İŞTE BENİM HAYATIM

1958 yılının mart ayında, Urfa’nın Suruç ilçesine bağlı Uzunhıdır köyünde dünyaya gelmişim.
İkisi ben doğmadan önce ölen kardeşlerimle birlikte; üçü kız, altısı erkek olmak üzere; toplam dokuz çocuklu bir ailenin sondan ikinci çocuğuyum.
 

Yaşlı insanlardan duyduğuma göre; baba tarafım aslen Dersim (Tunceli)'li olup, isyanlar döneminde katliamlardan kaçarak Adıyaman’daki Şaşıka köyüne yerleşmişlerdir. Atalarımın Adıyaman`a gelmezden önceki soyadları, ''Kaya'' imiş. Sonra bizimkiler "Mala Terke"(Terkoğlu) soyadını, daha sonra da çıkarılan soyadı kanunuyla Aygan soyadını almışlardır.
Anne tarafım; babadan Halfeti'nin Ömerli köyünden olup, anne tarafından ise Bozava'nın Söğütlü köyündendirler.
 

Anneannemin baba tarafına "Mala Hasmestole" denirmiş. Hese Mestole gençliğinde çok cesur ve cömertmiş. Ağaların malından alıp, fakirlere veren, efsanevi masal kahramanı; Robin Hod gibi bir karaktere sahipmiş. Tabiiki bunları kendi büyüklerimizden ve soyumuzu tanıyan yaşlı insanlardan öğrenmiştik.
 

Babamın babası Mahmut Terkoğlu dedem gençliğinde babasına küserek Fırat nehrinin güneyine geçip, Suruç’taki Gökkan köyüne gelmiş. Burada Gökoğlu ailesinin himayesine girmiş. Onlar da dedemi çevredeki Arap asıllı halktan bir kızla evlendiriyorlar. Yani; İslim ninemle evlendiriyorlar. Ben Mahmut dedemizi göremedim fakat İslim ninemi gördüm. Dedemle ninemin evliliğinden; Müslüm(sofi müslüm),Mehmet(babam),Hasan ve Ayşe adındaki çocuklar dünyaya geliyor. Şu an bunların hiçbirisi hayatta değildir.
 

Annemin babası Seyid Ahmet Keser, Halfeti ilçesine bağlı Ömerli köyünden olup, Abdullah Öcalan’ın babası Ömer Öcalan ile yakın akrabadırlar. Beski aşiretinden,"mala melle Husin" lerdendir. Seyid Ahmet dedemi hayatta iken görebilmiştim. Namazında, niyazında, sessiz, kimseyle kavgalı olmayı sevmeyen bir insandı. Perişan nenem ise dedemin aksine; kavgacı ve çok konuşkan biriydi. Evde her şeye karar veren nenem idi. Dedemle ninemin evliliğinden sadece, Ali isminde bir erkek çocukları vardı. Ali dayım; 1990`lı yıllarda Adana`nın Misis bucağında inşaat kazası sonucu kafasından yaralandı. Ameliyat için kaldırıldığı Adana Balcalı Devlet Numune hastanesinde vefat etti.
 

Ben henüz dört yaşımda bir çocuk iken, önce Suruç`a, sonra da Hartavi kabilesinin sahibi oldukları Kulinçe köyüne göç ettik. Babam, çiftçiliğin yanı sıra yapıcılık da yapıyordu. Hartavili ağaların birkaç ağa konağını babam yapmıştı. Bu yüzden babama;"mihemed hosta" ismini de takmışlardı.
Hartavi`ler bize hitap ederken en çok; "Terkoğlu" diye seslenirlerdi.

Üç yıl Kulinçe`de ağalarla ortakçılık yaptıktan sonra, yine Hartavilere ait Derşebek( inceler) köyüne taşındık. Bu köyde de yine ağaların tarlalarını karasabanla sürüyor, ekip biçiyorduk. Yılsonunda elde edilen tahılın üçte bir payını alıyorduk.
Ortakçılık (yarıcılık) hayatı berbat ve çekilmez bir hayattı. Yıllık yiyeceğimizden fazla bir tahıl elimizde kalmıyordu.
 

Şehir yüzünü ancak senede bir iki kez görebiliyorduk.
 

