İşte bu adamlara tekmil verdiniz siz!

"Suçlu Türkiye", "Askerlerimle gurur duyuyorum", "Bütün sorumluluğu üzerime alıyorum" ve daha bir sürü abartılı, İsrail toplumunu gaza getirecek cümleler...

Bir soruşturma komedisi, tiyatro izliyoruz. Gerçeği ortaya çıkarmak yerine bir devletin utanç verici eylemlerini hasıraltı etmek için sahnelenmiş oyunu izliyoruz. Başbakan gelip ifade veriyor. Savunma Bakanı ifade veriyor. Genelkurmay Başkanı ifade veriyor.

Görüntüden alınacak dersler var tabi. Bizde bazı generaller Meclis'i bile takmazken, onların oluşturulan bir soruşturma komisyonuna gelip ifade vermelerini takdir etmek gerekiyor.

Görüntü can alıcı, etkileyici... Ama burası İsrail. Bir devlet yok ortada. Bir örgüt var. Her şey bir kurgu. İç politikanın keskin tartışmalarına malzeme taşımanın ötesinde, Türkiye ya da dünyaya karşı tam bir şov tezgahlanıyor.

Benjamin Netanyahu; "Mavi Marmara Türkiye'nin tezgahı. Türkiye böyle bir krizi planladı. Askerlerimizle gurur duyuyoruz" türü sözler söyledi. Ehud Barak, "Sorumlusu benim, haklıydık, kendimizi savunuyorduk" dedi. Ve dün, Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi geldi Komisyon'a: "Tüm ordunun temsilcisi olarak, filoya müdahalenin tüm sorumluluğunu alıyorum. Askerlerimizle gurur duyuyorum. Askerlerimiz meşru bir şekilde vurması gerekenleri vurdu, gerekmeyenleri ise vurmadı" dedi.

Yani gemide öldürülenlerin ölmeleri gerekiyormuş! Herkes sırayla gelip şovunu yapıyor. İsrail iç politikasını etkileyecek türden, kahramanlık vurguları öne çıkan sözler söylüyor. 10 Mayıs'ta başlayan Birleşmiş Milletler soruşturmasının sonucundan da pek fazla umutlu olmamak lazım. Benzer bir ört bası muhtemelen orada da izleyeceğiz.

Mavi Marmara kan izleriyle geri döndü. Akdeniz'in ortasında bir gemi saldırıya uğradı, cinayet işlendi, bir devlet sivilleri katletti. Gerekçesi ne olursa olsun. Ama birileri hala Türkiye'yi suçlu çıkarma peşinde. Belki BM soruşturmasının sonucunda bizi hayrete düşürecek şeyler göreceğiz.

Eşkenazi'nin sözlerine bakıyorum. Ve Türkiye'nin son on beş yılında olanlara. İsrail'le stratejik ortak olanlara...

Türkiye'nin en mahrem bilgilerini bu ülkeye açanlara... İsrail'in tehdit gördüğü herkesle ilgili bilgileri, listeleri onlara verenlere, bu ülkenin vatandaşlarını İsrail'e şikayet edenlere...

Ne diyelim şimdi biz?

"Teröre karşı ittifak" adı altında, Abdullah Öcalan'ı öldürmek ya da PKK'yı tasfiye etmek amacıyla İsrail'le yapılan anlaşmaların karşılığı nelerdi? Örtülü ödenekten ayrılan paralar mıydı sadece? Türkiye, kendi halkını İsrail'e ispiyonladı! İşte bu adamlara... Türk-İsrail ittifakını mimarları yaptı bunu.

Siz bu askerlerle mi iş yapıyordunuz!

Bunlar mıydı sizin dostunuz, müttefikiniz!

Türkiye için belirlediğiniz dost-düşmanlarınızı böyle mi seçiyordunuz!

Bu ülkenin bazı generalleri, subayları, 28 Şubat darbesinden sonra işte bu adamlara tekmil veriyordu! O adamların Türkiye'den nasıl nefret ettiğini görüyoruz şimdi. Buradaki ortaklarının da aynı oranda nefret ettiğinden hiç kuşkum yok.

Ne utanç verici, aşağılayıcı bur durum.

 

Nasrallah ve hayal kırıklığı

Hizbullah çevreleri geçenlerde Refik Hariri suikastiyle ilgili belgeleri ve isimleri açıklayacağını duyurdu. Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah; Hariri'yi İsrail'in öldürdüğüne dair ellerinde kanıtlar olduğunu açıkladı. "Elimizde bilgiler var. İsrail'i Hariri cinayetiyle suçluyoruz. 9 Ağustos'ta çok önemli bir sırrı açıklayacağım. Hariri suikastinin arkasındaki suçluları açığa çıkarma imkanına sahibiz" dedi.

Ardından Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı, AFP'ye bir açıklama yaptı ve "Mossad'ın suikaste karıştığına dair ellerinde deliller olduğunu, katilin gerçek kimliğini bildiklerini ve Nasrallah'ın bunu açıklayacağını, BM Komisyonu'nun Mossad'la güçlü bağları olduğunu" tekrarladı.

Günlerce Hizbullah liderinin 9 Ağustos'ta yapacağı o konuşmayı bekledik. Çünkü Hariri suikastinin çözülmesi, bölgedeki kirli ilişkiler ağını ortaya serecekti.

O gün geldi. Nasrallah'ı bekledik. Konuşma yapıldı.. Yeni hiçbir şey yok. Hayal kırıklığından başka. Nasrallah; "Hariri'yi İsrail öldürdü" derken "olağan şüpheli"yi işaret ediyordu ama elinde hiçbir somut kanıt, belge yoktu. O zaman neden günlerce bu konuşmanın duyurusu yapılmıştı? Bilmiyoruz, belki de bir abartı.

Önceki ve Sonraki Yazılar