Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Katılım Bankacılığına Dair-4

Ekonomik aktiviteler günümüzde fevkalade çeşitlilik kazanmıştır. Bunun çok önemli bir nedeni fon arz ve taleplerinin karşılık bulduğu piyasaların yaygınlığıdır. Genel olarak finansal piyasalar, sermaye piyasaları ya da kişi ve firmalar bakımından portföy işletmeciliği olarak isimlendiren bu piyasalara ulaşılabilirlik online işlemler nedeniyle adeta ışık hızındadır. Esasen âtıl duran tasarrufları ekonomiye katma düşüncesine dayansa da zaman içerisinde faiz gibi işlem görmeye başlamış, bir başka deyişle bu araçlar reel karşılığı olmadan alınıp satılmaya başlanmıştır. Günümüzde ulusal-uluslararası çok sayıda da enstrümana sahiptir. Geçmişte kapitalizm içerisinde bile sınırlı olan bu piyasalar, zaman içerisinde İslam ekonomisinde de karşılık bulmaya başlamıştır. Bir tür borç senedi olan ‘sukuk’ bu enstrümanlardan birisidir mesela…

Mevcut haliyle İslam ekonomisi piyasaları sürükleyecek güç ve iradeye sahip olmadığından, ana akım (kapitalist) ekonomiye alternatif üretememekte, aksine tamamlayıcı bir misyon üslenmiş gözükmektedir. İşte tam da bu yüzden tamamen farklı bir felsefe ve ürün geliştirememektedir. 'Sürdürülebilir' olmadığını düşündüğümüz bu durum ideali temsil etmemekle birlikte, günümüz piyasalarının gözardı edilemeyecek bir realitesidir aynı zamanda...

Elbette katılım bankaları çalışma prensipleri bakımından kendi kurallarına tabidir. Konvansiyonel (faizli banka) uygulamada borç veren kişi-kurum kendi parasından vazgeçmeyi paranın zaman değeri olarak kabul ettiğinden, borç alana bedelsiz ve riski üslenecek şekilde kullandırmak istememektedir. Oysa İslam ekonomisi paranın bir karşılık olmadan zaman değeri olduğunu kabul etmez. Vade farkı gibi fazlalık reel ve ticari değeri olan bir karşılığa, yani para-para ya da mal-mal değil de para-mal şeklindeki bir ticarete dayandığından aynı anlama gelmemektedir. Kapitalizmden önemli diğer fark ise riskin varlığı ve paylaşımıdır.

Böylece bir yandan enflasyonun en önemli nedenlerinden birisi olan ‘karşılıksızlık’ ortadan kaldırılmış olacak, bir yandan da risk paylaşımı söz konusu olduğundan oluşabilecek kriz ve zararların meydana getirdiği sarsıntı absorbe edilebilecektir. Bir benzetme yapmak gerekirse, araçlarda yer alan süspansiyon sistemi her nasıl sarsıntıları minimize ediyorsa riskin üslenilmesi ve paylaşımı da benzer bir etki meydana getirecektir. Etkinin sıfırlanacağı iddia edilemez elbette... Zira ekonomik krizler sayısı belirsiz değişkene bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir.

Konvansiyonel bankaların firma ve kişilerin talebine daha hızlı cevap verdiği doğrudur. Çünkü bu bankaların kredi bağlamındaki fonksiyonu 'para satışı'dır. Kredibiliteyi (verilen kredinin geri dönüşüne ilişkin güven) dikkate almakla beraber, bu bankaların geri dönüş bakımından risk üslenmemesi ellerini güçlendirmektedir. Faizli bankalar sıfır riskle çalışmak zorundadır. Zira bankacılık kapitalizmin adeta varlık nedenidir ve bu yüzden de sistemin işleyişi konvansiyonel bankaların ihtiyacına göre oluşturulmuştur.

Aynı durumun bir bütün olarak katılım bankalarında da olduğu söylenemez. Bir başka deyişle bir yandan özellikle insan kaynakları bakımından yeterince profesyonel olamama durumu söz konusu iken, verilen finans desteğinin ‘parasal destek’ olmanın ötesinde anlam taşıması ve (pratiğe dönüşü zayıf da olsa) sahip olduğu çeşitli sorumluluklar iş ve işlemleri yavaşlatmaktadır. Konvansiyonel bankaların aksine riskin varlığı ve paylaşımı nedeniyle daha hassas risk analizi yapma ihtiyacı, verilen desteğin bir mal ya da hizmet karşılığı yapılma zorunluluğu, elbette müşteriye ulaşma bakımından sahip olduğu sınırlılıklar hizmeti yavaşlatmakta, ancak daha sağlıklı bir zemine taşımaktadır.

Somut bir karşılığa dayalı olma zorunluluğu olmadan kredi verilmesi, taraflardan birisinin (müşteri) riski üslendiği, bir diğerinin (banka) ise elde edeceği geliri (faiz) önceden biliyor olması gibi bir opsiyon faizsiz bankalarda yoktur. Bu çalışma prensibi katılım bankaları bakımından daha ince hesap yapılmasını gerekli kılmaktadır. Yavaş işlemenin bir nedeni de budur.

Ayrıca konvansiyonel bankaların bir yatırım şartı aramadan ya da karşılık gerektirmeden verdikleri kredilerin ekonomilerin makro dengeleri üzerinde negatif etki meydana getirdiği bilindik bir gerçektir. Bu durumda ekonomiye zararlı olan, nisbeten yavaş işleyen katılım bankaları değil, sadece karlarını maksimize etme düşüncesinde olan konvansiyonel bankalardır (devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum