Barış KIŞO
KARINCA, GÜVERCİN VE TEVEKKÜL
Moralim çok bozuk, tüm gücüm tükendi…
Artık yapabileceğim bir şey kalmadı, bundan sonrası imkansız…
Bütün bu zorluklarla benim başa çıkmamın imkanı yok! Her şey bitti artık…
Sabrım taştı, sabır taşı bile bu durumda çatlar…
Bu cümleler tanıdık geliyor değil mi? Her birimizin zorluklar karşısında biran için karamsarlığa kapıldığı, tamam artık bu benim gücümü aşıyor dediği ve bunlara benzer cümleleri sarf ettiği anlar mutlaka olmuştur.
Geçen haftalarda böylesine bir duygu seline kapıldığım bir anda başımdan geçen ufak bir anımı buradan sizlerle paylaşmak isterim.
İçinde bulunduğum çaresizlik karşısında bir süredir moralim iyice bozulmuştu. Tüm arayışlarıma rağmen sıkıntılarıma çözüm olacak bir çıkış yolu bulamamıştım. Neredeyse çalmadığım kapı, danışmadığım dost kalmamıştı. Sahip olduğum tüm imkanlarımı seferber etmeme rağmen bir çıkış yolu bulamamış olmanın etkisiyle uykusuz geceler geçiriyor, iş yerinde, evde huzursuz bir şekilde düşünceler âlemine dalıyordum.
Yine böyle bir günün öğle saatinde işyerinde öğle yemeği tatiline çıkmıştım. Pek iştahım olmadığı için yemeğe gitmek yerine çalıştığım yere yakın bir çocuk bahçesine giderek oturmayı tercih ettim. İçinde bulunduğum karamsarlık beni içten içe kemiriyor, yaptığım hesaplara ve planlara rağmen bir çözüme ulaşamıyor olmanın çaresizliği ile düşünce labirentlerinde dolaşıyordum. Usulca parkın bir ucundan girdim ve en sessiz sakin bir köşesini gözüme kestirip boş bir banka ilişi verdim. Gözlerim salıncaklarda oynayan çocuklarda, kulağım baharın coşkusuyla şakıyan kuşların sesinde kendi dünyamda yeniden çözüm arayışları düşünmeye başlamıştım. Birden gözüm bankın diğer tarafında, yerde heyecanla koşuşan karıncalara takıldı. İrili ufaklı karıncalar bankın ayakları dibine dökülmüş olan fındık kabukları arasıdaki küçük fındık parçacıklarını ve çitlenmeden atılmış çekirdek tanelerini sevinçle topluyor, adeta mutluluktan tanelerin arasında dans ediyorlardı. Onların bu coşkusu tüm dikkatimi üzerlerinde toplamıştı. Büyük bir düzen ve hiyerarşi içerisinde her karınca kendi boyutuna en uygun fındık parçasını alıyor, askeri bir birlik edasıyla tek sıra halinde az ilerideki yuvalarına taşıyorlardı. Bu karıncalardan bir boy büyük olan başka bir karınca topluluğu ise çekirdek taneleri ile ilgileniyor, hızlı hızlı ama organize bir şekilde içi dolu olan taneleri yuvalarına ulaştırmanın telaşıyla koşuşturuyorlardı. Yuvanın küçücük ağzında zaman zaman trafik yoğunlaşıyor, arkadan gelen karıncalar tıkanmanın olmaması için girişte bekleyip, sıraları gelince yiyeceklerini içeriye taşıyorlardı. Çekirdek tanelerini taşıyan karıncalardan iki tanesi oldukça iri birer çekirdek tanesini almış ve yuvaya giriş için uygun zamanı kolluyorlardı. Sıra kendisine gelen öndeki karınca sanırım bir hesaplama hatası yapmış olacak ki yuvanın içerisine yerleştirmeye çalıştığı çekirdek tanesini hatalı bir açı ile yuvanın girişine doğru çekti ve yanlamasına yuvanın giriş duvarları arasına sıkışan tane bir tıkanıklığa sebep oldu. Çaresizce taneyi değişik açılardan çekerek hatasını telafi etmeye uğraşsa da; tanenin iyice sıkışmasına ve girişin hepten daralmasına engel olamadı. Hemen arkasında sırasını bekleyen karınca, arkadaşının hatasının kendilerine yeterince zaman kaybettirmiş olacağını düşünmüş olsa gerek ki biraz acelece davranıp getirmiş olduğu diğer çekirdek tanesini boş olan noktadan diklemesine yuvaya sokmaya yeltendi. Ancak ne yazık ki ikinci karıncanın bu hamlesi daralmış olan girişin iyice tıkanmasına sebep olmuştu. Şimdi girişte bekleyen bütün karıncalar el birliği ile bu iki çekirdek tanesini çıkarmaya, girişi tekrar açmaya uğraşıyorlardı. Aşağıdan çekenler, dışarıdan itenler… Ama ne yazık ki taneler öylesine kötü bir şekilde çaprazlamasına toprağa saplanmıştı ki onları oradan çıkarmak neredeyse o küçücük karıncalar için imkansızdı artık.
