xxx654
Karikatürcü manzaraları
Bir karikatür gördüm: Üzerinde "ekonomik kriz" yazan kurşun, zengin adamı teğet geçiyor. Bu sırada Başbakan Erdoğan, "Dediğim gibi teğet geçti" diyor.
Ama aynı kurşun, az ötedeki fakir adamı öldürüyor, sonra da duvardan sekerek Başbakan'ın sırtına doğru ilerliyor.
Başbakan'ın "Dünya ekonomik krizi Türkiye'yi teğet geçecek" şeklindeki iddiasının karikatürist tarafından ti'ye alınmasında hiçbir sorun yok. Çünkü birçok ciddi iktisatçı böyle düşünüyor.
Peki ya ekonomik krizin zengini teğet geçtikten sonra fakiri öldürmesi?
İşte o yanlış!
Bildiğiniz gibi kriz "reel" sektörde değil, "finans" sektöründe başladı. Bu yüzden önce yatırım bankaları battı.
Yani bu kriz fakirin krizi değil. Öncelikle cüzdanı ve portföyü kabarıkların krizi. Kurşun onları vuruyor. Bazı zenginler ve kocaman şirketler milyarlarca dolar yitiriyor.
Karikatürcü popülizm yapıyor.
İlişkiyi tersine çevirerek, hayatın gerçek mekanizmalarının anlaşılmasını zorlaştırıyor.
Asıl çizmesi gereken konu şu: Kurşunu yiyip ağır yaralanan zengin, hükümetten yardım istiyor. Formülü şöyle: "Kazanırsam benim, kaybedersem zararı bölüşelim!" Hatırlatalım: Karikatürcünün patronu böyle düşünenlerden.
Ama aynı kurşun, az ötedeki fakir adamı öldürüyor, sonra da duvardan sekerek Başbakan'ın sırtına doğru ilerliyor.
Başbakan'ın "Dünya ekonomik krizi Türkiye'yi teğet geçecek" şeklindeki iddiasının karikatürist tarafından ti'ye alınmasında hiçbir sorun yok. Çünkü birçok ciddi iktisatçı böyle düşünüyor.
Peki ya ekonomik krizin zengini teğet geçtikten sonra fakiri öldürmesi?
İşte o yanlış!
Bildiğiniz gibi kriz "reel" sektörde değil, "finans" sektöründe başladı. Bu yüzden önce yatırım bankaları battı.
Yani bu kriz fakirin krizi değil. Öncelikle cüzdanı ve portföyü kabarıkların krizi. Kurşun onları vuruyor. Bazı zenginler ve kocaman şirketler milyarlarca dolar yitiriyor.
Karikatürcü popülizm yapıyor.
İlişkiyi tersine çevirerek, hayatın gerçek mekanizmalarının anlaşılmasını zorlaştırıyor.
Asıl çizmesi gereken konu şu: Kurşunu yiyip ağır yaralanan zengin, hükümetten yardım istiyor. Formülü şöyle: "Kazanırsam benim, kaybedersem zararı bölüşelim!" Hatırlatalım: Karikatürcünün patronu böyle düşünenlerden.
Bir başka karikatür: Esprinin kavranması için çizimin sol üst köşesine, "Taraf gazetesinin 'Aktütün' dediği fotoğraflar sahte çıktı" ibaresi eklenmiş.
Karikatürcü o görüntülerin sahte olduğunu nereden biliyor? Bilmiyor. Sadece Genelkurmay'ın çelişkilerle dolu ve demokrat medya tarafından yerden yere vurulan açıklamasını doğru kabul ediyor.
Yani karikatürcüye göre bürokratın sözü, gazetecinin sözünden üstündür. Bürokrat 'yalan' diyorsa, yalandır.
Bu durum otoriter zihniyetin hayatın en ücra köşelerine kadar sızdığını göstermekle kalmıyor.
Ayrıca bazı karikatürcülerin Türkiye yakın tarihini bilmeden çizdiklerini gösteriyor.
Eğer biraz yakın tarih okusalardı, kerli ferli bürokratların da kuyruklu yalanlar söylediklerini gayet iyi bilirlerdi.
Karikatürcü o görüntülerin sahte olduğunu nereden biliyor? Bilmiyor. Sadece Genelkurmay'ın çelişkilerle dolu ve demokrat medya tarafından yerden yere vurulan açıklamasını doğru kabul ediyor.
Yani karikatürcüye göre bürokratın sözü, gazetecinin sözünden üstündür. Bürokrat 'yalan' diyorsa, yalandır.
Bu durum otoriter zihniyetin hayatın en ücra köşelerine kadar sızdığını göstermekle kalmıyor.
Ayrıca bazı karikatürcülerin Türkiye yakın tarihini bilmeden çizdiklerini gösteriyor.
Eğer biraz yakın tarih okusalardı, kerli ferli bürokratların da kuyruklu yalanlar söylediklerini gayet iyi bilirlerdi.
Mizahtan anladığı iddia edilen sinemacı, geçen yıl Genelkurmay'ın resepsiyonuna "damsız" katılmak zorunda kalan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ı "erkek erkeğe" dans ederken gösteren haftalık mizah dergilerini övüyor.
Halbuki vaziyet tiksindirici.
Çünkü Gül ve Erdoğan eşlerini eve kapatanlardan değil. Biliyoruz: Her türlü etkinliğe eşleriyle gidiyorlar.
Ancak Genelkurmay, türbanlı kadınlar Kemalizm'in mabedine girmesin diye kocalarına "eşsiz davetiye" gönderiyor.
Gül ve Erdoğan, elbette tercih ettiklerinden değil, sadece "maraza çıkmasın" diye eşlerini evde bırakıp o resepsiyona gidiyor.
Sinemacı, mizah dergisinin anti demokrat bir zihniyetle ve militaristlerin kucağına oturarak çizdiği bu espriyi beğenmiş. Unutmamış. Bir yıl sonra anlatıyor.
Halbuki kendisi 12 Eylül militarizmini eleştiren bir filmin senaristi, yönetmeni. Tuhaf bir çelişki!
Ya derginin ne yaptığını anlamamış ya da "cuntacının beni döveni kötü, onu döveni iyi" mantığına sahip.
Halbuki vaziyet tiksindirici.
Çünkü Gül ve Erdoğan eşlerini eve kapatanlardan değil. Biliyoruz: Her türlü etkinliğe eşleriyle gidiyorlar.
Ancak Genelkurmay, türbanlı kadınlar Kemalizm'in mabedine girmesin diye kocalarına "eşsiz davetiye" gönderiyor.
Gül ve Erdoğan, elbette tercih ettiklerinden değil, sadece "maraza çıkmasın" diye eşlerini evde bırakıp o resepsiyona gidiyor.
Sinemacı, mizah dergisinin anti demokrat bir zihniyetle ve militaristlerin kucağına oturarak çizdiği bu espriyi beğenmiş. Unutmamış. Bir yıl sonra anlatıyor.
Halbuki kendisi 12 Eylül militarizmini eleştiren bir filmin senaristi, yönetmeni. Tuhaf bir çelişki!
Ya derginin ne yaptığını anlamamış ya da "cuntacının beni döveni kötü, onu döveni iyi" mantığına sahip.