Dr.Mehmet BOZKURT
KAPI YA AÇILSAYDI…
Sevgili Okuyucular bugün size keramet hakkında bazı görüşlerimi bir hatıra naklederek paylaşmak istiyorum.
Biliyorsunuz mucize peygamberlere, keramet velilere mahsus fevkalade hallerdir. Mucize ve keramet fizik olarak izah edilemeyen ancak sahibinin Allahın sevdiği bir kul olduğuna delalet eden bir olaydır. Mucize veya keramet istemek aslında doğru değildir. Keramet sahibi zatlar Allahü Teala nın beni seven kulumun gören gözü tutan eli ve yürüyen ayağı olıurum diye övdüğü olunca onlardan bir çok davranışında keramet sadır oluyor. Hakiki ilim sahibi zatlar için keramet göstermek istenilen bir şey değildir. Gaye keramet değildir, mucize de değildir. Çünkü bu haller bazılarının imanını artırsa bile bir kısmının da küfrünü artırabilir. Nitekim Peygamberimiz zamanında ve onun zamanından önce de insanlar mucize istemişler, bunun üzerine Peygamberler mucize göstermişler fakat çok az insan iman edip kurtulmuşlar mucize isteyenlerin çoğu da mucizeyi sihirdir diyerek reddedince helak olmuşlardır.Hz. Musa ile Firavunun, Hz. Sa lih ile Semud kavminin ve daha bir çok peygamberin kıssaları buna örnektir. Peygamber Efendimizin amcası bir gün Efendimize ‘’ Ya Muhammed avcumun içindekilerin ne olduğunu bilirsen sana iman edeceğim’’ der. Efendimiz de ‘’ Senin avcundakiler beni tasdik etseler de sen gene iman etmezsin der’’. Bunun üzerine amcasının avucundaki kumlar Kelimei Şahadet getirince Amcası bu bir sihirdir der gene iman etmez. Hocamız Mehmed Zahid Kotku da ‘’ En büyük keramet istikametttir’’ derdi.
Şimdi nakledeceğim hatıra Mehmed Efendi Hocamızın selefi ve dergah arkadaşı Aziz Efendi Hocamıza aittir. Aziz Efendi Hocamız (Rahmetullahi Aleyh) aslen Kırımlı olup ailesi Kazandan Türkiye’ye göç etmiştir. Mehmed Efendi, Aziz Efendi ve Hasip Efendi üçü yakın arkadaş olup Mustafa Feyzi Hocaefendiye intisabetmişlerdir. Mustafa Feyzi Efendinin irtihalinden sonra önce Hasip Efendi sonra Aziz Efendi ve daha sonra Mehmed Efendi irşad vazifesi ile görevlendirilmiş büyüklerimizdir. Abdülaziz Efendi Hocamız Edirnekapı’da şehitlikte medfun bulunmaktadır. 1949 -1952 yılları arasında Zeyrekte Ümmü Gülsüm Camiinde imamlık ve irşad görevi yapmıştır.
Aziz Efendi R.A. Hocamızdan bir grup hanım haftada bir gün gelir sohbet dinlerler ders yaparlarmış. Bir gün hanımlardan biri demişki ‘’Bu zatın evliya olduğu söyleniyor. Bugüne kadar biz evliyalık bir tarafını görmedik demiş. Diğer hanımlar da onu tasdik etmişler. Hanım demiş ki bu zatın bir evliyalığını görelim derse devam edelim, göremezsek dersi bırakalım. Bir hanım demiş ki ‘’Peki nasıl bir evliyalık görelim demiş. O hanım da gelecek ders hepimiz kapıda toplanalım fakat kapıyı çalmayalım. Kapı kendiliğinden açılırsa evliya olduğunu anlarız. Açılmazsa demek ki değilmiş der dağılırız demiş. Teklifini demokratik usulle oylamaya sunmuşlar ve o hanımın teklifi kabul edilmiş.
Kararlaştırdıkları gibi ders saatinde toplanmışlar ve kapıyı çalmadan beklemişler. 10-15 dk bir süre beklemişler. Kapı açılmamış. Teklif sahibi hanım demiş ki gördüğünüz gibi kapı açılmadı geri dönelim dağılalım demiş. Hanımlardan biri demiş ki ‘’Evet böyle bir karar aldık ama uzak yerlerden gelenlerimiz var. Gelmişken kapıyı çalıp girelim ve bu dersten sonra bir daha gelmeyelim demiş. Hanımın teklifini oylamaya sunmuşlar ve hanımın teklifi kabul edilmiş. Son defa derse girmek üzere kapıyı çalmışlar ve kapı açılıp içeri girmişler herkes salonda yerini almış.
