.a.) ile İbn-i Zübeyr ve İbn-i Ömer (r.a.)'in bi'atten kaçındıklarını, Hazret-i Hüseyin'in Medine'den Mekke'ye geçtiğini haber aldılar ve hemen kendisine yüzlerce mektup yazdılar. Mektuplarda şöyle diyordular;
-Ya Hüseyin! Hemen Kufeye gel! Sana bi'at edelim...Senin yanında ölmeyi göze aldık!
- Haydi, gel artık! Bütün halk, seni gözlüyor. Onların, senden başka imamları yok!
- Senin için askerler ve yardımcılar hazırlanmıştır.
Böylece yüzlerce davetiye geldi.Bu gelen davetiyeler sıradan insanlardan değil, bilakis Kufe ahalisinin önde gelenleri tarafından gönderilmişti. Hasılı Hazret-i Hüseyin'e gelen mektuplar bir heybe dolusu idi... İrfan denizine gark olmuş yüce din eri Hazret-i Hüseyin (ra.) kendisine vekaleten Müslim bin Akil'i görevlendirdi. Hz. Hüseyin (ra.) sesine tatlılık ve yumuşaklık vererek Müslim'e hitap etti:
- Ey amcamın oğlu! Seni, Küfe'ye göndereceğim! Küfelilerin görüşlerinin hangi noktada toplandığına bak... Eğer onlar, bana gönderdikleri mektuplarında oldukları üzere iseler, bana acele bildir, hemen yanına geleyim. Eğer sözleriyle fiilleri birbirini tutmuyorsa, sen geri dönmekte acele et! Müslim çöller, vadiler aşıp Küfe'ye vardı. Küfe'de, Muhtar b.Ubeyde'nin evine kondu. Başına birçok insanlar toplandı. Tez zamanda İmam-ı Hüseyin (R.A.) adına 30 bine yakın kişiden bi'at aldı. Yeni bir heyecan ve taze bir çağlayış başladı... Yezid'in casusları hemen harekete geçti ve kargaların kanadıyla haber uçurdular. Yezid, bunun üzerine Küfe valisi Numan'ı azletti. Onun yerine Basra Valisi Ubeydullah İbn-i Ziyad'ı getirdi. Ve yeni valiye şu emri verdi:
- İki kanadın varsa, kanatlan, Küfe'ye uç! Onun hakkında yapılacak iş; ele geçirilip biat etmesi veyahut bir köle olarak geldiği yere geri çevrilmesidir. Haber aldığıma göre Küfeliler, yanlarına gelmesi için Hüseyin'e yazmışlar, Hüseyin de Mekke'den ayrılıp onlara doğru hareket etmiştir.Yezid, yazısında ayrıca, Hz.Hüseyin'in akrabası olan Müslim b. Akil'i ele geçirinceye kadar define arar gibi arayıp bulunması, sürgün edilmesi veya öldürülmesini emretmiştir.
Devam edecek..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.