Uğur CANBOLAT
KABUK!..
Kabuklar içinde yaşıyoruz. İç içe kabuklar bunlar. Sardıkça sarmış durumda içimizi, benliğimizi.
O kadar fazla ki bu kabuklarımız, düşündükçe şaşırıyor insan…
Bazen acılar bir kabuk halinde önümüze çıkarken bazen de coşkular kendi özümüze ulaşma ve düşünmemize engel olan sarhoş edici bir kabuk hâline gelebilmektedir.
Bu kabuklar üzerinde çalışılmadığında zamanla daha fazla kalınlaşma oluyor… Ses geçirmez, nefes geçirmez, ulaşılmaz bir durum bu!..
Şöyle düşünüyorum. Kabuk insanın kendine ulaşmasını engelliyor. Kendini tanımasını, sevmesini de belki!..
Kendine bir merhamet eli uzatamamak ne kötü!
İç sesinin boğulması insanın ne dayanılmaz bir ızdırap!
Kendi çığlığına bîgane kalmak ne acınası bir dağılmışlık hâli!
Ruhumuz yerden göğe vaveyla ederken bedenimizin kendi zevki sefasında olması ve ona yönelememesi ne büyük bir tezat!
İçinin arayışından dışının haberi yok.
Kendine yürümek yerine hep başka yolları adımlamak vuslatsız bir sefer değil mi?
İşte tüm bunları benliğimizi, ruh bütünlüğümüzü saran ve ışık geçirmeyen kabuklar nedeniyle yaşıyor.
Yazık ki, hızlı yaşadığımız bu çağda bunları durup düşünmeye zaman bulamıyoruz.
Bir nevi sürüklenme hâli, sele kapılıp gitme durumu!
Yazık değil mi ruhumuza? Vicdanımıza, gönlümüze, ideallerimize, insan olma kimliğimize!
…
Kabuk kısmen gerekli kabul… İtirazım yok.
Elmanın kabuğu olmasa o güzelim sanat fırçasının rengarenk nakışlarını göremeyeceğiz.
Portakalın kabuğu olmasa o rayihadan uzak kalacağız.
Cevizin kabuğu olmasa o müthiş besin korunamayacak.
Evin duvarı olmasa içeriyi ne tezyin edebileceğiz, ne de içinde ağyardan uzak gönül eğleyebileceğiz!
Bunların tümü kabulüm.
İtirazım şuna. Elmanın kabuğunu kutsayıp, öpüp koklayıp içini hiçe saymak… Onu fark etmemek, ulaşmak için çaba sarf etmemek.
Evin dış duvarını tahkim edip, tüm duygusal yatırımını buraya yapıp evin içinden bîhaber olmak ne hüzün verici bir davranış. Oysa ki; huzuru evin dışında değil, içinde bulabiliriz.
Maddi dünyamız böyle olduğu gibi ruhaniyetimiz de böyle.
Dışımıza kuaförler, güzellik merkezleri el atabilir, bu mümkün. Peki, ya iç dünyamıza kim nasıl müdahale edecek?
Hele de biz bu kadar kalın kabuklar içindeyken.
…
Kendi kabuklarımızı biz kırmaya tâlip olmazsak bu durumdan nasıl çıkabiliriz ki?!
Kim bize yardım edebilir?
Yüreğimize hakikatin billur sesi nasıl ulaşabilir ki?
Önceliğimizi kabuklarımızın farkına varmaya vermeliyiz. Farka gelmeliyiz. Kendimizi bundan ayrıştırmaya, gerçeğimizin ay yüzlü peçesini kaldırmak için önce kabukları kırmak için bir harekât planı yapmalıyız.
Put kırıcı olmayı göze almalı ve asla bundan vazgeçmemeliyiz. İçimizde çöreklenmiş bu yanlış şema putlarını bir İbrahim nefesi ve iradesiyle kırmaya başlamalı ve sürdürmeliyiz.
İçimizdeki, merhametsizlik, şefkatsizlik, acımasızlık, bencillik, öfke, anlayışsızlık, suçlayıcılık, ötekileştiricilik, ihtiras, kıskançlık putlarını kırmak için önce kabuklarımızın farkına varmalıyız.
Ne dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.