Biraz sonra Aziz Efendi Hocamız gelmiş ve derse başlamış. Hocamız ‘’Hanımlar demiş bugün size çocukken başımdan geçen bir hadiseyi anlatacağım demiş ve devam etmiş.
Ben 7-8 yaşlarında iken bir gün babam beni mezarlığa götürdü. O gün hava hafif yağışlı yerler ıslak ve kısmen de çamurdu. Babam mezarlıkta demir parmaklıklarla çevrili bir kabrin önünde durdu. Benim bildiğim kadarı ile bu kabrin 10 senedir açılmayan paslanmış bir kilidi vardı. Babam bu paslı kilidi olan kapının önünde dururken birden o paslı kilit açıldı. Babam yere düştü yuvarlandı, üstü başı çamur oldu. Ayağa kalkmaya çalıştı. Zar zor ayağa kalktı fakat tekrar düştü. Tekrar kalktı tekrar düştü derken eve döndük. Dönüşte de birkaç defa düştü. Eve döndüğümüzde babam sordu ‘’Oğlum bugün ne oldu ne gördün? Ben de mezarlığa gittiğimizi demir parmaklıklı ve kilidi paslı kabirin önünde dururken kilidin birden açıldığını söyledim. Babam başka ne oldu diye sordu. Ben de kendisinin düştüğünü üstünün başının çamur olduğunu ve ayağa çok zor kalkabildiğini ve tekrar tekrar düştüğünü anlattım. Babam bana tekrar sordu. ‘’Bu olanlardan ne anladın oğlum?’’ Ben de ‘’Bir şey anlamadım baba’’ dedim. Babam da bana dediki ‘’Oğlum ilerde büyüyünce anlarsın dedi. Hanımlar bugünkü dersimiz bu kadar der ve Aziz Efendi Rahmetullahi aleyh Hocamız kalkar. Ondan sonra hanımlar böyle bir keramet beklediklerine çok pişman olurlar.
Kıymetli Okuyucular, Aziz Efendi Hocamızdan bahis açmışken Hedefe Ulaşmak konusunda Bir Hayat Dersi kıssasını da istifade edeceğinizi düşünerek sizinle paylaşmak istiyorum.
Gaye Hedefe Ulaşmaktır Yolda Durup Böğürtlen Yemek Değil.
Bir gün Aziz Efendi Hocamız ihvanına bir soru sorar. İhvanı dediğimiz o zamanki çoğu İTÜ de asistan (bunu bize anlatan merhum Başhekimimiz Profesör Mazhar Bey). O zamanki asistanlar daha sonra siyasette devlette bürokraside en üst seviyede görev yapmış ve memlekete yararlı ve kalıcı hizmet etmiş insanlar. Hocaefendi gençlere Hacca gitmeye karar verdiniz hangi yolla gitmeyi tercih edersiniz ve niçin o yolla gidersiniz diye sormuş. Biri demiş Hacca deve ile giderim. Sünnete uygun olur demiş. Bir diğeri yürüyerek giderim adım başı çok sevap kazanırım demiş. Bir başkası otobüsle giderim giderken yolda uğrarım Hazreti İbrahimi ziyaret ederim Şam uğrar Mevlana Halidi Bağdadiyi ziyaret ederim. Büyük sahabi ve velileri ziyaret ede ede giderim demiş. Bir başkası deniz yolu ile giderim. Eğer gemi batarsa kul haklarım dahil bütün günahlarım affolur demiş. Fakat hiçbiri uçakla gideriz dememiş. Hocaefendi en sonunda buyurmuşlar ki ‘’Beyler ben olsam sizin yerinizde uçakla giderim’’ demiş. ‘’Uçakla gayeye en kısa yoldan ulaşırsınız ‘’demiş. Gaye haccetmek farzı yerine getirmek. Gaye sevap kazanmak sünnet veya ziyaret değil. Siz yolda gidiyorsunuz gideceğiniz hedefi unutmuş durmuş yolda böğürtlen yiyorsunuz’’ demiş.
Allah hakiki alim olan bu büyüklerimize lutfu keremiyle muamele ve bizlere de şefaatçi eylesin. Bizi yolundan ayırmasın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.