Ağanın yetişkin çocukları yakındaki köyde bulunan okula gidiyorlardı. Biz ise okuldan ve dünyadan habersiz bir hayat sürdürmek zorunda bırakılmıştık. Okula giden ağa çocuklarını her gördüğümüzde derin bir iç çekiyorduk. Onlara imreniyorduk. Türkçe dahi bilmiyorduk. Ailece hepimiz ana dilimiz olan Kürdmanci`yi konuşuyorduk. Türkçeyi sadece ağa ve okula giden çocukları öğrenebilmişlerdi. Ailemizden sadece en büyük erkek kardeşim Şahin okula gidiyordu.

Abim okumak için bizden ayrıydı. Suruç`ta okuyordu. Yüzünü ancak yılda birkaç gün görebiliyorduk. Liseden sonra, Ankara`daki Mamak Askeri Muhabere Astsubay okulunu yatılı olarak kazanmıştı.
Suruç`ta Ermeni asıllı bir kadının kızıyla evlenmişti. Kaynanası Emine teyze çocukken, ailesi sürgün ediliyor. Bir aile bu güzel kızı kendilerine evlatlık alıp askerlerden saklıyorlar. Sonra Onu bir Müslüman olarak yetiştiriyorlar ve kendi oğulları Sait`le evlendiriyorlar.
 

Ben henüz altı-yedi yaşımda iken Şahin abim`in tayini Diyarbakır`daki kolorduya çıkmıştı. Yazın izin alıp bizim yanımıza köye geldi. Diyarbakır`a dönerken beni de yanına aldı. Şahin abimin Yahya adında ilk çocuğu dünyaya gelmişti. Hayatımda ilk defa büyük bir şehre gelmiştim.Üzerimde bulunan fistanımı çıkarıp bana pantolon ve ceket giydirdiler.Köylü kıyafetlerinden kurtulmuş şehirli olmuştum. Abim bana boş kâğıt ve kalem vererek okuma yazma öğrenmemi istiyordu. Akşamları işten eve geldiğinde bir saat bana okuma yazma ve Türkçe öğretmeye çalışıyordu. Hevesli olduğum için kısa sürede birçok kelime ve harfi okuyup yazmasını öğrendim.

Bir-iki ay sonra babam Diyarbakır'a gelip beni tekrar köye götürdü.
Babam artık köy hayatından, ağaların emri altında köle gibi yaşamaktan bıkmıştı. Köyden şehre göçmeye karar vermişti.
 

Sekiz yaşıma geldiğimde,ailemle köyden göç edip, Antep`in Nizip ilçesine göçtük. Nizip'te annemin amcası Müslüm Keser`in evi vardı. Keser amca bizden önce kararını vermiş ve şehre göçmüştü. Onlarla daha önce Kulinçe köyünde komşuluk yapmıştık.
Babam bir ev kiraladı. Kışın Nizip`te bahar-yaz aylarında ise başka yere tarım işçiliğine gidiyorduk. Yine geçimimiz tarım işçiliği üzerineydi fakat bu kez "özgür köle"idik. Yani ücretliydik. Köydeki feodal düzende olduğu gibi değildik.
 

Şehre geldiğimiz zaman burada nüfusun çoğunluğunu oluşturan ''Barak'' adı verilen halk kesimi vardı.
 

Barak çocukları bize;"kuyruklu Kürd!" diyerek alay ediyorlardı. Bu olay çok gücümüze gidiyordu.
İlk sene beş altı aileyle birlikte Silopi`ye biber çapası yapmaya gittik. Çapaladığımız biber tarlası Silopi`nin güneyinde, Türkiye-Irak sınırına çok yakındı. Sınırda sadece bir küçük nehir vardı. Irak tarafındaki hayırsız dağları tam karşımızdaydı. Cudi dağı ise kuzeyimizde yükseliyordu. Kurduğumuz çadırlarda kalıyorduk. Babam sınırdaki Hezil çayına gidip balık avlardı boş zamanlarında. Bazen ben de birlikte giderdim. Hayırsız( çiyaye be xere)dağların eteğindeki üç köy harabesi dikkatimi çekiyordu. Bu köylerin niçin harabe olduğunu babama sordum. Babam; bu köylerin Irak'taki Kürdlere ait olduğunu, Kürdlerin bağımsız bir devlet kurmak istediğini, bu yüzden Irak uçaklarının bu köyleri bombalayarak harabeye çevirdiğini, Kürdlerin Melle Mustafa Barzani adında bir liderlerinin olduğunu söyledi. O zamanki çocuk aklımla, Barzani`ye hayranlık duymuş, Irak devletinden de nefret etmiştim.
 

