Hamit SEVEN
Kerameti kendinden bilenlere…’
Jean de
16.Yüzyıl’da yaşamış ve dünya edebiyatının unutulmazları arasına girmiş olan Fransız şair ve yazarı
Zaman zaman öyle, öyle şaşırtıcı, öyle trajikomik olaylarla karşılaşır, öyle olayların içinde yer alırız ki, bizim karşı karşıya kaldığımız o ‘anlarımızı’ ancak onun anlatımın sihirli ‘fırçası’ resmeder…
Bir anda düştüğünüz ‘hayvanlar aleminin’ tamda ortasında, tamda ‘Ağlamakla-gülmek’ arasında bir yerdeyken sihirli bir el uzanır ve sizi benliğinizden tutup onca gürültü patırtının içinden sessizlik ve sakinliğin kucağına bırakır…
Hamur bile değilken, işlenerek ekmek olanların daha sonra hangi safhalardan geçtiklerini unutarak kerameti kendinden bilmesi başka da, çok daha başka olan asıl, fırıncının elinin değdiği ekmeğin fırından çıktıktan sonra ‘böbürlenmesini’ nasıl yorumladığı!…
EŞEK, bülbülün yoluna çıkmış, durdurmuş.
- Yahu, kardeş, demiş. Nereye gitsem, hep sen! Herkes bülbül diyor da başka bir şey demiyor. Yok, en güzel öten senmişsin, yok güle şu dünyada âşık olan tek senmişsin…
Hele o güle olan aşkın, hele o!.. Öylesine bir aşk ki bu, diyorlar. Ne Mecnun’da vardır, ne Ferhat’ta, Kerem’de… Doğru mu?
Bülbül boynunu bükmüş, derin bir iç çekmiş.
-Doğru kardeş, demiş. Doğru!
Eşeği bu kez daha büyük bir şaşkınlık almış mı sana. Kulaklarını eğip, dudaklarını sarkıtmış:
- Vallahi çok şaştım birader, demiş. Neden dersen, geçende senin o güllerden birini yedim, hiçbir şeye benzetemedim. Çünkü ne tadı vardı, ne tuzu…
Ah, insanlar arasında, bülbülü tanımadıkları yetmiyormuş gibi, bir de güle olan tutkusunu bilmeyen nice nice eşekler yok mudur?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.