Onların bu çaresizliğini bir süre için seyrettim. Tüm güçleriyle vermiş oldukları mücadele bana, benim çaresizliğimi ve verdiğim mücadeleyi hatırlatıyordu. Biran için “Bu karıncalar, bu girişi artık açamazlar. Bir dal paçasıyla taneleri çıkartıp, yuvanın girişini biraz büyüterek şu zavallılara yardım edeyim” diye düşündüm. Bir dal parçası için etrafa bakındığım esnada ilahi bir mucize gözlerimin önünde tecelli etti.
“Allah, kişiye ancak gücünün yeteceği kadar teklif eder” (Bakara Sûresi, 286.) Ayetinde de belirttiği gibi kullarına taşıyamayacaklarından fazlasını yüklemeyen Rabbim, tevekkülle mücadele eden, kendilerine verilen görevi tüm güçleriyle icra etmeye çalışan bu kullarına da yardımını esirgememişti. Gökyüzünden iki tane güvercin süzülerek ayaklarımın dibine indi. Benden hiçbir şekilde korkmadıkları tavırlarından belli olan güvercinler az ileride yerde çok miktarda çekirdek tanesi olmasına rağmen, ilahi bir yönlendirmeyle doğruca karınca yuvasına yürüdüler. İlk güvercin karıncalara hiçbir zarar vermeden hızlı, narin ve dikkatli bir gaga darbesiyle üstteki çekirdek tanesini, ikinci güvercin de aynı özenle bir altındaki çekirdek tanesini usulca gagalayıp yuvanın girişini açtı. Yüce Rabbim hem bu kuşların rızkını temin ederken hem de karınca kullarını içine düştükleri zor bir durumdan kurtarmış oldu. Bana da bu ilahi yardıma şahit olmayı nasip etti. Bu şahadet içine düştüğüm karamsarlığın üzerine bir güneş gibi doğdu. Sabır ve tevekkülle gayret etmemi, tıkandığım noktada şükredip dua ederek ilahi yardımın mutlaka yetişeceğine iman etmemi bana birkez daha hatırlattı.
"O'nun (Allah'ın) alnından yakalayıp denetlemediği hiç bir canlı yoktur" (Hud Suresi, 56) ve "O (Allah) rızık verendir". (Zariyat Suresi, 58) Tüm canlılar kendilerine belirlenen "rızkı" yerler ve Allah tarafından kendilerine verilen görevleri ifa ederler. Verilen görevi ifa etmek için gerçekten samimi olan kullarına Allah-u Teala, sıkıştıkları ve zora düştükleri anda elbette ki yardım edecektir.
Mü’minler ancak Allah’dan yardım talep ederler, başka bir seçenekleri de zaten yoktur. Allah’ın dışında ne sığınacak bir merci, ne yardım edecek bir kurtarıcı vardır. “… Yardım sadece Allah katındandır.” (Enfal, 10) “…Allah’dan başka kuvvet de yoktur, yardımcı da...” (Tarık, 10) Fatiha suresi bu anlamda sanki bir taahhütname gibidir: "Allahım! Yalnızca Sana ibadet ederiz ve yalnızca Senden yardım dileriz."
İman edenlere ilahi yardım mutlaka yetişecektir. Bazen kapıdaki bir dost, bazen mağara girişini ören bir örümcek, bazen de parkta uçan bir güvercin olarak…
Selam ve dua ile…
NOT: 21 Mayıs’ta Geçirmiş olduğum ameliyat öncesinde ve sonrasında, dualarını ve geçmiş olsun dileklerini esirgemeyen tüm dostlarıma buradan birkez daha teşekkür ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.