Biber çapası bittince tekrar Nizip`e döndük. O yıl helvacı Nevzat Bakırcı ustanın dükkânında çırak olarak çalışmaya başladım. Mahmut abim de Nevzat ustanın abisi olan Mehmet ustanın helvacı dükkanında çalışmaya başlamıştı. Çalıştığımız dükkanlar Uzuncarşı`da karşı karşıya idi. Nevzat ustam Nizip`in yerli ailelerinden olup çok temiz kalpli, yardımsever, inancına, gelenek ve göreneklerine bağlı bir insandı. Yaşımın ilerlediğini ve halen okula gitmediğimi görünce, beni Atatürk İlkokulu`na öğrenci olarak kayıt ettirdi. Kendisi bizzat benim velim oldu ve okul ihtiyaçlarımı kendisi karşıladı. Bu olay beni çok sevindirmiş ve çok duygulandırmıştı. Bu iyilikten sonra daha çok ustama saygım arttı ve işimi daha iyi yapmaya başladım.
 

O sıralar okullarda öğrenci mevcudu çok olduğundan; sabahçı ve öğleci vardı. Sabahları okuluma gidiyor, öğleden sonra ise, ustamın dükkânında çalışıyordum. Haftalığım bir Türk lirası idi. Haftalığımın bir kısmını babama veriyor, bir kısmıyla resimli hikâye kitapları alıyordum. Kendi sınıfımdaki tüm öğrencilerden yaşça büyüktüm. Daha önce Diyarbakır`da abimin evinde misafir iken öğrendiğim okuma yazmanın bana çok faydası olmuştu. Kısa sürede sınıf başkanı seçildim ve öğretmenlerimin beğenisini kazandım.

Yaz mevsimi gelip okullar tatil olunca, ailemle birlikte Çukurova`ya pamuk toplamaya gidiyorduk. Irgatçılıktan kazandığımız parayla ertesi kışı ve ilkbahar aylarında geçimimizi sağlıyorduk. Emeğimizden başka hiçbir gelir ve mülkümüz yoktu. Kendine ait; bir evi veya malı-mülkü olmayan bir aile olarak yaşayıp gidiyorduk. Başkalarının lüks hayatı bizi ilgilendirmiyordu. Annem etli bir yemek pişirse o gün "zengin" biz idik. Babamız bize bayramlarda yeni bir ayakkabı alsa, o gece sabaha kadar sevinçten yatamazdık.
 

İkinci sınıfta okurken yine sınıfın en çalışkan öğrencisi olmam dolayısıyla sınıf başkanı olarak seçilmiştim. Bu esnada benimle aynı sınıfta okuyan Akrabamız Ali Keser bazen beni de yanına alarak diğer öğrencilere muziplikler yapsa da, öğretmenlerime saygılıydım.
Öğretmenlerimin anlattıklarını tüm dikkatimle dinlerdim.
Verilen dersleri günü gününe eksiksiz olarak hazırlardım. Bu yüzden okul müdürümüz ve öğretmenlerimiz beni severlerdi.
 

Bir gün teneffüste iken Tugay Oğuz adlı öğretmenimiz yanıma gelerek, beni birkaç soruyla bilgi testine tabii tuttu. Sorular daha üst sınıftaki öğrencilerin düzeyindeki sorular olmasına rağmen, doğru cevaplar verdim. Bunun üzerine okul idaresi kendi aralarında toplanıp ertesi yıl beni üçüncü sınıf yerine, dördüncü sınıfta okutma kararı almıştı.
 

Sonraki öğretim yılında direkt olarak dördüncü sınıfa geçtim. ilk sıralar biraz bocaladım fakat, sonra yeni derslerime adapte olup başarılı durumumu devam ettirdim ve yine sınıfın en başarılı öğrencisi durumuna geldim. Birkaç ay sonra ailem Adana`nın Misis (Yakapınar) bucağına göç etti. iki aylık bir süre babamın arkadaşı fabrika işçisi Ahmet Tabur'un evinde kaldım. Ahmet amcanın da ilkokula giden çocukları vardı. Aile hasretine dayanamayıp kaydımı Nizip`ten alıp, ben de ailemin yanına gittim.
 

