Muhteşem TIRAŞ
İt ile yatıp pire ile kalkmayalım
Nasıl ki 28 Şubat sürecinde değerlerine sahip çıkmaya çalışan insanlar mürteci olarak suçlanıyordu ise, bugünlerde de istiklâl kaygısı taşıyıp, bu kaygıyı dile getiren insanlar da ırkçı/faşist olarak suçlanmaya başlandılar.
DARBE korkusunun şimdikine göre daha şiddetli kol gezdiği 28 Şubat ve sonraki yılları hatırlıyorum… Mesela başörtüsü yasağına karşı çıkan bir kimsenin boynuna, derhal mürteci/şeriatçı yaftası asılıverirdi... Paşaları eleştirmek; TSK düşmanlığı, Atatürk düşmanlığı ve vatan hainliği idi… Emekli paşalar ekranlarda cirit atıyor, en saygın aydınları milletin gözü önünde pervasızca aşağılıyorlardı. Beyaz Türklerin(!) tertip gecelerinde ve düğünlerinde 10. Yıl Marşı’nın okunması gelenek haline gelmişti. Marş söylenirken “Kim ayağa kalktı, kim kalkmadı; marş bittiğinde kim çok alkışladı, kim az alkışladı” diye derhal fişleme yapılırdı. Akit/Vakit ve Yenişafak gibi gazetelerin sehpa üzerinde açıkça bulundurulması neredeyse ruhsatsız silah muamelesine tabii ve yobazlığın(!) delaleti idi…
Halkın inançlarına doğrudan sövmek yerine, her fırsatta Araplara sövmek moda bir davranış haline gelmişti. Çünkü Araplara sövmekle aslında, İslâm’a olan alerji ortaya konmuş oluyordu. Çıplak heykel bulundurmak, ramazan ayında halkın karşısında su içmek, kandil gecesinde içkili düğün yapmak, çağdaşlığın sembolleri haline gelmişti. Çağdaşlık(!) o kadar ileri boyutlara taşınmıştı ki, cami gördüğünde fıttıranlar, genelev açılışlarında kurban kesmeye bile başlamışlardı.
Bu anlayışa muhalefet ederken, mürtecilik yaftasını bertaraf edebilmek için “Benim karımın da başı açık, ben de Atatürk’ü severim” gibi ucube savunma refleksleri de oluşmuştu insanlarımızda… Çünkü karşı tarafa göre inanç özgürlüğünü savunmak, demokratik hakları savunmak o kişiyi derhal mürteci sınıfına koymaktaydı. “Musalla taşları kendin pişir kendin ye restoranlarına, cami avluları ve mezarlıklar dinsiz darbe severlerin panayır alanına dönüşmüş, hatta bazıları tarafından mezarlığa şarap servisi yapılmaya bile başlanmıştı.”
Ortada henüz ne Ak Parti ne de Ak Parti seçmeni vardı. Darbecilerden illallah diyen, inancına, değerlerine ve iradesine sahip çıkan bu halk; ANAP’lısı ile MHP’lisi ile, DYP’lisi ile korkmadan üst üste şamarları bindiriverdi jakoben güruha…
Gün geldi, darbecilerin ve postal yalayıcıların maskeleri birer birer düştü. Birkaç yıl öncesine kadar hayal bile edemeyeceğimiz gelişmeler yaşandı. Zanlılar mahkemelere sevkedildi, askeri vesayet rejimi çatırdadı. İnsanlar artık kendilerini daha rahat ifade edebilmeye, daha cesur hissetmeye başladılar.
Fakat bu arada askeri vesayetten beslenen dinsiz oligarkların yerini doldurmaya çalışan farklı gruplar da öne çıkmaya başladı. Nasıl ki 28 Şubat sürecinde değerlerine sahip çıkmaya çalışan insanlar mürteci olarak suçlanıyordu ise, bugünlerde de istiklâl kaygısı taşıyıp, bu kaygıyı dile getiren insanlar da ırkçı/faşist olarak suçlanmaya başlandılar.
Özellikle kimler tarafından? Her fırsatta “Ermenileri kestik, Kürtleri katlettik, Rumlara işkence ettik; yahu unutmuşuz, 1934’te de Trakya’da Yahudilere saldırmıştık” diyen ve ipinin nerede olduğu belli sahte demokrat, papaz/monşer kırması çete tarafından...
Vurgulamaya çalıştığım, geçmişte katliam yapılıp yapılmadığı meselesi değil; demokrasi havarisi(!) bu koronun niyetinin ne olduğudur. (İyi niyetli görüş ortaya koyanları ve hükümeti tenzih ederim)
Geçen yıl “one minute” hadisesinde ne yöne çark ettiklerini hatırlayalım.
28 Şubatçıların emrinde televizyon ekranlarından halkın değerleriyle dalga geçen, İslâm’a söven bu papaz kılıklı adamlar, ne oldu da demokrasi havarisi kesiliverdi birden!?...
Neden? Çünkü zamanı geldiğinde görevlerini daha geniş meydanda ifâ edebilmek için! …ve bu görev için kıça başa sürülecek kadar geniş bir demokrasiye ihtiyaçları var.
Geçmişte yaşanan bazı acı tecrübeleri neden soykırım noktasına getirip de bu milletin katil(!) olduğunu ballandırarak iddia eder dururlar, bunu iyi tahlil edelim. Mesela Almanya’da demokrasi mi yok da, ecdadı gerçekten de katil olan bir Alman, ağzının suyunu akıta akıta “Yahudileri çatır çatır yaktık” demiyor, diyemiyor?
Bu adamlara “Senin demokrat olma vasfın yok” deme hakkına sahip değiliz elbet... Ancak demokrasiye geçelim derken, hatta geçerken, kıçımızın altına bomba koyulmasına da izin vermeyelim. Tarih tekerrür etmesin! Dün ittihatçıların arasına sızıp Osmanlı’yı arkadan vuran Taşnak/Hınçak çeteleri bugün de Müslüman demokratların arasındadır, bunu bilelim. İt ile yatan pire ile kalkar…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.