Ayşe Nur MENEKŞE
İSTANBUL’UN YÜZÜNE DEĞEN GAMZE SENSİN ÜSKÜDAR...
İstanbul’un yüzüne değen gamze sensin Üsküdar… Varsın dile gelsin yüreği bu şehrin… Dile gelsin semtindeki bütün kuşlar… Avazı çıktığı kadar bağırsın arz… Şerha şerha yarılsın hasretinden gökkubbe… Gül yağsın avuçlarına ey şehir Üsküdar sahilinde… Bulutlar taşısın hınç dolu yağmurları hasatsız mevsimlere… Varsın açsın tüm çiçekleri Üsküdar’ın… Tebessümü değsin gözlerindeki hercailere…
İstanbul’un aynasına düşen gamze sensin Üsküdar… Varsın sabrı büyüsün bu şehrin asırların koynunda… Veda değmeyen bir buluşmaya tanık olsun Üsküdar… Eskimeyen zamanların şarkısı çalsın yine taş plakta… Kışa dönmeyen baharlara tanık olsun şehir… Çağırdığında Üsküdar’a inen yıldızlara tanık olsun dalgalar. Varsın kalabalıklar çoğalsın karanlıklarda… Yalnızlığı damıtsın ay koynunda… İstanbul uyutsun Üsküdar’ını eskisi gibi şefkatli kucağında…İstanbul’un gönlüne değen şiir sensin Üsküdar… Varsın tahammülü kalmasın zamanın dakikalara...
İstanbul’un yüzüne değen gamze sensin Üsküdar… Ilık bir sevdasın bu şehrin yüreğine değen… Şehrin sönmesini istemediği çerağı sensin Üsküdar… Yandıkça yanmaktan zevk alan bir mum alevisin…
İstanbul varsın uyusun eskisi gibi kucağında… Bir yanında beyaz güvercinler salınır senin bir yanın gül kokar oysa... Güz vakitlerini devşir sen İstanbul Üsküdar’ın sabahlarında… Dilsiz bahaneleri savur senin olmadığın uzak diyarlara…
Ey İstanbul, yabancı ve ürkek semtler geçer önün sıra… Oysa sensizliği hiçlik sayar Üsküdar… Yokluğunda yıldızları parçalanır semada… Üsküdar sen varken yanında kavgalarının hepsinden vazgeçmiştir. Seninle güvendedir deryada…
Huzura ermek hazzın doruğuna erişmektir Ey İstanbul… Üsküdar’ın penceresine vuran senin güzel yüzün mü? Rüyaları, gölleri, denizleri, bozkırları, çölleri avutan sen misin yoksa? Uzaklıkları yakın eden sen misin ey şehir, gönlümüze misafir eden sen misin çağların solduramadığı goncayı? Zulmetinden kaçarken hayatın, Üsküdar’ın kucağında Aziz Mahmut Hüdayi’nin merhametine sığınmak yakışır bize… Kapısında ağlamak, eşiğine yüz sürmek, kavrulmuş yüreklerimize kuyusundan su çekmek yakışır. Uçsuz bucaksız denizlerde yol alırken yolu kaybetmemek için Hüdayi Yolu’na tutunmak yakışır.
Ey İstanbul! Ellerinden tutup getirdiğin yakamozlara fısıldandı adı Üsküdar’ının… Üsküdar’a izi değdi pembe yağmurlarının…
Bir yerlerde yitirilmiş güllerin, bir mavi çiniye çizilmiş kırmızı lalenin hatırına ey Üsküdar sevindir seni sevenlerini… Sana aşina olanları sevindir. Senden vazgeçmeyenleri ve yıldızların ucundan tutan martılarını sevindir. Sebillerinden kana kana su içenlerini sevindir önce… Ayın ilk ışıklarını kalbine düşürenleri, hayırda yarış edenleri, yüreğine önce elif harfini işleyenleri sevindir ey Üsküdar…
Sema sustuğu vakit, arz konuşur. Kubbelerinden gelen seslerle neyzenler konuşturur neylerini... Birken bin olur heceler… Sükut hükümsüzdür artık bu semtte… Gözlerinizi kapattığınızda gemiler geçer ta içinizden… Kız Kulesi salınır aynaya vuran aksinizde… Yalnızlar, umutsuzlar, yaşamı hesaba çekmeyenler geçer gözünüzün önünden… Bahtınıza değen İstanbul’dan talihinize düşen Üsküdar geçer. Akşamlar geçer yanı başınızdan, mavimsi geceler geçer… Üsküdar’ı gören gözleriyle bir kat daha güzelleşen Ayazma Camii geçer. Şehrin üstüne inen şeffaf bir perdeyi kaldırırcasına narin elleriyle okşar Ayazma Üsküdar’ını… Ve Ayazma Camii göz kırpar kuş evlerinde hala konuk olan şen kuşlarına…
Kararsız zamanların, çözülmemiş sırların, vuslatı arayanların semti Üsküdar sevindir seni sevenlerini… Gönlünde yaşattığın Ayazma’ndaki şifalı suların hatırına… Firkati vuslata çevirmek için ağlaşıp duran bahçendeki kuşların hatırına sevindir sevenlerini… İlk kıvılcımı gözlerine düşüren İstanbul alev alev yanmakta aralanmayan kapıların yüzünden… Rüyasına girmediğin gecelerden alacaklı bu şehir...
