Recep KOÇAK
Karlar Eriyince
Ergenekon yapılanmasının marifetlerini, balyoz darbe planlarının dehşetini okumayı, izlemeyi neredeyse kanıksamışken, son 20 yılın derin dondurucuya kaldırılmış konuları gündeme gelmeye başladı.
1988 yılında merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a yapılan suikastla ilgili sorular yüksek sesle dile getiriliyor bugünlerde.
Özal’ın ölümüne dair şüpheler sıklıkla dillendirilir oldu.
Özal’a suikast yapan Kartal Demirağ, Özal’ın ölümü konusunda asıl konuşması gerekenlerin Semra Özal ve Ahmet Özal olduğunu iddia etti. Özal’la ilgili “Zehirlenerek mi öldürüldü?” sorusunun Semra hanıma yöneltilmesi gerektiğini ifade etti.
Eşref Bitlis’in ölümüyle ilgili sır perdesi aralanmaya başladı.
1990 sonrasında ünlü gazeteciler, siyasiler ve istihbaratçılara yönelik olarak gerçekleştirilen cinayetlerin çoğu karanlıkta kalmış, dosyalar rafa kaldırılmıştı.
Şimdilerde dosyalar tozlu raflardan indiriliyor, derin dondurulmuş konular bir bir çözülüyor.
…
Son gelişmeleri takip ederken bir filmi ve nerdeyse filmin tekrarı gibi bir haberi hatırladım.
Bundan beş yıl kadar önce gazetelere yansıyan “sahte kaymakam” haberi komik ve acıklı idi..
Kuşadası’nda kendisini stajyer kaymakam olarak tanıtan bir kişi, üç gün boyunca görev yaptı, ilçeyi yönetti. Hiç kimse “Sen kimsin?” diye sormadı...
Fikret Hakan’ın oynadığı ‘Buzlar Çözülmeden’ ve aynı filmin Kemal Sunal’lı uyarlaması ‘Deli Deli Küpeli’yi hatırlatan olay Kuşadası’nda günün konusu oldu. Olay, Kuşadası Kaymakamı Ahmet Ali Barış’ın izne ayrılmasıyla başladı. Yerine Söke Kaymakamı Celil Ateşoğlu vekâlet etti. 25 Eylül günü, Kuşadası Kaymakamlığı’na gelen ve adının Adem Ergücü olduğunu söyleyen 27-28 yaşlarındaki bir kişi, stajyer kaymakam olduğunu belirtti.
Görevliler, stajyere hiçbir şey sormadı, söylediklerini ispat eden hiçbir belge de istemedi. Bir otelde konaklayan genç, göreve başladı. Sahte kaymakam üç gün boyunca, tarım, asayiş toplantıları da dâhil, tüm toplantılara katıldı, birçok yazışmayı imzaladı. Tavırları ve konuya hâkimiyeti nedeniyle kimsenin şüphelenmediği sahte stajyeri Kuşadası Kaymakamı Ahmet Ali Barış izin dönüşü bir iftar yemeğine bile götürdü. Ancak Kaymakam Barış’ın görev yazısının neden gelmediğini sorunca foyasının meydana çıkacağını anlayan sahte kaymakam, “Elazığ’da babam vefat etmiş. Gidip birkaç gün sonra döneceğim” diyerek ortadan kayboldu. Kaymakam Ahmet Ali Barış’ın araştırmaları sonucu sahtekârlık ortaya çıktı. Polis şimdi bu kişiyi arıyor..
“Deli Deli Küpeli” filminin konusu şöyleydi:
Akıl hastanesinden kaçan iki deli yolların kapalı olması nedeniyle bir kasabaya sığınmak zorunda kalır. Kasabalılar, bu iki deliyi aylardır yolunu bekledikleri kaymakam ile hâkim zannederler. Kaymakam ve hâkim karlar eriyinceye kadar kasabayı idare ederler. Yazışmalara imza atar, mahkemede karar alırlar. Gerçek ise, asıl kaymakamın karların erimesiyle birlikte ilçeye gelişiyle anlaşılır...
…
Neredeyse her gün derin donduruculardan çıkarılan cinayet ve “çete” dosyalarının haberlerini izlerken bu filmi hatırlıyorum hep.
…
Bizim “kasaba”da karlar erimiş, asıl “kaymakam” göreve başlamış görünüyor.
Bu gidişle epeyce sahte, karmaşık ve sevimsiz olayın haberi ile karşılaşacağız demektir.
Sahte yetkili ve sahtekârlar tarafından imzalanmış yüzlerce yeni dosyaya hazır olalım.
Kimi komik, kimi acıklı, kimi ise yüz karası icraatların dosyaları bunlar.
Filmde konu edilen ve uzun süre kandırılmış olan kasaba halkı, kendilerini kandıranların akıl hastası olduklarını öğrenince üzülmüş ama fazla kızamamışlardır. Zira deliler için geçerli kural belli:”Delidir, ne yapsa yeridir!”
Bizim kasabada ise durum tam tersi.
Halk her yeni haberle, her yeni dosya ile derinden sarsılıyor, üzülüyor. Onları asıl üzen ise, sahtekârların kafalarını, kendi şahsi çıkarları ve vatandaşların mutsuzluğu yönünde çalıştırmış “akıllılar” olması.
Neyse ki, “asıl kaymakam” yakın dönemde olup biten bütün çirkinliklerin, karanlık işlerin faillerinin ortaya çıkartılması konusunda kararlı ve cesur görünüyor.
…
Karanlık işlerin dosyaları birer birer açıldıkça, Türkiye, daha özgür ve daha müreffeh bir ülke olma yolunda biraz daha ilerliyor. Ülkemizin, giderek dünyanın büyük ekonomileri arasına girmesi ve özgürlük alanlarının genişletilmesi ile yakın geçmişe göre hatırı sayılır bir mesafe alındığı biraz daha anlaşılıyor. Son zamanlarda resmi görevli, sivil vatandaş, esnaf, tacir ve güvenlik görevlisi gibi, hemen her meslekten vatandaşın şöyle dua ettiğini duyuyorum: “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın işi ne kadar da zor! Allah, yardımcısı olsun.”
Aydınlanan her karanlık nokta, açılan her yeni dosya dua edecek yeni vatandaşlar demektir.
Allah, taşı taş üstüne koyan, insanımıza hizmet için koşturan iyi niyetli ve gayretli bütün kullarının yâr ve yardımcısı olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.