xxx33
Kendimize karşı da adil ve insaflı olmayı denemeliyiz...
Maddenin en küçük hali olan "Atom" bile kendi içinde küçük bir evren yapısında.
Çekirdeği kuşatan elektron bulutlarında, nötronlar ve protonlar kozmik dengeler oluşturuyor. Protonların sayısından onun ne olduğunu, nötronların sayısından da bunun izotopunu anlıyoruz.
Bir atom bile böylesine karmaşık yapıya sahipken, "insan"ı ve "toplum"u, tek boyutlu ve tek gerçekli olgular gibi görmek nasıl mümkün olabilir?
Örneğin "Zaman" ve "Değişim" faktörlerini hesaba almadan, bir durumu doğru veya yanlış diye nasıl yargılayabilirsiniz?
Orta Çağ'da doğru olana Yeni Çağ'da yanlış denildi. Bugün ise her şey yeniden değerlendiriliyor.
Tarihten çok somut örnekler de var önümüzde.
Osmanlı farklı milliyetlerin ve farklı dinlerin sahiplerine topraklarında yaşama hakkı tanırken, Avrupa'da Engizisyon bunları diri diri yakıyor, daha sonra da Fransa'da, Almanya'da, İngiltere'de mezhep ayrılıkları iç savaşlara sebep oluyordu.
Ancak Fransız İhtilali'nden sonra siyasi sözlüklere "Vatandaşlık" kavramı girdi.
"Osmanlı anasırı"nın "vatandaş" olması süreci ise, gecikerek gerçekleşti.
15'inci Yüzyılda Batı'dan ileri olan Osmanlı, 19'uncu Yüzyılda Batı'nın gerisindeydi.
Hedef belli
Şimdi biz Cumhuriyet döneminde aradaki bu farkı kapatıyoruz.
AB kriterlerine tam uyum, bir anlamda bu da demek.
Devletlerin de toplumların da tabii ki iyi ve üstün yanları yanında, hatalı ve saplantılı davranışları da vardır.
Aslında insanlar da böyle değil midir?
Birlikte olduğunuz aile fertlerinizi, iş arkadaşlarınızı düşünün.
Kimi çok dağınık ama çok da yaratıcıdır. Kimi de düzenli ama tekdüzedir.
Siz eğer yaratıcı olanın düzensizliğini, düzenli olanın da tekdüzeliğini eleştirip, onları aşağılarsanız, ne yaratıcılıktan, ne de düzenlilikten yararlanırsınız.
Hüner başarıları önplana çıkartabilmek, üstün yanlara dönük teşvikler yaratabilmektir.
Kendi devletinize, kurumlarınıza, toplumunuza, insanlarınıza da böyle bakabildiğiniz zaman, yarına dönük güven duygusu artar.
Eleştirdiğiniz kadar çözüm de üretmeniz, sizin sadece "menfi ruhlu" bir kişilik sahibi olmadığınızı kanıtlar.
Adam olmak meselesi
Bu ortam eleştiriyi de kolaylaştırır, meşrulaştırır.
Kamu kurumları eleştiriyi "yıkıcı propaganda" olarak görmek alışkanlığından sıyrılırlar. Devlet fonksiyonerleri, özeleştiri yapmak alışkanlığını edinirler.
Cumhuriyetimizin 85'inci yıldönümünü kutlarken, dünyadaki tek devletin ve tek cumhuriyetin bizimki olduğunu sanmayalım.
Eksikliklerimizi, aksaklıkları değerlendirirken, başarılarımızı da hiç unutmayalım.
Tarihin ve coğrafyanın bizi mahkum ettiği jeopolitik zorluklara karşın, geldiğimiz noktanın kıymetini bilelim.
Türkiye Cumhuriyeti'nin bugün sahip olduğu değerler, istikrar ve güç, bugünün dünyasındaki pek çok ülke için çok uzak hayaller arasındadır.
Bunları daha da geliştirelim.
Şu "Biz adam olmayız" tekerlemesini çok seviyorsak, bunu sadece birinci tekil şahıs zamiri ile kullanıp, kendimiz için söylemeyi deneyelim.