Sancıdıysa ay ve gece bir kere daha böldüyse en güzel rüyayı tam orta yerinden ne çıkar? Bülbüller konuyorsa semtin konaklarına hala, yaralı aşıklar geçiyorsa iskele meydanından ve umut mavi renge boyalıysa hala sabra tahammül gerek… Tahammül gerek yeşil gözlerinden öpebilmek için Üsküdar’ın… İçinde saklanan hazinesinden en güzel süsü iliştirmek için İstanbul’un göğsüne sabrı büyütmek gerek… Güneşin batışını seyretmek için, martıların fısıltılarına tanık olmak için Mihrimah Sultan Camii’nin avlusunda buluşmak gerek…
Sakin ve mütevazidir hala Üsküdar… Alışkındır ayrılıklara… Sevdiklerini hep bir yerlere uğurlamanın sevinci ve hüznü içinde. Hayata veda edenlerini de hacca gidenlerini de uğurlama derdinde. Her yıl Mekke ve Medine şeriflerine padişahın gönderdiği hediyeleri götüren surre alaylarının uğurlandığı mekan sensin Üsküdar... Bu yüzden bir adın da kabe toprağı... Bu yüzden bir yanın hep yitik zamanlara ayarlı...
Önce boğazın derin suları, sonra Kız Kulesi, Mihrimah Sultan Camii ve III. Ahmet Çeşmesi karşılar ve kuşatır semtin selamet ikliminde… Çepeçevre sarıp sarmalar Üsküdar sizi ve üşümüzlüğünüzü… Hala kılavuzdur yolunu kaybetmişlere… Aynadır hala yüreğinde dilsiz acıları besleyenlere…
Karşılıklı söyleşirsin kimi gün tarihe meydan okuyan konaklarınla… Kimi gün kendini bulursun kaybettiğini sandığı yalnızlığında… Bakışlarınla güzelleşen şehre her gün biraz daha fazla bakarsın. Seherlerin şenlendiğine, bülbüllerin hercai kokusuna, baharlara değen rahmet yağmurlarına tanık olursun her gün doğumlarında Üsküdar…
Üsküdar … Ah Üsküdar …
Tasvir edilmesi zor bir akşamsefasısın sen … Gözler, aşina olmuş tebessümüne… Çiçekler beyaz bir çiğ damlasına hasret… İstanbul, hudutsuz güzelliğine… Lugatını anlamak zordur bu şehrin… Sen şehrin dilisin Üsküdar… Şehrin nefesi tıkansa semtinden esen rüzgarlarla nefes olur dolarsın ciğerlerine… Şehir susuzluktan kavrulsa, semtindeki yağmurlar yetişir imdadına… Tutsak edilmiş bütün duygular kırar zincirlerini bir kere daha… Çünkü sen zincirlerin kilidisin Üsküdar…
Bir minyatür sessizliğini yaşarken sen, kürdili hicazkar makamından diline dolanmış bir nakaratı tekrar etmektedir sakinlerin… Güneş camlarında yangınlar bırakırken, sen gönüllerde vazgeçilmez hasretleri bırakırsın Üsküdar…
Ahengin ilhamla buluştuğu noktada seccadesi gönüllere yayılmıştır Yeni Camii’nin… Ve o gönüller, semtinin özgürlük saraylarıdır. Kendi aydınlığına bakar gibi… Ruhunun bütün pencerelerini aralar gibi…
Ey Üsküdar şehrin alnına değen gamze sensin... Şehrin sönmesini istemediği çerağı sen... Martıların fısıltılarına tanık olan sensin... Sana aşina olanları sevindiren sen... Güneş ışığını dağıtırken, sen semtinin feyzini dağıtırsın alacaklılarına… Şairler en çok seni yazar, en çok seni söyler günbatımlarında… Martılar geçerken yanı başından dudaklarında bir Üsküdar nağmesi dolanıp durur. Dil ruha hayat verir, sen İstanbul’a…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.