Uğur CANBOLAT
KELİMELERİM VAR BENİM
Kelimeler… Kelimelerimiz…
Kimi zaman kalbimizin ritmi olan kelimeler…
Bazen de hüznümüzün toplamı…
Ya da acımızın dışa yansıması…
Çekilen kahırların iniltileri…
Kısacası kelimeler bizim terennümlerimiz…
Halimiz neyse kelimelerimiz de onlardır…
…
Kelimeler bazı zamanlarda insanı kuyuya indiren ip olur…
Alçaltır bizi…
Küçültür, un ufak eder!
Kıstırır… Karartır ufkumuzu, göremez oluruz ışığı…
…
Kelimeler…
Doğru kullanmadığımızda yürek yaramız olur… Attığımızda gider bir ok gibi başkalarını yaralar…
Fizik yaralar belki küçük müdahalelerle iyileşebilir ama yürek yaralarının iyileşmesi çok zordur…
Söz okunu saplandığı yerden çıkarmak çok müşkül iştir.
Attığında meydana gelen yaralar, oku çekmeye çalışırken de devam eder genellikle… Düzeltme çabaları daha da derinleştirebilir acıyı… Yarayı genişletir, acıyı çoğaltır…
Gönül yarası zor kabuk bağlar.
Kapanmadan kabre gidilen nice yaralar taşır insanoğlu…
Bu acılardır insanın belini büken, yüreğini burkan eskilerin tabiriyle “kocaltan” acılardır… Yaşlandırır insanı yanlış kelimeler…
Gönlüne karalar düştüğünde insanın saçına aklar düşer…
Gözün ışığı söner… Kulağı kapanır dış dünyaya… Başka sözler duymaz. Kalbine acı salan kelimeleri duyarsın sadece… Uğultu halinde… Tekrar be tekrar… Bitmemecesine…
Ah kelimeler…
Ah düşünmeden dostlarına kelimeler savuran savurgan tutumumuz! Hatta saldırgan!..
Ah bencil tavırlarımız…
…
Demem o ki dostlar, kelimeler kurşun gibidir bazen.
Namluya sürmeden evvel düşünmeli…
Çok hesap etmeli…
İlla da gerekli değilse vazgeçmeli…
Susmalı…
Susabilmeli…
Gönül kulağımızı Türk Kocası Hz. Yunus’a vermeli… Nasıl sesleniyordu bize kaç asır ötesinden:
“Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil”
Neden öyle peki? O kırdığın gönülde Hakkın mazharı çünkü…
Sen gönül kırdığında acaba hangi sarayı tarumar ettiğinin farkında mısın?
Kelimelerin yıkıcı olmasın! Kırıcı olmasın kelimelerin!
Kelimelerin kişiyi attığı kuyular çok derin olur çünkü…
Hem de çok karanlık…
Kullandığımız her yıkıcı kelime kuyuya attığımız bir Yusuf’tur!
Ahı vardır yakan!
Yakıp da kül eden…
Bir kelime bazen insana bin çölü aştırır… Susuz bırakır!
Dikkat gerekir kullanırken…
Boğaz dokuz boğum derlerdi eskiler… Sebebi bu olsa gerek…
Boğaz boğumlarına uğramayan kelimeler sahibini de boğar, muhatabını da…
O nedenle mümkünse o kelimeleri silelim sözlüğümüzden kullanmamak için…
Yeni sayfalar açalım… Tertemiz sayfalar…
Dupduru kelimelerimiz olsun.
…
İşte anlatmaya çalıştığımız bu nedenlerle kelimeler tasnif edilmeli…
Sıralanmalı… Kritiğe tabi tutulmalı, ayıklanmalı…
Olumsuz kelimeleri geri dönmemek üzere çöpe atmalıyız!
İyi kelimelerimizi ise çoğaltmalı…
Her zaman kullanılması gereken ışıltılı kelimelerimiz olmalı… Bolca….
Her söylendiğinde yürek ışıtmalı…
Göz aydınlığı olan kelimelerimiz olmalı ve bunları daha çok tedavüle sürmeliyiz…
Bu sözler günümüzün kandili olmalı… Kesiksiz aydınlatmalı…
Söylemesi keyifli, duyması onur veren kelimeler olmalı bunlar…
Alışmalı dilimiz bu kelimelere…
‘Harikasın’ diyebilmeliyiz…
‘Ne kadar hoşsun, muhteşemsin, ne kadar iyi niyetlisin, iyilik seversin, seni görmek ne kadar iyi geldi bana… Bilsen ne kadar özlemişim… Seni tanımam bana bir nimet… Varlığın harika… Baş tacısın. Seni duymak hayatıma bir bülbül şakıması… Gözlerin ışık bana, sözlerin şifa…’ cümlelerini kurmaya alıştırmalıyız kendimizi…
Gönül sözlüğümüzdeki ışıltılı kelimeleri arttırmalıyız ve sıkça kullanıma sokmalıyız.
Sizde bu cümlelere ilavelerde bulunun lütfen…
Çoğaltın güzel kelimelerinizi…
Bu kelimeleri çoğaltabildiğimizde yaşamımızda bereketlenecektir…
Söylediğimiz kelimeler başkalarının da lügatında da yer bulacaktır.
Bir süre sonra senin dilinden başkaları için dökülen güzel kelimeler, başkalarının dilinden de senin için dökülecektir…
…
Takdir eden kelimelerimiz olmalı…
‘Tebrikler’ diyebilmeliyiz… ‘Kutlarım… Ne kadar güzel bir şey bu… İyi ki yaptın… Bu kadar hoş olanını hiç görmemiştim…’ şeklinde cümlelerimiz olmalı dağarcığımızda…
Sanırım sözlüğümüzün en fakir diyebileceğimiz kısmı bu bölümdür.
Takdir etme fakiriyiz ne yazık ki…
Bunu yaptığımızda insanların şımaracağını düşünmek gibi hastalıklı bir yanımız var… O nedenle beğendiğimiz hususlarda bile mutlaka eksik bir yan bulmaya kendimizi mecbur hissederiz.
Paradoksal bir durumdur… Onay görmek isteriz ama başkalarını onaylarken elimiz de gönlümüz de tutuk olur her nedense!
Sözlüğümüzün bu fukara yanını geliştirmenin imkanlarını aramalıyız.
Bulmalıyız.
…
Kelimeler…
Hazinemizdir… Güzel kelimelerle hazinemizi daha da zenginleştirelim…
Kötü kelimelerimizden vazgeçelim, iyi kelimelerimizi arttıralım…
Ve hakkını vererek, yerli yerinde kullanalım…
İsraf etmeyelim evet ama asla cimri de olmayalım…
Kullandıkça ışıldasın kelimelerimiz.
Sarf ettiğimiz kelimelerimiz ne kadar pırıltılı ise muhatap olduğumuz kişilerin gönülleri de o kadar pırıltılı olacaktır.
Kötü kelimelerimizi azaltalım, yok edelim.
İyi kelimelerimizi hem çoğaltalım hem de dolaşıma sokalım.
Bunu yaptığımızda duyduğumuz ışık saçan kelimelerde çoğalacaktır.
Deneyelim, görelim…
Hadi başlayalım…
Habername’de kelimelerimiz olacak!..
Sevgiden yana… Sevdaya dair!.. Gönülden…
Sizler harikasınız…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.