Yeni Misis'te(Yakapınar) okul yoktu. Okul bize; iki-üç kilometrelik mesafede olan, Eski Misis`te idi. Öğrenimime kaldığım yerden burada devam ettim. Buraya bizden önce yerlesmiş olan Hasan amcamın oğlu da aynı okula gidiyordu. Farklı bir ortamdan, farklı bir kültüre sahip bir diyarda başka bir diyara gelmiştim.
İlk başlarda yine çevreyle ilişki kurmakta, yeni okuluma ve arkadaşlarıma uyum sağlamakta zorlandım.
 

Okumaya olan sonsuz sevgim kısa sürede kendime gelmeme yardım etti.
Yeni okulumdaki öğretmenlerimin beğenisini almak zor olmadı. O yıl yine sınıfımı "Pekiyi" derece ile geçmeyi başardım.
 

O esnada büyük abilerimden bekar olarak kalan Mahmut abim de ; aslen Halfeti` ye bağlı, Ereh köyünden olan Ahmedi Nacar( Ahmet Yeniay)`ın kızıyla evlendi. Aile büyüklerimiz; benden iki yaş büyük olan ablamla yengemi berdel usulüyle gelin etmişlerdi.
Misis'te hali vakti yerinde, hatta ağa seviyesindeki birinin kızıyla birbirimize aşık olmuştuk. İkimizde aynı okulda okuyorduk. Galiba ''çocukluk aşkı'' denilen şey bu olsa gerekti.

Daha sonraki ortaokul, lise yıllarında da aşkımız devam etti. Fakat aramızda aşılmaz dağlar vardı. O bir ağa kızı ben se bir yoksul ailenin çocuğuydum. Bu farka rağmen A.. benden başka hiç kimseyle evlenmeyeceğine dair en büyük yeminleri ediyordu.
1977 yazında akrabalarım gidip kızı resmen babasından isteyince kıyametler kopmuştu. Babası ve abisi kızı zorla kendi akrabalarından biriyle, zorla evlendirerek benden vazgeçirdiler. O esnada,ben de bu işi gurur meselesi yapıp peşine düşmedim. Hem artık ''devrimci saflar''a karışmıştım."Bir kızın peşinden gitmek devrimciliğe ters düşer" di. Bağrıma taş basıp, kaderime razı olmak zorundaydım.
 

Bu iş zaten başından beri yanlıştı. Bir ağa kızının, bir ırgatla evlendiği nerede görülmüştü ki? Zaten seyrettiğimiz Türk filmlerinde de, ağa kızı bir işçiye veya ırgata yar olmuyor, sonunda zengin birisiyle evlendiriliyordu.
 

Beşinci sınıfa geçtiğimizde, Yeni Misis`te yeni bir ilkokul binası inşaat edildi. Yılsonuna doğru yeni okul binası hazır duruma getirildi ve biz buraya geçtik.
İlkokul son sınıfı da Yeni Misis`te bitirmek nasip olmuştu. Diplomamı Pekiyi derece ile almıştım.
Ortaokula, ailemin yanında devam etmek mümkün değildi. Çünkü Misis`te ortaokul yoktu. Yakınımızda bulunan Ceyhan veya Adana`da tanışımız, akrabamız yoktu ki yanlarında kalıp okuyabileyim. Mecburen tek seçeneğim vardı; Nizip`te oturan yeni evli abimin yanına yerleşip orada okuluma devam etmekti.
 

Ertesi yıl Nizip`e gidip ortaokul birinci sınıfa kaydımı yaptırdım. Ailem 200 km. uzaklıktaydı. Ben, tek odalı kiralık evde oturan yeni evli abimin yanında kalıp okumak zorundaydım.
Bazı geceler, annem, babam ve kardeşlerim aklıma geldikçe gizli gizli ağlardım.
Bütün olumsuz şartlara ve imkânsızlıklara rağmen o yıl sınıfı başarıyla geçmeyi başardım.

DEVAM EDECEK…

  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.