Çekirdeği kuşatan elektron bulutlarında, nötronlar ve protonlar kozmik dengeler oluşturuyor. Protonların sayısından onun ne olduğunu, nötronların sayısından da bunun izotopunu anlıyoruz.
Bir atom bile böylesine karmaşık yapıya sahipken, "insan"ı ve "toplum"u, tek boyutlu ve tek gerçekli olgular gibi görmek nasıl mümkün olabilir?
Örneğin "Zaman" ve "Değişim" faktörlerini hesaba almadan, bir durumu doğru veya yanlış diye nasıl yargılayabilirsiniz?
Orta Çağ'da doğru olana Yeni Çağ'da yanlış denildi. Bugün ise her şey yeniden değerlendiriliyor.
Tarihten çok somut örnekler de var önümüzde.
Osmanlı farklı milliyetlerin ve farklı dinlerin sahiplerine topraklarında yaşama hakkı tanırken, Avrupa'da Engizisyon bunları diri diri yakıyor, daha sonra da Fransa'da, Almanya'da, İngiltere'de mezhep ayrılıkları iç savaşlara sebep oluyordu.
Ancak Fransız İhtilali'nden sonra siyasi sözlüklere "Vatandaşlık" kavramı girdi.
"Osmanlı anasırı"nın "vatandaş" olması süreci ise, gecikerek gerçekleşti.
15'inci Yüzyılda Batı'dan ileri olan Osmanlı, 19'uncu Yüzyılda Batı'nın gerisindeydi.
Hedef belli
Şimdi biz Cumhuriyet döneminde aradaki bu farkı kapatıyoruz.
AB kriterlerine tam uyum, bir anlamda bu da demek.
Devletlerin de toplumların da tabii ki iyi ve üstün yanları yanında, hatalı ve saplantılı davranışları da vardır.
Aslında insanlar da böyle değil midir?
Birlikte olduğunuz aile fertlerinizi, iş arkadaşlarınızı düşünün.
Kimi çok dağınık ama çok da yaratıcıdır. Kimi de düzenli ama tekdüzedir.
Siz eğer yaratıcı olanın düzensizliğini, düzenli olanın da tekdüzeliğini eleştirip, onları aşağılarsanız, ne yaratıcılıktan, ne de düzenlilikten yararlanırsınız.
Hüner başarıları önplana çıkartabilmek, üstün yanlara dönük teşvikler yaratabilmektir.
Kendi devletinize, kurumlarınıza, toplumunuza, insanlarınıza da böyle bakabildiğiniz zaman, yarına dönük güven duygusu artar.
Eleştirdiğiniz kadar çözüm de üretmeniz, sizin sadece "menfi ruhlu" bir kişilik sahibi olmadığınızı kanıtlar.
Adam olmak meselesi
Bu ortam eleştiriyi de kolaylaştırır, meşrulaştırır.
Kamu kurumları eleştiriyi "yıkıcı propaganda" olarak görmek alışkanlığından sıyrılırlar. Devlet fonksiyonerleri, özeleştiri yapmak alışkanlığını edinirler.
Cumhuriyetimizin 85'inci yıldönümünü kutlarken, dünyadaki tek devletin ve tek cumhuriyetin bizimki olduğunu sanmayalım.
Eksikliklerimizi, aksaklıkları değerlendirirken, başarılarımızı da hiç unutmayalım.
Tarihin ve coğrafyanın bizi mahkum ettiği jeopolitik zorluklara karşın, geldiğimiz noktanın kıymetini bilelim.
Türkiye Cumhuriyeti'nin bugün sahip olduğu değerler, istikrar ve güç, bugünün dünyasındaki pek çok ülke için çok uzak hayaller arasındadır.
Bunları daha da geliştirelim.
Şu "Biz adam olmayız" tekerlemesini çok seviyorsak, bunu sadece birinci tekil şahıs zamiri ile kullanıp, kendimiz için söylemeyi deneyelim.